Sinaptik Entegrasyon

 

       Sinir kas kavşağında olduğu gibi santral sinir sisteminde nöronlar arası hızlı haberleşme, hücre membranındaki iyonotrop reseptörler aracılığı ile gerçekleşmektedir. Ancak santral nöronlar arasındaki sinaptik ileti biraz daha karmaşıktır, cünkü:

1- Birçok kas lifi tek bir motor nöronu ile innerve iken, bir santral sinir hücresinin yüzlerce nöronla ilişkisi vardır.

2- Kas lifleri sadece eksitatör sinyal alırlar, oysa santral nöronlar hem eksitatör hem de inhibitör girdiler alırlar.

3-Kas liflerindeki bütün sinyal iletimi tek bir nörotransmitter ve tek bir reseptör üzerinden gerçekleşirken, santral nöronlarda iyon kanalları üzerinde etkili birçok nörotransmitter bulunmaktadır.Bu kanallar, sadece direkt olarak nörotransmiter ile kapılanan iyon kanallarından oluşmuyor ayrıca metabotropik reseptörler ve ikinci haberciler aracılığı ile indirekt olarak yönlendirilen kanallar da bulunmaktadır.

4- Son olarak sinir kas kavşağında, nörondaki her bir aksiyon potansiyeli kas lifinde aksiyon potansiyeli oluşturur. Verimlilik çok yüksektir. Nöronlardaki verim biraz daha düşüktür bir nöron üzerinde yer alan 50-100 nörondan aksiyon potansiyeli yaratırsa bu durumda nöron üzerindeki potansiyeller bir aksiyon potansiyeli oluşturmaya yeterli olur.

 

       Santral sinir sistemindeki sinapslara ilk yakın bakış,  Eccles ve arkadaşlarının 1950’lerde germe refleksini kontrol eden spinal motor nöronlarda yaptıkları deneylerden doğdu. Şekil 12.1. Bu nöronların en avantajlı tarafı büyük ve uygulama yapmaya ugun hüvre gövdeleri idi. Daha da önemlisi hem eksitatör hem de inhibitör bağlantıları nedeniyle sinir sisteminin moleküler düzeydeki entegrasyonunun çalışılması için uygundu.

 


Bir Santral Nöron

Hem Eksitatör Hem de İnhibitör Sinyaller Alır.

      

       Bu çalışmalarda Eccles, duysal nöronlara ait büyük bir grup akson popülasyonunu ektive ederek gerçekleştirdir. Bugünku deneylerde ise tek bir duysal nöron uyarılarak gerçekleştiriliyor. Çalışmada, dorsal kök gangliyonunda bulunan germe reseptörü hücre gövdesine mikroelektrod aracılığı ile yeterli bir akım geçirilir ve duysal nöronda aksiyon potansiyeli oluşturulur, bu da duysal nöronun kontrol ettiği kası innerve eden motor nöronda bir eksitatör post-sinaptik potansiyel oluşturur (EPSP) Bir duysal nöron tarafından oluşturlan EPSP 1 mV’dan azdır, yaklaşık 0,2-0,4 mV. Motor nöronda eşik değere ulaşmak için en az 10 mV luk bir depolarizasyon gerekmektedir.

Biseps kasını innerve eden motor nöronu uyarmanın sonucu antagonist kas olan quariseps kasında inhibisyon gerçekleşir, bu hiperpola-rizasyon, ara nöronlar tarafından gerçekleştirilir. Aranöron biseps kasının duysal nöronundan eksitatör uyarı alır ve quadriseps kası motor nöronuna inhibitör sinyal yollar. Ara nöronlar, intraselüler olarak da uyarılabilirler.

       Motor nöronda, tek bir EPSP, aksiyon potansiyeli oluşturamaz, ancak birçok afferent liften gelen sinyaller nöron tarafından entegre edilerek aksiyon potansiyeli oluşumuna neden olabilirler. Aynı zamanda, inhibitör sinaptik potansiyeller, eğer yeterince güçlülerse eksitatör potansiyellerin etksini karşılayarak, membran potansiyelinin eşik değerden uzaklaşmasına neden olurlar.Ayrıca, sinaptik inhibisyon sadece sinaptik eksitasyonu önlemekle kalmayıp spontan olarak spontan olarak aktif olan sinirler üzerinde güçlü bir etki sergilerler. Beyinde birçok hücre kalpteki “pacemaker” hücreler gibi spontan olarak aktiftirler. Sinaptik inhibisyon ile bu hücrelerdeki spontan olarak oluşturulan aksiyon potansiyellerin baskılanması sonucunda ateşleme patterni şekil değiştirir. Bu durum plastik sanatlardaki şekillendirmeye benzetilir. (Şekil 12-2)

 

Eksitatör ve İnhibitör Sinapsların Farklı Yapıları

 

Bölüm 10’da öğrendiğimiz gibi, sinaptik potansiyelin etkisi-eksitatör veua inhibitör- sadece presinaptik nörondan salınan nörotransmitterin tipine göre belirlenmez ayrıca nörotransmitter ile yönlenen iyon post sinaptik hücrede bulunan iyon kanalları da önemli rol oynar. Birçok nörotransmitter etkili oldukları reseptörler ile tanınırlar. Söz gelimi glutamat salıveren omurgalı beyin nöronları eksitasyona neden olan reseptörler üzerinden etkili olurlarken; g-amino bütirik asit (GABA) veya glisin salıveren nöronlar iyonotropik inhibitör reseptörler üzerinden etkili olurlar. (bu konuda bir istisna retinadır, ayrıca omurgasızlarda istisna çoktur). Eksitatör ve inhibitör sinir terminallerinde bazen yapısal değişiklikler olur.

       Beyinde iki ortak tipte sinaptik bağlantı yapısı bulunur. Gray tip I ve II.

Tip I sinapsları çoğu kez glutamatarjik ve eksitatördür, tip II ise çoğunlukla GABA-erjik ve dolayısı ile inhibitördür. Tip I sinapslarda aralık  biraz daha geniştir yaklaşık 30 nm; presinaptik aktif zon alanı 1-2 mm2, presinaptik membran alanı yoğun, sinaptik veziküller elekron mikroskobisi için kullanınlan fiksatifler ile işlme görünce daha yuvarlar şekildeler. Post sinaptik membranda da çok yoğun bölgeler bulunmaktadır.

       Tip II de sinaptik aralık 20 nm; aktif zon daha küçük 1 mm2 den az; presinaptik membrandaki yoğun alanlar daha az belirgin; sinaptik aralıkta bazal membran çok az veya bulunmamaktadır. Karakteristik olarak tip II vezikülleri oval veya yassılaşmış bir görünümdedir (Şekil 12-3)

Sinaptik sınıflamadaki morfolojik farklılıklara ek olarak immunohistokimya (nörotransmitterin ve sentezinde yer alan enzimlerin doğasını temel alan) tekniklerinin kullanımı sonucu daha da güvenilir farklıklar ortaya çıkarılmıştır.

 

Eksitatör Sinaptik Etki, Sodyum ve Potasyum geçiren

Glutamat-Kapılı Kanallar taraından Düzenlemektedir

 

Germe reseptör nöronlarından salınan eksitatör transmitter, beyin ve omurilikteki temel eksitatör transmitter olan L-glutamat tır. Eccle ve ark. Spinal motor nöronlarda eksitatör post sinaptik potamnsiyellerin Na+ ve K+ a geçirgen Glutamat kapılı kanallar ile oluştuğunu gçstermişlerdir. İyonik  mekanizma sinir-kas kavşağındakine benzer şekilde fonksiyon görmektedir. Ach-kapılı kanalda olduğu gibi glutamat-kapılı kanallar da Na+ ve K+ u hemen hemen eşit bir geçirgenlik te taşır. Bu karşılıklı akım sonucu membran potansiyeli 0 mV a yaklaşır (şekil 12-4 C,D) Ekstraselüler uyarı güçlendikçe, daha çok afferent lif uyarılacak ve ve EPSP daha da büyüyecektir. Depolarizasyon akson hillock taki (motor nöronun entegratif bölgesi) membran potansiyelini eşik değere ulaştıracak düzeye gelecek ve aksiyon potansiyeli oluşacaktır.

 

Şekil 12-4 Na+ ve K+ a geçirgen kanalların açılması sonucu kimyasal sinpslarda oluşan eksitatör potansiyeller: A. Deney düzeneği B. Ia afferent liflerde eşik altı ve eşik üstü uyaranlar. C. Akım-clamp ile ters potansiyelin saptanması D. Voltaj clamp ile ters potansiyelin saptanması.

 

Glutamat reseptörleri iki temel kategoride incelenebilir.; (Şekil 12-5)

 

1- İyonotropik:       doğrudan olarak iyon kanallarını kontrol eder

2- Metabotropik:     ikinci haberciler üzerinden dolaylı olarak iyon kanallarını kontrol eder

 

İyonotropik Glutamat Reseptörlerinin Alt Grupları

 

1- AMPA : a-amino-3-hidroksi-5-metilisoksazol-4 propionik asit

2- Kainat : Kainat

3- NMDA : N-metil D-aspartat

       Sentetik agonistlere göre isimlendirilmişlerdir. NMDA glutamat reseptörleri APV (2-amino-5-phosphonovaleric asit) ile selektif olarak bloke eolurken, AMPA ve kainat reseptörleri bu ajanla bloke olmazlar. Her iki reseptör de CNQX (6-cyano-7-nitroquinoxalin-2,3 dione) ile bloke olurlar. Bu nedenlerde AMPA ve kainat reseptörleri non-NMDA reseptörü olarak da isimlendirilirler.

 

Metabotropik Glutamat Reseptörleri:

        trans-(1S, 3R) -1-amino-1,3-cyclopentanedicarboxylic asit (ACPD) ile selektif olarak aktive olurlar. (Şekil 12-5).

Glutamatın iyonotropik reseptörlere olan etkisi eksitasyon olarak sonuçlanırken, metabotropik reseptörler üzerinden etkisi eksitasyon veya inhibisyon oluşturabilmektedir.

 

Motor nöronlarda hem non-NMDA hem de NMDA reseptörleri bulunmaktadır. İstirahat membran potansiyellerinde primer duysal afferent nöronlardan gelen uyarılar sonucu ortaya çıkan yanıtta, non-NMDA iyonotropik reseptörler motor nöronlarda EPSP nin büyük erken komponentini oluştururlar (beynin diğer bölgelerinde de) (Şekil 12-7) .Bu reseptörler göreceli olarak düşük bir katyon iletkenliğe sahiptirler (< 20 pS) Na+ ve K+a geçirgen ev Ca2+ a geçirgen değildirler.

       EPSP nin geç komponentini oluşturan NMDA reseptör kanallarının üç özelliği vardır.

1- Yüksek iletkenliğe sahip iyon kanallarını kontrol ederler (50 pS) ve Na+ ve K+ un yanısıra Ca2+ a da geçirgendirler. (Şekil 12-5)

2-  Kanalın açılması bir ko-faktör olarak glisinin ekstraselüler olarak bulunmasına bağımlıdır. Kanal sadece glisinin varlığında ççalışır. Normal koşullarda ekstraselüler glisin yoğunluğu NMDA kanal reseptörünün çalışabileceği miktarlarda bulunmaktadır.

3- Açılması kimyasal haberciye olduğu kadar membran potansiyeline de bağlıdır. Bu, diğer voltaj kontrollü kanallardan ayıran bir özelliktir.

 

Voltaja bağımlılık diğer kanallarda olmayan farklı bir mekanizmadan kaynaklanmaktadır. Diğer kanallarda, membran potansiyelindeki değişiklikler, intrensek voltaj sensörünü sayesinde kanalda konformasyonel değişikliklere neden olurken NMDA ile aktive olan kanalda ekstrensek bloker olan Mg2+ (ekstraselüler Mg2+ ) açık olan kanalı kapayan bir tıkaç gibi davranı ve iyon akışına engel olur. İstirahat membran potansiyelinde (-65 mV) da Mg 2+ kanala sıkıca bağlanır. Ancak membran depolarize olduğunda (söz gelimi, non-NMDA reseptörleri glutamat ile aktive olduğunda), Mg2+ elktrostatik etkiyle kanaldan uzaklaştırılır ve Na+ ile Ca2+ un geçişine izin verir. Bu nedenle NMDA reseptörlerinde en yüksek iyon akımı her iki koşulun da gerçekleştiği zaman ortaya çıkar (Şekil 12-6).

 

 

       NMDA reseptörünün diğer bir özelliği de hallusinerjik bir ilaç olan phenycyclidine (PCP melek tozu olarak da bilinir) ve MK-801 tarafından inhibe edilmesidir. Her ikisi de kanalın iç kısmına ancak Mg2+un bağlandığı yer dışında bir yere bağlanmaktadırlar. NMDA reseptörünün blokajı şizofreni ile ilişkili hallusinasyonlara benzer bir tablo oluşturmaktadır. Ayrıca, antipsikotik ilaçlar NMDA reseptör kanalından iyon akışını arttırmaktadırlar. Bu bulgular, şizofrenide NMDA reseptör hasarının yer alabileceği hipotezine yol açmıştır.

       Birçok hücrede hem non-NMDA hem de NMDA reseptörü bulunmaktadır. Mg2+ istirahat membtan potansiyelinde NMDA reseptör kanalını bloke ettiği için EPSP lerin oluşmasında önemli bir katkısı yoktur. Bu nedenle istirahat durumunda oluşan  EPSPlerde büyük oranlarda non-NMDA reseptörlerinin katkısı bulunmaktadır. Depolarizasyon arttıkça Mg2+  NMDA reseptör kanalından uzaklaşır ve daha çok NMDA reseptörü açılarak bu kanallardan iyon akışı gerçekleşir.

       NMDA reseptör kanalını diğer bir farkı göreceli olarak daha yavaş açılıp yavaş kapanması ve bu özelliği nedeniyle EPSP lerin geç fazına katkıda bulunurlar (şekil 12-7) EPSP nin geç fazı, Mg2+ un kanalı bloke etmesi nedeniyle, tek bir presinaptik sinyalden sonra zayıf bir yanıt olarak karşımıza çıkar. Oysa presinaptik nöron ard arda sinyaller gönderirse postsinaptik hücrede EPSP ler toplanarak 20 mV veya daha fazla bir depolarizasyon oluşturur. Bu durumda NMDA reseptörü büyük ölçüde Ca++ un katkısı ile daha büyük akımlara yol açar. NMDA reseptörünün aktivasyonu sonucu, post-sinaptik hücrelerde, kalsiyuma bağımlı enzimler ve bazı ikinci haberciler devreye girer. Bu biyokimyasal reaksiyonlar, sinapsta bazı uzun vadeli modifikasyonlara katkıda bulunan sinyal yollarını tetikler. Öğrenme ve bellekte sinapsta gerçekleşen değişikliklerin önemli olduğu düşünülmektedir. NMDA reseptörünün aktivasyonu  presinaptik aktiviteye bağlı olduğu için ve uzun süreli sinaptik modifikasyonlar ile ortaya çıktığı için çoğu kez bu duruma aktiviteye-bağımlı sinaptik modifikasyonlar denmektedir.

 

 

       Bazı koşulllar altında glutamat gibi eksitatör transmitterlerin dengesizliği, hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Yüksek miktarlarda, glutamat nöronlar için toksiktir. Beyindeki birçok hücrede L-glutamata yanıt veren reseptör bulunmkatadır. Doku kültürlerinde ortama yüksek düzeyde glutamat eklenmesi bir çok nöronu öldürmektedir, buna glutamat eksitotoksisitesi adı verilmektedir. Bir çok hücrede bu tür toksisite NMDA tip reseptörleriden Ca2+ hücre içine girişi sorumlu tutulmaktadır. Yüksek inraselüler Ca2+, kalsiyuma bağlı proteazları ve fosfolipazları aktive ederek hücreye toksik olan serbest radikkalerin oluşmasına yol açmaktadır. Strok (İnme) sonrası hücre hasarından, status epilepsisinde tekrarlayan episodlarda ortaya çıkan hücre ölümünden, Huntington gibi hastalığı gibi dejeneratif hastalıklarda glutamat toksisitesinin payı olduğu düşünülmektedir. Spesifik NMDA reseptör blokerleri, glutamatın toksik etkisini ile engelleyebilmesi nedeniyle bugün kliniklerde kullanılmaya başlanmıştır.

 

İnhibitör Sinaptik Etki, Genellikle Klor Geçişini Sağlayan

GABA ve Glisin Kontrollü Kanallardan Gerçekleşmektedir

 

Spinal motor nöronlarda ve ve birçok santral nöronda inhibitör postsinaptik potansiyeller GABA ve Glisin gibi inhibitör amino asit nörotransmitterler aracılığı ile gerçekleşmektedir. GABA beyin ve omurilikte en sık görülen inhibitör transmitterdir. İki reseptör üzerinden etkili olur GABAA ve GABAB.   GABAA reseptörü, CL- kanalını kontrol eden iyonotrop bir reseptördür.   GABAB reseptörü ise, ikinci haberci mekanizmasını devreye sokan ve çoğunlukla K+ kanalını aktive edene metabotrop bir reseptördür.

       Glisin daha az sıklıkla görülür ve ayrıca Cl- kanallarını kontrol eden iyonotropik reseptörleri aktive eder. Glisin omurilikte internöronlar tarafından salınır ve antagonistik kasları inhibe ederler.

       Eccles ve arkadaşları IPSP nin iyonik mekanizmalarını, spinal motor nöronun istirahat membran potansiyelini sistemik olarak değiştirerek ve presinaptik internöronları aksiyon potansiyeli oluşturmak için uyararak araştırmışlardır (Şekil 12-8). Motor nöron membranı istirahat membran potansiyeli düzeyinde tutulduğunda (-65 mV), ve internöron uyarıldığında küçük  bir hipepolarize edici akım oluşturulmuştur. Membran -70 mV’da tutulduğunda intenöronlar uyarılsa da bir potansiyel değişimi olmamaktadır. -70 mV ‘dab daha negatif potansiyellerde inhibitör internöronların uyarılması motor nöronlarda depolarize edici akımın oluşmasına neden olmaktadırlar. -70 mV luk ters potansiyel, Cl- un motor nöronlardaki denge potansiyelinden kaynaklanmaktadır (Cl- ün ekstraselüler konsantrasyonu intraselüler konsantrasyonundan daha büyüktür) Daha sonra, volaj-clamp tekniği ile gerçekleştirilen çalışmalarda iyonik akımın Cl- denge potansiyelinde değiştiği gösterilmiş ve inhibitör IPSP nin Cl- iletkenliği sonucu ortaya çıktığı anlaşılmıştır.

 

GABA ve Glisin Kontrollü İyon Kanalı Akımları Yazdırılabilir

 

Patch-clamp tekniği ile tek bir GABA veya Glisin reseptör kanalında oluşan akımlar yazdırılabilmektedir. Her iki transmitter de Cl- kanalını kontrol etmekte, hep veya hiç kanununa (Ach ve glutamat ile aktive olan kanallarda olduğu gibi) göre açılmaktadır. Glisin kontröllü kanalın (46 pS) iletkenliği, GABAA ya (30 pS) göre daha yüksektir ve bu nedenle glisinin akımları GABA ya göre daha yüksektir (şekil 12-9). Bu fark, glisin konrollü iyon kanalı açıklığının daha büyük olmasından kaynaklanmaktadır.

        Cl- kanallarının açılması üzerinden gerçekleşen  inhibitör etki, tek bir GABAA reseptör aktivasyonu ile oluşan bir kanaldan elde edilen akımın, glutamat ile tetiklenen tek bir eksitatör kanaldan elde edilen akım ile karşılaştırılarak gösterilebilir. Eksitatör akım 0 mV da ters döner. Bu nedenle, glutamat kontrollü bir kanal normal istirahat halinde içeri doğru bir akım oluşturacaktır, membran potansiyelini eşik değerden geçirecektir. Buna karşın, inhibitör akım, -60 mV dan daha negatif değerlerde etkisizleşecek ve hatta tersine dönecektir. Bu durumda, GABA-kontrollü kanal istirahat halinde genel olarak hiperpolarize edici akıma neden olacak ve membranın eşik değere yaklaşmasını engelleyecektir. (Şekil 12-9)

 

 

Klorür Kanalının Açılması Postsinaptik Hücreyi Nasıl İnhibe Eder?

 

Tipik bir nöronda, dinlenme potansiyeli -65 mV dur ve ECL den biraz daha pozitiftir, Bu nedenle dinlenim halinde Cl- üzerindeki elektokimyasal itici güç pozitif olacaktır (Vm- ECL). Bunun sonucunda Cl- kanallarının açılması pozitif bir akıma neden olacaktır (dışa doğru). Bu olguda, IPSP yük taşıyıcısı negatif olaraka yüklenmiş olan Cl- iyonlarıdır. Bu da membranın depolarize olmasını sağlar.

       Bazı santral nöronlar, ECL ye eşit bir membran potansiyele sahiptirler. Bu hücrelerde Cl- iletkenliğini arttıran sinaptik olaylar post-sinaptik membran potansiyelini değiştirmezler. Bu durumda Cl- kanalının açılması nasıl hücreyi uyarılmaktan alıkoyabilir.

       İnhibitör sinaptik girdiyi incelemnin bir yolu da, spontan gelişen EPSP boyutlarını nasıl etkilediğini incelemekle olasıdır.

Bu ilişki Ohm  kanunu ile açıklanabilir. EPSP sırasında oluşan depolarizasyonun boyutu (DVEPSP) nu hesaplamak için aşağıdaki formül kullanılabilir.

 

(DVEPSP) = IEPSP   /gI

 

IEPSP = Eksitatör sinaptik akım

gI        = Dinlenim sırasında açık olan kanallardan iletimin boyutu

 

Açılan inhibitör sinaptik kanalların dinlenim iletimini arttırması sonuçta EPSP nin depolarizasyon boyutunu düşürecektir. Bu duruma “kısa devre” veya “şant” denmektedir (Şekil 12-16).

       GABAB reseptörlerinde olduğu gibi, bazı hücrelerde inhibisyon K+ kanallarının açılması ile gerçekleşir. K+ un denge potansiyeli -80 mV olması nedeniyle her zaman dinlenim potansiyeline göre daha negatiftir, bu nedenle K+ kanallarının açılması, post-sinaptik membranı Cl- kanallarının açılmasına göre daha güçlü bir biçimde inhibe eder.

Paradoksik olarak,  bazı koşullarda GABA kontrollü Cl- kanalının açılması eksitasyona bile yol açmaktadır. Uzun süren uyarımlar sonucu, hücre içi Cl-  birikimi olabilmekte ve hatta hücre içi konsantrasyonu iki çıkabilmektedir, bu durumda Cl-  denge potansiyeli ne göre daha pozitif bir değere  ulaşabilmekte ve kanalı açıldığında nöron depolarize olmaktadır. Yenidoğan hayvanlarda bu durumla karşılaşmak olasıdır. Ancak yetişkinlerde de gelişmekte ve bu koşullarda, epileptik dejarjlara katkıda bulunan çok geniş senkronize depolarize edici GABA yanıtlar kaydedilmektedir. Depolarize edici GABA kontrollü yanıtlar, nöronların saniyede 40 kez aksiyon potansiyeli doğurmaya eğilimli olduğu bölgelerde, osilasyon aktivitesinin oluşmasında rol oynayabilmektedirler. Bu ritm beynin geniş bölgelerinde senkron deşarjlara izin vererek beynin tek tek nöronların sinyallerini toplayan bir mekanizmaya dönüştürmesini sağlamaktadır.

 

Glutamat, GABA ve Glisin in Sinaptik Reseptörleri Transmembran Reseptörlerdir.

 

İyonotropik Glutamat, GABAA ve glisin reseptörlerinin birçok geni bugün kodlanmıştır.  GABA ve Glisin reseptörü çok büyük bir ölçüde yapısal olarak nikotinik ACh reseptörüne benzemektedir. Bu nedenle bu treseptörler bir gen ailesinin üyeleri olarak düşünülebilir. Buna karşın, Glutamat reseptörü farklı bir aileye ait gorunmektedir.

 

GABA ve Glisin Reseptörleri

Ach reseptör kanalı gibi GABAA ve Glisin de benzer genler tarafından kodlanan  5 alt üniteden oluşmaktadırlar (Şekil 12-10B). GABA kanal reseptörü iki a-, iki b- ve bir g alt ünitesinden oluşmaktadır. GABA nın alt üniteleri Ach reseptörüne göre birbirlerine daha benzer yapıdalar bu nedenle GABA bu alt ünitelerden herhangi birine bağlanabilir. Glisin reseptörü üç a, iki b  alt ünitesinde oluşmaktadır ve glisin primer olarak a  alt ünitesine bağlanır.

       GABA ve glisin reseptör kanalları amino ucunda büyük bir ekstraselüler domain e sahiptirler ve ligand bağlama bölgesi buradaır. Reseptör kanalların aktivasyonu için, GABA reseptörü için iki molekül GABA, Glisin reseptörü için ise en az üç glisin molekülünün reseptöre bağlanması gerekmektedir . Ekstraselüler kısmı 4 hidrofobik transmembran bölgesi izler (M1, M2, M3, ve M4). Ach reseptör kanalında olduğu gibi, ikinci transmembran parça (M2) nin kanal boşluğunu oluşturan kızım olduğu düşünülmektedir. ACh reseptör kanalının M2 parçasını oluşturan aminoasitlerin  çok farklıdır. Ach reseptör kanal boşluğunu oluşturan aminoasitler negatif yüklü asidik rezidülerden oluşmaktadır ve katyonlara seçici davranır. Oysa GABA ve glisin reseptör kanalında nötral veya pozitif yüklü  basik rezidüler bulunmakta ve anyonlara seçicilik göstermektedirler.

       GABA ve glisin kontrollü reseptör kanallar hastalıklarda ve ilaç etkilerinde önemli roller oynarlar. GABA kontrollü reseptör kanallar bir dönem klinik olarak önemli ve sosyal açıdan suistimal edilmiş üç tip ilacın hedefidir:

·       Benzodiazepinler    = anksiyolitik ve kas gevşetici (Valium), Lorazepam (Ativan),  ve clonazepam ( Klonopin)

·       Barbitüratlar          = Hipnotik Phenobarbital ve Secobarbital

·       Alkol

 

Dört ayrı madde; GABA, benzodiazepinler, barbitüratlart ve alkol reseptörün farklı yerlerine bağlanırlar ve kanalı açarlar, bu nedenle inhibitör sinaptik iletiyi desteklerler. Aralarından birinin bölgesine bağlanması diğerlerinin bağlanmasını etkilemektedirler. Söz gelimi GABA reseptörüne bağlanmış ise,  benzodiazepinin veya barbituratın GABA reseptörüne bağlanması daha güçlü olur.

       Kalıtımsal bir hastalık olan ve yüksek kas tonüsü ve gürültüye abartılı yanıtlarla karakterize “startle” hastalığında  (hiperekpleksia)  glisin reseptörü a-alt ünitesinin bir mutasyonu sorumlu tutlmaktadır. Bu mutasyonlar glisin reseptörünün fonskiyonunu azaltmakta ve omur ilikte normal inhibitör iletinin düzeyini azaltmaktadırlar.

 

Glutamat Reseptörleri

       Glutamat reseptör ailesinin amino asit dizilişi, Ach, GABA, ve glisin reseptörlerine çok az benzer. Glutamat ayrı bir ailenin üyesidir. Glutamat reseptöçr ailesinin iki olu olan AMPA ve kainat reseptörleri çok yakındırlar. NMDA reseptörü, diğer iki glutamat reseptörüne biraz daha uzaktır. Glutamat kontrollü kanallar dört alt üniteden oluşurlar. Her kanal alt ünitesi üç transmembran a- heliksinden oluşmaktadır (Şekil 12-10C).      

 

       Kanalın boşluğa bakan yüzünü birinci ve ikinci alt ünitenin bileşkesi oluşturmaktadır. Benzer bir yapıya, voltaj kontrollü K+ kanallarının kanal boşluğunu oluşturan P bölgesinde de rastlanmaktadır (Şekil 9-14). Bu rastlantı, ligand kontrollü ve voltaj kontrollü kanallar arasındaki köprü olasılığını düşündürtmektedir.

       Glutamat reseptörlerinin bazı bakteri bağlama poteinlerine olan benzerliği ve mutagenezis çalışmaları, glutamat bağlama bölgesinin iki lobtan oluştuğunu göstermektedir. Loblardan biri bir alt ünitenin büyük ekstraselüler amino uc bölgesi, diğeri ise M3 ve M4 ü birleştiren ekstreselüler  bağlantı bölgesidir. Bu yapı, son yıllarda geliştirilen kristallerin X- ışınlı analizi yöntemi ile AMPA reseptörünün GluR2 alt ünitesi için kanıtlandı (Şekil 12-10C).

       AMPA ve NMDA reseptörleri farklı kanal özeliklerine sahipler. Bu fark da kanalı çevreleyen M2 bölgesinde tek bir amino asit rezidüsü ile ilgilidir (Şekil 12-11). Tüm NMDA reseptör alt üniteleri nötral amino asitler içerirler, bir tek M2 bölgesinde polar asparagin rezidüsü bulunmaktadır. Tüm AMPA reseptör tiplerinde, bu farklı rezidü yüksüz polar glutamindir., ancak GluR2 alt ünitesinde arginindir. Peter Seeburg ve arkadaşları, GluR2’nın DNA gen kodlamasında M2 bölgesindeki bu bölgede glutamin olduğu, ancak mRNA işlemesi sırasında arginin ile yer değiştirdiğini bulmuşlardır.

 

       “Editing”in AMPA reseptörünün özelliklerindeki böylesine bir dramatik etkisi bulunmaktadır. Glutamin taşıyan alt ünitelerden oluşan AMPA reseptör kanalı NMDA rseptörü gibi Ca+2 geçirebilecek iken, Bir tanesinde bile arginin bulunması Ca+2  geçişini engelleyecektir (Şekil 12-11). Pozitif yüklü arginin ca+2 u elektrostatik olarak itecektir. Bazı hücreler GluR2 alt ünitesi içermeyen AMPA reseptörü oluştururlar ve bu nedenle Ca2+ geçişi gerçekleşir bu reseptör kanallarda.

      

Glutamat reseptör kanalları diğer birçok transmitterler kontrollü kanal gibi, terminallerin karşısına gelen  post-sinaptik membtrnada yoğunlaşırlar. Bazı postsinaptik bölgeler hem AMPA hem de NMDA reseptröü içerirler iken aynı hücrenin başka bölgesinde sadece NMDA tip reseptörler bulunabilmektedir. Gelişimin erken devrelerinde, sinapslar sadece NMDA tip reseptörler içerirler. Sinaptik reseptörler, uygun bölgelere  nasıl kümelenmiş ve hedeflenmiştir.?  Bir hücre hücrenin hangi kısmında hangi reseptörü bulunduracağına nasıl karar verir? Glutamat reseptörlerin kümelenmesi için önemli bir protein PSD-95 (post-sinaptik yoğun protein 95 kD MW) dir . PSD-95, proteinler arası ilişkiyi sağlayabn  üç tekrarlayan parçaya sahiptir. Bunlara PDZ (ilk bulunan üç proteinin kısaltmalarından oluşuyor; PSD-95, Drosophil’deki tümör supresyon propteini ZO-1 diye isimlendirilen bir protein)  parçaları denir. PSD-95 te PDZ parçaları NMDA tip reseptörlerini shaker tipi voltaj kontrollü K+ kanallarına bağlar. Böylece bu proteinleri birlikte post-sinaptik alanda yoğunlaştırır. AMPA reseptörleri GRIP adı verilen bir PDZ parçasına bağlanır, ve metabotropik glutamat reseptörleri HOMER adı verilen başka bir PDZ parçasına bağlanırlar. Reseptörler arası ilişkiyi sağlamak dışında PDZ yi oluşturan proteinler diğer hücresel proteinlere de bağlanarak post-sinaptik yapıyı oluştururlar.

 

Santral Sinir Sisteminde Diğer Reseptör-Kanallar

Serotonin (5-HT) nörotransmitterinin hızlı eksitatör etkileri ligand kontrollü kanal sınıflamasının 5-HT3 ü tarafından yönlendirilir.  Bu iyonotropik reseptörlerin dört transmembran segmenti bulunmakta ve nikotinik Ach reseptörlerine benzemektedirler. Ach kontrollü kanallar gibi 5-HT3 kontrollü kanallar monovalan katyonlara geçirgendirler ve 0mV’da ters potansiyel geliştiriler. Beynin bazı bölgelerinde hızlı eksitatör sinaptil iletiden sorumlu oldukları düşünülmektedir.

       Transmitter kontrollü iyon kanallar ailesinin üçüncüsü adenosine trifosfat (ATP) reseptörleri olarak tanımlanmaktadırlar ve bazı sinapslarda transmitter olarak görev almaktadırlar. Purinerjik olarak isimlendirilen bu sinapslar otonomik gangliyaların sempatik nöronları tarafından innerve edilen düzkas hücrelerinde gözlendikleri gibi bazı santral ve periferik nöronlarda da bulunmaktadır. Bu sinapslarda ATP iyon kanalını aktive eder ve hem monovalan hemde hem de Ca2+ geçişine yol açar. Ters potansiyel 0mV’dur. ATP reseptör ailesini  kodlayan bazı genler klonlanmıştır  (P2x reseptörleri) . Amino asit dizisi ile diğer iki gruptan da ayrılmaktadır. Bugün transmembran topografisi henüz tam netleşmemekle birlikte, bu kanalların bir biri ile büyük bir ekstraselüler halka ile birleşen sadece iki transmembran parçasından oluştuğu düşünülmektedir (Şekil 12-10A).

 

Eksitatör ve İnhibitör Sinyaller Hücre Tarafından

Tek Bir Yanıta Dönüştürülür

 

İster beyinde olsun, ister omurilikte santral sinir sistemindeki her nöron sürekli bir biçimde diğer nöronlar tarafından sinyal bombardımanına tutulmaktadır. Tek bir motor nöron 10,000 kadar farklı presinaptik terminal tarafından innerve edimektedir. Bu sinyallerin bir kısmı eksitatör diğer kısmı inhibitör, bir kısmı zayıf bir kısmı ise zayıf sinyallerden oluşmaktadır. Bazı sinyaller, apikal dentritlerin uç noktasında alınmakta, diğerleri proksimal dendritlerde, bir kısmı dendritik gövdede diğerleri dendritik çıkıntılardan alınmaktadır. Farklı sinyaller birbirlerini destekleyebilirler veya etkilerini azaltabililer.

       Tek bir presinaptik nöron tarafından oluşturulan sinaptik potansiyeller tipik olarak küçük ve post-sinaptik membranda potansiyeli eşik değerine yaklaştıracak kapasitede olmamaktadırlar. Bir motor nöronda germe reseptör afferentleri tarafından oluşturulan EPSPler genlik olarak  0.2-0.4 mV kadardır. Eğer EPSP ler lineer olarak toplanabildiğini düşünsek bile (ki böyle olmadığı biliniyor). En az 25 afferent nöronun aynı anda ateşleyerek bir motor nöronda aksiyon potansiyeli oluşturma için eşik değere ulaştırmaya yönelik 10 mV luk bir depolarizasyona yol açabileceklerdir. Bu durumda bile eksitatör sinyaller alan bir nöron aynı zamanda inhibitör sinyaller de alabilmektedir. Bu nedenlerle sinyallerin oluşturacağı net etki birkaç faktöre bağlı olarak gelişecektir

1- Bölge

2- Boyut

3-Sinapsın şekli

4-Diğer sinerjistik veya antagonistik sinapslara olan komşuluğu

 

Birbiriyle yarışan bu sinyallerin post-sinaptik nöron tarafından entegre edilmesi işlevine nöronal entegrasyon denmektedir. Nöronal entegrasyon, sinir sisteminin bütün olarak karşı karşıya kaldığı karar verme  işinin, hücre düzeyindeki yansımasıdır. Her hangi bir zamanda hücrenin iki seçeneği bulunmaktadır; aksiyon potansiyeli oluşturmak veya oluşturmamak. Charles Sherrington beynin birbiriyle yarışan alternatifler arasından seçme yeteneğini, sinir sisteminin entegratif hareketi olarak yorumlamaktadır, ve “Karar verme” yi beynin en temel işlemi olarak olarak değerlendirir.

       Motor nöronlarda ve birçok internöronda aksiyon potansiyeli oluşturma kararı, aksonun ilk segmenti olan akson hillock da gerçekleşir. Hücre membranının bu bölgesinde aksiyon potansiyeli eşiği hücre gövdesi veya dendritlere göre daha düşüktür,çünkü akson hillock da daha çok voltaj kontrollü Na+ kanalı bulunmaktadır.  Bu nedenle her depolarizasyon bir birim artış nöronun diğer bölgelerine oranla bu bölgede daha çok Na+ kanalı açılmasına neden olmakta ve iyon akımına yol açmaktadır. Aksin hillock ta eşik değer -55 mV dur ve istirahat membran potansiyelinde (-65 mV) 10 mV luk bir depolarizasyon impuls oluşturu oysa hücre gövdesinde eşik değer -35 mV dur ve hücrenin aksiyon potansiyeli oluşturması için en az 30 mV luk bir depolarizasyon gerekmektedir. Bu nedenlerle hücrede ilk alsiyon potansiyeli oluşan membran akson hillock bölgesindeki membrandır ve aynı zamanda oluşan aksiyon potansiyeli buradan akson boyunca iletilmektedir (Şekil 12-12).

 

       Nöronal entegrasyon, tetikleme bölgesine pasif olarak yayılan sinaptik potansiyellerin toplamı olduğuna göre, nöronun iki pasif membran özelliğinden etkilenecektir:

 

1- Zaman sabiti:      Temporal sumasyonu etkiler. Uzun zaman sabiti olan nöronlarda sumasyon kapasitesi yüksektir. Şekil 12-13A)

2- Uzunluk sabiti:    Depolarize edici akım pasif olarak yayıldıkça azalır. Uzunluk sabiti büyük olan hücrelerde sinyaller tetikleme bölgesine en küçük azalma ile ulaşırlar. Tek bir sinaptik potyansiyel tetikleme bçlgesinde ateşleme yapamayacağından farklı bölgelerdeki potansiyeller toplanmalıdır (spasyal sumasyon) (Şekil 12-13B)

 

 

 

 

Önceleri, dendritlerden sinyallerin aşağıya inmesi pasif bir süreç olarak kabul edilirdi, bugün biliyoruz ki, bir çok dendrit, ligand kotrollü kanallar dışında, voltaj kontrollü Na+, K+ ve Ca2+ kanalları da içermektedirler. Voltaj kontrollü Na+ ve Ca2+ kanallarının bir görevi de EPSP leri yükseltmektir. Bazı nöronların dendritlerinde, lokal tetikleme bölgesi olarak işlev görecek miktarda voltaj kontrollü kanal bulunmaktadır.  Bu bölgeler dendritin farklı bölgelerinden gelen zayıf  sinyalleri güçlendirirler. Bir hücrenin birkaç dendritik tetikleme bölgesi bulunuyorsa, her biri eksitatör ve inhibitör sinyalleri toplayarak eşik seviyesini geçiyorsa genellikle voltafa duyarlı Ca2+ kanalları aracılığı ile aksiyon potansiyeli geliştirebilirler. Ancak genel olarak dendritlerin voltaj kontrollü Na+ ve Ca2+ kanal sayıları aksiyon potansiyelerini desteklemeye  ve yeniden yaratamaya yeterli değildirler. Burada oluşan aksiyon potansiyelleri, hücre gövdesine ve akson hillock’a elektrotonik olarak ilerlerler ve diğer sinyaller ile entegre edilirler.

       Dendritik voltaj kontrollü kanallar ayrıca, akson hillock tarafından geliştirilen aksiyon potansiyellerini dendritik ağın uç noktalarına kadar tersine taşınmasında katkıda bulunurlar. Bu tesine taşınma işlemi çoğunlukla voltaj kontrollü Na+ kanalları aracılığı ile olur. Geri yayılmanın önemi tam olarak bilinmemesine rağmen, NMDA reseoptöründeki akımını voltaja bağımlı Mg2+ bloğunu etkileyerek düzenleyebileceği düşünül-mektedir. Ayrıca, Ca2+ görüntüleme çalışmaları, aksiyon potansiyelinin geri yayılımı sırasında presinaptik uyarı ile eşleşirse büyük dendritik Ca2+ sinyallerine yol açtığı gösterilmiştir. Bu Ca2+ yanıtı, tek başına sinaptik uyarımla veya aksiyon potansiyelle elde edilen Ca2+ sinyallerinin toplamından daha büyüktür.

       Bu nedenle bugünkü görüşe göre, dendritler sinir hücrelerinin sinaptik sinyallerin hücre gövdesine taşınmasında güçlü  ortograt etkiye sahip ve aynı zamanda hücre gövdesinde ve akson hillock da oluşan aktiviteye bağlı enformasyonu dendritik sinapslara retrograt taşıyan, karmaşık, entegratif kompartmanıdır.

 

Tek Bir Nöronda Yer Alan Sinapslar İşlevlerine Göre Gruplanırlar

       Sinir hücresinin dört bölgesi de -akson, terminal, hücre gövdesi ve dendritler- presinaptik veya postsinaptik bölgeler olabilirler. En sık görülen bağlantı tipleri akso-aksonik, akso-somatik ve akso-dendritiktir (Şekil 12-14) Aksodendritik sinpslar dendritin gövde veya çıkıntısında olabilirler. Dendodenritik bağlantılar da vardır ancak çok az sıkıkla karşılaşırız.

 

       Sinapsın post-sinaptik hücredeki tetikleme bölgesine olan uzaklığı işlevsel etkinliği açısından önemlidir. Aksosomatik bölgede oluşan sinaptik akımlar, uzak bir bölgedeki aksodendritik bağlantılara oranla, tetikleme bölgesine daha güçlü sinyaller ulaştırabilmektedirler (Şekil 12-15).

 

 


Hücre Gövdelerindeki Sinapslar Daha Çok İnhibitördürler

       İnhibitör uyaranalrın da uyarı bölgesi işlevsel etkinliği açısından önemlidir. İnhibitör kısa devre etkiler, akson segmentinin başlangıcında daha belirgindirler. Dendritte oluşan eksitatör akımlar ilk akson segmentine ulaşırken hücre gövdesinden geçmek zorundadırlar. Hücre göcdesindeki inhibitör etkiler, Cl- kanallarını açarlar ve Cl- akımı arttırırken, yayılmakta olan eksitatör akımlardan oluşan depolarizasyonu azaltırlar. Sonuç olarak, tetikleme bölgesinde, eksitatör akımın etkisi azalır (Şekil 12-16). Buna karşın, dendritlerin uzak bir parçasında oluşan inhibitör olayların eksitatör etkiyi baskılaması çok zordur. Bu nedenle beynin güçlü inhibitör girdileri sıklıkla nöronların hücre gövdesinden kaynaklananlardır. 


 

Dendritik Çıkıntılardaki Sinapslar Daha Çok Eksitatördürler

       Santral nöronlar sıklıkla 20-40 ana dendrite sahiptirler bu dendritler de daha ince dallara ayrılırlar. Her dalın iki temel sinaptik bölgesi vardır. Gövde ve çıkıntı. Dendritik çıkıntılar, dendritik gövdeye ince bir boyunla bağlanmış ve daha künt bir başa sahip, ileri düzeyde özelleşmiş sinyal alma bölgesidir (Şekil 12-3). Her çıkıntıda en az bir sinaps bulunur. Bazı kortikal nöronlarda -hippokampusun CA1 bölgesindeki piramidal nöronlar gibi - çıkıntı başı, non-NMDA ve NMDA tip glutamat reseptörleri içerir. Postsinaptik reseptörler bir materyal içine gömülü olduğu ve elektronmikroskopik kesitlerde yoğun görünmesi nedeniyle  post sinaptik dansite olarak da tanımlanırlar. Membranın bu yoğun kısımları Ca2+/kalmodulin bağımlı protein kinaz II  açısından zenginidr. Bu kinazlar, çıkıntıda bulunan NMDA reseptör kanalından geçen Ca2+ ile aktive olurlar. Çıkıntının ince boyun Ca2+ daki artışın yayılmasını engellerler. Bu nedenle her çıkıntı ayrı bir biyokimyasal kompartman olarak değerlendirilir.

 

Akson Terminallerindeki Sinapslar Daha Çok Düzenleyicidirler

       Aksodendritik ve aksosomatik bağlantıların aksine, akso-aksonik sinapsların post-sinaptik hücrenin tetikleme bölgesi  üzerinde her hangi bir etkisi bulunmaz. Daha çok post-sinaptik nöronun transmitter salınımını kontrol ederler.

 

GENEL BAKIŞ

 

 

v                       Sinir-kas kavşağındaki sinaptik iletinin birçok prensibi, santral sinir sisteminde de geçerli olmakla birlikte, bazen periferik ve santral sinaptik etkiler farklılaşabilirler:

·       Santral sinir sisteminde sinaptik ileti eksitatör veya inhibitör olabilirler

·       Santral sinir sisteminde EPSP 1mV dan küçük olabilir, iskelet kasında 70mV kadardır

·       Santral nöronlar yüzlerce presinaptik gridi alırken tek bir kas lifi sadece bir motor nöronla innervedir

 

v                                               Beyin ve omurilikteki temel eksitatör transmitter glutamattır, ve bugüne kadar birkaç tip post-sinaptik iyonotropik reseptör bildirilmiştir.

       Non-NMDA ( AMPA ve kainat) reseptörler birbirine benzerler ve birlikte bulunrular. Nikotinik Ach reseptörleri gibi Na+ ve K+ geçişine izin verirler ve ters potansiyelleri 0 mV dur. Bu kanallardan hızlı iyon geçişi EPSP nin hızlı erken tepe noktasını oluşturular.

       Glutamat reseptörlerinin ikinci tipi olan NMDA,  reseptörünün kanalı Na+ ve K+ iyonalrı dışında Ca2+ geçişine de izin verecek biçimdedir. Tüm iyonotropik kanallar arasında, voltaja da bağımlı olması nedeniyle farklı bir yere sahiptir. İstirahat halinde iken, ekstraselüler Mg2+ ile blokedir, membran depolarize olduğunda Mg2+ bloğu ortadan kalkar. NMDA reseptör kanallarının açılabilmesi için hem glutamat hem de depolarizasyonun varlığı şarttır. NMDA reseptör kanalı aktivasyon kinetiğinin yavaş olması sonucu, bu kanallardan iyon geçişi, EPSP nin geç komponetine katkıda bulunmaktadır. Ca2+ un NMDA reseptör kanalarından geçişi, sağlıkta ve hastalıkta önemli roler oynamaktadır. Normal miktarlarda Ca2+ bazı bellek tiplerinin oluşmasında gerekli sinyal yollarını tetiklemektedir. Fazxla miktarlarda ise beyin hasarına yol açmaktadır.

Üçüncü glutamat reseptör tipi olan metabotropik reseptörler, iyon kanallarında, ikinci haberciler üzerinden etkili olmaktadırlar.

v                           Bir nöron aksiyon potansiyeli için gerekli olan eşik değere ulaşıp ulaşmamakta karar verirken, binlerce eksitatör ve inhibitör sinyali entegre eder. Bu sinyallerin toplanmasında hücrenin pasif özellikleri önemli rol oynarlar; zaman ve uzunluk sabitleri. Bir sinapsın yeri de etkinliğinin anahtarıdır. Eksitatör sinasplar dendritlerde yerleşmeye eğilimli iken, inbibitor sinapslar çoğunlukla hücre gövdeside yer alırlar ve burada hücrenin dendritlerinde aksona ulaşmakta olan eksitatör sinyalleri etkilerler. Hücredeki girdilerin net toplamı hücrede en çok Na+ kanalı barındıran ve bu nedenle aksiyon potansiyeli oluşturmada en düşük eşik değere sahip olan akson hillock bölgesinde gerçekleşir.

v                           Bazı transmiterlerin hem inhibitör hem de eksitatör reseptörleri kontrol etmesi nedeniyle, sinaptik potansiyelin niteliği, transmitter değil, reseptör tarafından belirlenmektedir.

       Santral sinir sisteminde inhibitör reseptörleri aktive eden en yaygın inhibitör transmitterler GABA ve glisindir. GABA iki tip inhibitör reseptörü aktive eder:

1-GABAAreseptörü: İyonotropik Cl- e geçirgen

2-GABABreseptörü: Metabotropik, G-proteini üzerinde ya K+ un permeabilitesini arttırılar ya da voltaj kontrollü Ca2+ kanallarını baskılarlar.

 

GABAA kanalının açılması Cl- iyonunun geçişine izin verir ve hücre hiperpolarize olur. Ayrıca, bu lkanalların açılması istirahat membran iletkenliğini arttırarak hücredeki eksitatör akımlar açısından kısa devreye neden olur.Önemli üç ilaç grubu ; benzodiazepinler, barbitüratlar ve alkol, GABAA ya bağlanarak kanaldan  GABA ya yanıt olarak ortaya çıkan Cl- akışını arttırırlar.

 

v                       Transmitter kontrollü kanallar klonlandığında üç ana gen ailesi oluşturmuşlardır.

1-Nikotinik Ach reseptörleri ,GABA ve glisin reseptörleri, 5-HT3 : Çoklu alt üniteye sahiptirler (sıklıkla 5 tane), her alt ünite dört tane transmembran segmentten oluşmaktadır. GABA ve glisin, anyon geçişine izin verdikleri için katyon geçişine izin veren Ach reseptörlerine oranla, birbirlerine daha çok benzerler.

2- Glutamat reseptörleri: Akt ünitelere sahiptirler ancak farklı olarak her alt ünitenin üçer transmembran parçası bulunmaktadır

3- ATP Reseptörleri: İki transmembran parçaları bulunmaktadır. 

 

v                           Bu bölümdeki tartışmaların çoğu Bölüm 2 ve 3 deki nöron modeli temel alınarak oluşturulmuştur. Bu modele göre , dentritik ağaç nöronun alıcı kutbu, akson sinyal taşıyan kısmı ve aksıon sonu sinyalş ileten kutbudur. Bu modele göre sinir sisyteminin sinyal birimi nöron bilgiyi alır ve verir. Gerçekte beynin birçok bölgesinde nöronlar bu kadar yalın değildirler. Motor ve duyu sistemlerinde göreceğimiz gibi, birçok beyin bölgesinde hücreler bilgiyi alma ve verme dışında transforme de etmektedirler.

 

Derslere Geri Dön