Kandel, Schwartz, Jessel (2000)
14: Transmitter Release
Beynin öğrenme ve
bellek gibi en karmaşık ve üst düzey fonksiyonlarının
temelinde aksiyon potansiyelleri ile presinaptik sonlanmalardan transmitter
salınması ve kimyasal ileti yer alır. Bu bölümde presinaptik
hücre sonlanmasındaki elektriksel olayların nörotransmitter
salınması ile bağlantılandırılması
irdelenecek.
TRANSMİTTER SALINMASI PRESİNAPTİK SONLANMANIN DEPOLARİZASYONU İLE DÜZENLENİR
Mürekkep
balığı dev (pre- ve post- sinaptik bölümlere ayrı
elektrodlar yerleştirilebiliyor) sinapsında, presinaptik hücreyi
uyarıp postsinaptik hücrede sinaptik potansiyeli kaydettiler.
Presinaptik hücrede:
~110mV amplitüdlü AP (voltaj kapılı kanallardan içe Na+
girişi, dışa K+ çıkışı) à transmitter salınması à
postsinaptik hücrede büyük bir sinaptik potansiyel
Tetrodotoksin ile voltaj
kapılı Na+ kanalları bloke edilince presinaptik
ardarda gelen APlerinin ve dolayısıyla postsinaptik potansiyellerin
amplitüdü küçülüyor. Presinaptik potansiye
~40 mVun altına düşünce sinaptik potasiyel kayboluyor ve
transmiter salınması olmuyor. Transmiter salınması
(postsinaptik potansiyel ile ölçülüyor) presinaptik depolarizasyona
bağımlı!
Membran depolarizasyonu
transmitter salınmasına nasıl yol açıyor?
-
Na+ girişi önemli mi (?)
Katz ve Miledi Na+
kanalları bloke durumda iken presinaptik membranı depolarize
ettiklerinde (40-70 mV) transmitter salınması oduğunu
gösterdiler: Depolarizasyonda her 10 mV artış için transmitter
salınmasında 10 kat artış oluyor! à
Transmitter salınması Na+dan bağımsız!
-
AP ile tetiklenen K+ çıkışı
neden olabilir mi (?)
-
Tetraetilamonyum ile K+ kanalları
(voltaja duyarlı Na+ kanalları ile birlikte) bloke edilip
presinaptik sonlanmaya depolarize edici akım
uygulandığında, postsinaptik potansiyeller normal genlikte
oluyor ve transmitter salınması gerçekleşiyor. Bu deneyde K+
çıkışı olmadığı için presinaptik potansiyel
de korunuyor.
SONUÇ: Na+
ve K+ transmitter salınmasında gerekli değil!
TRANSMİTTER
SALINMASI Ca++ GİRİŞİ İLE
TETİKLENİR
Katz ve Miledi
dikkatlerini Ca++ üzerinde yoğunlaştırıyor. Daha
önce José del Castillo ve Katz ekstrasellüler Ca++ düzeylerinin
transmitter salınması ile doğrudan ilişkili olduğunu
göstermişlerdi.
Transmitter
salınması intrasellüler bir süreç olduğuna göre, etkili olmak
için Ca++un hücre içine girmesi gerek!
Mürekkep
balığı dev aksonunda voltaj kapılı Ca++ kanalları
olduğu biliniyor. Ekstrasellüler Ca++ düzeyleri intrasellüler
düzeylerin yaklaşık 4 katı- kanallar açılırsa Ca++
içe girecek.
Katz ve Miledi, Ca++ kanallarının
açılmasının iki etkisi olabileceğini, hem AP
sırasında Na+ gibi depolarizasyona destek
sağlayacağını hem de transmitter salınmasında rol
oynayan intrasellüler süreçlerde etkili olabileceğini düşündüler.
Presinaptik sonlanmada
voltaja duyarlı Ca++ kanalları olduğunun
kanıtı: Rodolfo Llinas ve ark. à voltaj
clamp (Na+ ve K+ kanalları tetrodotoksin ve
tetraetilamonyum ile bloke ediliyor) à
depolarizasyon ile, kademeli olarak, içe doğru Ca++
akımı gösteriliyor.
Ca++
kanalları Na+ kanallarından farklı olarak, daha uzun
süre (presinaptik depolarizasyon boyunca) açık kalıyor.
Tüm sinapslarda
transmitter salınmasının önemli bir özelliği: Ca++
girişine nonlineer bağımlılık göstermesi: Ca++da
2 kat artış transmitter salınmasında 16 kat
artışa yol açıyor. Transmitter salınması için, kalsiyum
sensörü denen bir bölgenin 4 Ca++ bağlaması gerekiyor.
Akson terminalindeki Ca++
akımları, 10-20 kat daha yüksek olan Na+ ve K+
akımları tarafından gölgeleniyor. Ancak aktif bölgede Ca++
girişi sonlanmanın diğer bölümlerinden 10 kat daha fazla. Bu Ca++
kanalı olduğu düşünülen intramembranöz partiküllerin
dağılımı ile uyumlu.
AP sırasında
aktif bölgelerdeki Ca++kanallarından giren Ca++ birkaçyüz msn içinde o
bölgedeki konsantrasyonu bin kat arttırıyor (~100 mM). Bu büyük ve hızlı
artış, AP ile senkron salınmayı sağlıyor. Kalsiyum
sensörünün Ca++ afinitesi düşük (50-100 mM) oysa enzimatik reaksiyonlarda gereken
Ca++ 1 mM kadar).
Bu düşük afinite nedeniyle etki sadece aktif bölgeye
sınırlı ve aynı zamanda etkinin kısa sürmesi
sağlanmış oluyor; kanallar kapanınca Ca++ düzeyi
hemen düşüyor, çünkü 1 ms içinde o bölgedeki lokal Ca++
.difüzyonla hemen dağılıyor.
Ca++
kanalları Na+ kanallarından daha yavaş
açıldığı için, Ca++ girişi presinaptik
hücrede aksiyon potansiyelinin repolarizasyon fazından önce olmuyor.
Kimyasal sinaptik iletideki sinaptik gecikmenin nedeni bu! Ancak voltaj
kapılı Ca++ kanalları salınma bölgesine çok
yakın olduğu için, Ca++ girdikten 0.2 ms sonra transmiter
salınması oluyor.
Aksiyon potansiyelinin
süresi giren Ca++ ve salınan transmiter miktarını
belirliyor.
Tüm hücrelerde Ca++
kanalları var. Örneğin bu kanallar iskelet ve kalb kasında
eksitasyon-kontraksiyon eşleşmesinde, endokrin bezlerde hormon
salgısında rol alıyor.
Ca++ kanal
tipleri: L, P/Q, N, R, T. Hepsinin biyofiziksel ve farmakolojik özellikleri ve
fonksiyonları farklı. Belirleyici olan kanalı oluşturan a1 alt ünitesi. Bu alt üniteyi
yapan bir gen ailesi var. Kanalların ayrıca diğer özellikleri
belirleyen başka alt üniteleri var: a2,
b, g, ve d. Tüm a1 alt üniteler Na+
kanallarının a1 alt
üniteleri ile homolog.
Nöronların
çoğunda birden fazla tipte Ca++ kanalı var: Voltaja,
farmakolojik ajanlara duyarlılıkları, ve fonksiyonları
farklı.
Ca++
kanallarındaki farklılığının moleküler temelleri
Gen
(a1 için) |
Ca++
kanal tipi |
Doku
|
Seçici
blokerler |
Fonksiyon |
A
|
P/Q |
Nöronlar |
w-agatoksin (örümcek zehiri) |
Hızlı
salınma |
B |
N |
Nöronlar |
w-konotoksin (salyangoz zehiri) |
Hızlı
salınma |
C/D/S |
L |
Nöronlar,
endokrin, kalb, iskelet kası |
Dihidropiridinler |
Yavaş
salınma (peptidler) |
E |
R |
Nöronlar |
? |
Hızlı
salınma |
G/H |
T |
Nöronlar,
kalb |
? |
Uyarılabilirlik |
L-tipi kanal blokerleri (dihidropiridinler)
hipertansiyon tedavisinde kullanılıyor.
L, P/Q, N ve R tipi
kanalların aktivasyonu ,için kuvvetli depolarizasyon gerek (-40 veya -20
mVa getirebilen), bu nedenle bunlara yüksek voltaj ile uyarılabilen
kanallar deniyor. T-tipi kanallar daha küçük depolarizasyonlar ile (-60
veya -40 mVa getirebilen) aktive olabiliyorlar ve bu nedenle istirahat
portansiyelindeki küçük sapmalara duyarlılar ve özellikle bazı
hücrelerdeki (kalb ve beyin) ritmik pacemaker aktivitesinde rolleri var.
Nöronlarda P/Q, N ve R
tipi kanallar geleneksel transmitterlerin hızlı
salınmasından sorumlu. L tipi kanallar ise nöronlardan
nöropeptidlerin, endokrin bezlerden hormonların daha yavaş
salınması ile ilgili.
N-tipi kanalların
aktif bölgelerde lokalizasyonu floresan işaretli w-konotoksin ile gösterilmiş.
L-tipi kanallar ise, daha yavaş etki gösterdikleri için aktif bölgelerde
bulunmuyor.
TRANSMİTTERLER KUANTAL BİRİMLERLE SALINIRLAR
Transmitterler küçük
paketçikler halinde salınırlar ve dolayısıyla her
paketçik (kuanta) belli bir büyüklükte sinaptik potansiyel oluşturur:
Kuantal sinaptik potansiyel. Postsinaptik potansiyel, bu küçük birimlerin
toplamıdır. Toplam potansiyelin büyüklüğü, küçük birimlerden çok
fazla olduğu için potansiyel düzgün görünür.
Paul Fatt ve Bernard Katz,
kurbağa sinir-kas sinapsından kayıt yaparken, presinaptik
uyarılma olmaksızın 0.5 mVluk spontan postsinaptik
potansiyeller olduğunu ve bunların aktif bölgeden
uzaklaştıkça küçüldüğünü keşfettiler.
Bu bulgu daha sonra
memelilerde ve santral sinapslarda da kanıtlandı. Fatt ve
Katzın bu spontan potansiyellere koyduğu isim: minyatür uç plak
potansiyelleri.
Bu potansiyeller,
sinir-kas kavşağında fizostigmin ile (AChE inhibitörü)
kuvvetleniyor, ACh reseptör blokerleri ile inhibe oluyor. Presinaptik motor
nöron dejenerasyonunda kayboluyor, yeni sinaps oluştuğunda ortaya
çıkıyor.
Minyatür uç plak
potansiyelinin (MUPP) büyüklüğü (~0.5 mV) neden sabit ?
Del Castillo ve Katz:
-
Her kuantum bir tek AChR
kanalının açılmasına bağlı olabilir mi?
Uç plağa çok az miktarlarda ACh uygulayarak 0.5 mVdan daha küçük potansiyeller elde ettiler. Demek ki bu potansiyeller birden fazla kanalın açılması ile oluşuyor.
Katz ve Miledi:
Tek bir AChR kanalından geçen akım sadece 0.3 mV kadar. Demek ki tek bir spontan minyatür uç plak potansiyeli ~2000 kanalın açılmasını gerektiriyor. (Bu daha sonra patch-clamp ile deneysel olarak kanıtlandı.)
Box 6-1
Her ACh kanalının açılması için iki a alt üniteye birer ACh bağlanması gerek (toplam 2). Salınan bazı ACh moleküllerinin postsinaptik reseptörlere ulaşamayabileceğini de hesap edersek, bir MUPP için en az 5000 molekül gerek! Bu rakam daha sonra deneysel olarak da kanıtlandı.
- Acaba presinaptik AP ile uyarılma sırasında da kuantal salınma mı oluyor?
- Her APin ne kadar kuanta salınmasına yol açacağını ne belirliyor?
- Ca++, her kuantadaki ACh miktarına veya kaç kuanta salınacağına etkili mi?
Del Castillo ve Katz:
Sinir-kas sinapsında, eksternal Ca++ düzeyini düşürüyorlar à normalde genliği 70mV olan uç-plak potansiyeli 0.5-2.5 mVa düşüyor. Ayrıca her uyaranın oluşturduğu yanıt eşit olmuyor ve bazı uyaranlara yanıt alınamıyor (failures). Alınan yanıtlar daima 0.5 mV ve katları.
-
APe eşlik eden intrasellüler Ca++daki
yükselme transmitter salınmasını nasıl etkiliyor?
Eksternal Ca++ düzeyinin yükselmesi birim sinaptik potansiyelin genliğini etkilemiyor, ancak yanıt verilememe (failure) sayısı azalıyor ve toplam genlikte artış oluyor. Demek ki Ca++ bir kuantadaki transmitter miktarını değil, presinaptik APe yanıt olarak kaç kuanta salınacağını belirliyor. Presinaptik sonlanmadaki Ca++ düzeyi ne kadar yüksekse, ne kadar fazla Ca++ girişi olmuşsa, o kadar fazla sayıda kuanta salınıyor.
Box 14-1: TRANSMİTTER SALINMASININ OLASILIĞININ HESAPLANMASI
Bir kuanta transmiter salınması rastgele (random) bir olay.
Bir aksiyon potansiyeline yanıt olarak kuantanın
salınmasına ilişkin iki olasılık var: salınma
veya salınmama (binomial veya Bernoulli denemesi gibi à yazı-turaya benziyor). Bir kuantanın aksiyon potansiyeli
ile salınması diğer kuantaların ne olacağından
bağımsız à Her APde salınabilecek
kuantaların hesaplanması birçok bağımsız binomial
denemeye benziyor (çok sayıda yazı-tura atılması gibi).
Binomial dağılımda:
p = ortalama başarı yüzdesi
(belli bir kuantumun salınma olasılığı)
q veya (1-p) = ortalama
başarısızlık
n = salınma
olasılığı olan toplam kuanta miktarı
p ve nnin sabit
olduğu kabul edilir! (Her uyarandan sonra depodaki azalma hemen yerine
konur.)
p x n = m (kuantal içerik veya kuantal
output : UPPni oluşturacak ortalama kuanta sayısı)
Örnek: Bir terminalde n=5 ve p=0.1 ise, q= 0.9 olacaktır. Bu durumda her APde kaç
kuanta salınacağı veya kaç başarısız
uyarılma olacağı olasılıklarını
hesaplayabiliriz.
Mevcut 5 kuantadan hiçbirinin salınmama
olasılığı (başarısızlık) her kuantum
için olan olasılıkların çarpımıdır:
q5 = (0.9)5
= 0.59
Demek ki 100 denemede 59
başarısızlık olabilir.
Benzer şekilde 0, 1, 2, 3, 4, 5 kuanta salınma
olasılıklarını hesaplayabiliriz:
(q+p)5 = q5
(başarısızlık) + 5 q4p (1 kuantum)
+ 10 q3p2
(2 kuanta) + 10 q2p3 (3 kuanta)
+ 5 qp4
(4 kuanta) + p5 (5 kuanta)
Buna göre, 100 denemede 33 tek, 7 çift, 1 üçlü, 0 dörtlü ve beşli
kuanta salınması olasıdır.
m değeri 100-300
(omurgalı sinir-kas kavşağı, mürekkep balığı
dev aksonu, Aplisya santral sinapsları) ile 1-4 (omurgalı
sempatik gangliyonu ve omurilik) arasında değişir.
p değeri 0.7 (kurbağa
sinir-kas kavşağı) veya 0.9 (yengeç sinir-kas
kavşağı) kadar yüksek değerlerden bazı santral
sinapslarda 0.1e kadar düşer.
n değerinin ise 1000den
(omurgalı sinir-kas kavşağı) 1e kadar (santral
nöronların tek sonlanmalarında) değişebildiği
hesaplanmıştır.
n ve p istatistiksel terimler,
temsil ettikleri fiziksel süreçler tam bilinmiyor!
n belki salınabilecek kuanta
sayısını değil, presinaptik terminaldeki salınma
(aktif) bölgelerini tanımlıyor olabilir. Salınma bölgelerinin
sayısı sabit olarak düşünülmekte, ancak veziküllerle ilişkili
olanların oranı değişken olabilir.
p en az iki parametreyle ilişkili
olmalı: vezikülün salınma bölgesine bağlanma (vezikül
mobilizasyonu) ve APnin bağlanmış vezikülü boşaltma
olasılıkları. Pnin AP sırasında presinaptik
bölgeye Ca++ girişine bağlı olduğu
düşünülüyor.
a = kuantal büyüklük: Postsinaptik
membranın tek bir kuantaya yanıtı. Postsinaptik membranın
özelliklerine (input direnci ve kapasitans) ve transmitere
duyarlılığına bağlı. Bu büyüklük hakkında
bilgi edinmek için, belli bir miktar transmiter uygulanarak postsinaptik yanıt
ölçülür.
Del Castillo ve Katzın kuantal salınma için kanıtları:
· UPP amplitüdü düşük ACh düzeylerinde, adım adım yükselir
· Her adımdaki artış, birim (ünit) potansiyelin katları
· Birim potansiyelin amplitüdü spontan MUPPe eşit
Eksternal Ca++ konsantrasyonu normalse, presinaptik sonlanmadaki bir AP, her biri 0.5 mV genliğinde olan yaklaşık 150 kuanta salıyor à büyük bir UPP. AP yoksa, spontan salınma çok az à snde bir kuantum. AP ile presinaptik sonlanmaya Ca++ girince, kuantal salınma 100 000 kat artıyor à 1-2 msn içinde 150 kuantanın senkron salınması.
TRANSMİTTER
DEPOLANMASI VE SALINMASI SİNAPTİK VEZİKÜLLERDE OLUR
Hücrenin
hangi morfolojik özellikleri kuantumları açıklar?
EMda presinaptik terminalde küçük veziküller görülüyor. Del Castillo ve Katz bunların her birinin bir kuanta transmiter depolayabileceğini düşünüyor (birkaç bin molekül). Vezikül membranla kaynaşınca (fuse) içini sinaptik aralığa boşaltıyor.
Aktif bölgeler, sinir-kas kavşağında presinaptik bölgede, içte elektron-dens görünümde. Kurbağada bir kavşakta herbirinde 106 vezikül olan 300 aktif bölge var. Vezikül çapı yaklaşık 50 nm, şeffaf, oval veya küresel.
Fig. 11-1
Nöropeptidler ve nöroendokrin hücrelerden salınan ileticiler daha büyük ve yoğun veziküllerde. Bu veziküller aktif bölgelerde değil ve her yerden salınabilir (gövde dahil). Bu transmitterler daha yavaş sinaptik süreçlerde modülatör.
Kuantal salınmanın görülmediği tek yer: retina!
SSSdeki sinapsların
çoğunda her AP 1-10 kuanta salınmasına yol açıyor. Bu sinir
kas kavşağındaki 150ye oranla çok az. Kas lifindeki bir
sonlanma çok büyük (2000-6000 mm2)ve
300 kadar aktif bölgesi var. Oysa arka kök gangliyonundaki bir eksitatör
afferent, motor nöronda her biri 2 mm2
olan yaklaşık 4 sinaps yapıyor ve her sinapsta bir tek aktif
bölge var à
kuantal salınma hep veya hiç kuralına uygun. Salınma
olasılığı, AP sırasında giren Ca++a
bağlı.
Nöronlar arası tüm
kimyasal haberleşme veziküler depolanma ve salınmaya bağlı
değil! Membrandan geçebilen maddeler difüzyon ile yayılıp
iletiyi sağlıyor: prostaglandinler, araşidonik asid
metabolitleri, CO ve NO. Bu maddeler kimyasal iletici veya retrograd haberci
gibi davranabiliyor. Bazı maddeler, intrasellüler konsantrasyonları
yeterli düzeye çıkarsa taşıyıcı proteinlere
bağlanıp sinir sonlanmalarıdan çıkartılabiliyor.
Bazı retinal glia hücrelerinde normalde GABA ve glutamatı geri alan
transporterler ters çalışıp transmitterleri ekstrasellüler
aralığa salabiliyor. Bazı maddeler de sızarak sinaptik
aralığa geçebiliyor. Örneğin presinaptik sonlanmada nöromüsküler
kavşağa geçen AChin %90ının sızdığı
tesbit edilmiş, ancak bu miktarın tümü etkili değil, çünkü
karşılarında reseptörler olmayabiliyor ve etkinlik çok
düşük.
SİNAPTİK
VEZİKÜLLER TRANSMİTTERLERİNİ EKZOSİTOZ İLE
SALARLAR
Başlarda tek bir vezikülün
ekzositozunun bir kuanta saldığını kanıtlamak kolay
olmadı, çünkü tam eksositoz sırasında bir vezikülü yakalamak çok
zor. Kurbağa sinir-kas kavşağından ince bir kesit total
sinaptik membranın sadece 1/4000ünü gösteriyor ve bir tek vezikülün ekzositik
açıklığı EMde kullanılan ultraince bir kesit kadar
(50-100 nm). Bu engel 1970lerden itibaren kullanılan freeze-fracture
yöntemi ile aşılıyor.
Box
14-2: FREEZE-FRACTURE YÖNTEMİ
Sinaptik
membranın detayları görüntülenebiliyor. Doku dondurularak vakum
altında kırılıyor ve platin ve karbon ile kaplanıyor.
Donmuş membranlar en zayıf noktalarından kırılma
eğiliminde (iki moleküler lipid tabakası arasında). Bu durumda
membranın iki komplementer yüzü açığa çıkıyor.
İçe bakan yüz protoplazmik (P) ve dışa bakan yüz ekstrasellüler
(E) yüz olarak isimlendiriliyor (Fig 14-7A). Bu yöntemle presinaptik membran
alanı ortaya çıkıyor (Fig. 14-7B). Aktif bölgelerde membran
deforme oluyor ve vezikülerin bağlı olduğu bu bölgeler rahatça
görülüyor. Freeze-fracture EM yönteminin avantajı, aktif bölgenin
geleneksel EM ile elde edilmiş bir ince kesit ile
karşılaştırıldığında çok açık
olarak anlaşılır.
Bu yöntemi kullanarak Thomas Reese ve John Heuser
3 önemli gözlem yaptılar:
1. Her
iki kenarda da presinaptik yoğunluk bölgesinde bir veya iki sıra çok
büyük intramembranöz partikül sıralanmış durumda (Fig. 14-8A).
Bu partiküllerin fonksiyonu bilinmemekle birlikte voltaj kapılı Ca++
olabileceği düşünülüyor Yoğunlukları (mm2ye 1500 kadar) transmitter salınmasından
sorumlu olan Ca++ kanallarına yakın. Bu partiküllerin
salınma bölgesine yakınlıkları da Ca++
akımının başlaması ile salınma arasında
geçen çok kısa zaman ile uyumlu.
2. Sinaptik
aktivite sırasında bu intramembranöz partiküllerde deformasyonlar
oluşuyor (Fig. 14-8B). Bu deformasyonlar ekzositoz sırasında
hücre membranının invajinasyonları olabilir.
3. Bu
deformasyonlar transmitter salındıktan sonra gözlenmiyor; sadece
transmitter salınması sırasında deformasyonlar
oluşuyor.
Bu vezikülleri tam
ekzositoz sırasında yakalamak için Heuser ve Reese presinaptik sinir
uyarıldıktan hemen sonra belli aralıklarla sıvı helyum
ile hızlı-dondurdular, ve ayrıca 4-aminopiridin ile voltaj
kapılı K+ kanallarını bloke ettiler ki aksiyon
potansiyelinin süresi uzasın ve salınan transmitter kuantası
sayısı artsın. Bu teknikle ekzositoz sırasında
sinaptik veziküllerin çok net görüntüleri elde edildi.
· Membranla
kaynaşan veziküller omega-şeklinde (W)
görünüyordu.
· 4-aminopiridin
konsantrasyonunun değiştirilmesi salınan transmitter miktarını
da değiştirdi.
· W-şeklinde
yapıların sayısı postsinaptik yanıt ile doğrudan
ilişkili idi
Bu
morfolojik çalışmalar transmitterin sinaptik veziküllerden ekzositoz
ile salındığını kanıtlıyor!
Ekzositoz
sırasında veziküllerin füzyonu plazma membranının yüzey
alanını arttırıyor. Bazı hücrelerde (adrenal kromafin
hücr.-ACh, sıçan peritonunda mast hücreleri-histamin) bu artış,
kapasitansta artış şeklinde elektriksel olarak da
kanıtlanmış. Hızlı sinapslarda da Ca++
artışına paralel kapasitans artışı gözlenmiş.
EKZOSİTOZ
BİR KAYNAŞMA GÖZENEĞİNİN (FUSION PORE)
OLUŞMASINI GEREKTİRİR
Halen sinaptik vezikül
membranı ile hücre membranının kaynaşmasının
nasıl olduğu ve bu süreçte Ca++un rolü
araştırılmaya devam ediliyor. Morfolojik çalışmalara
göre, ekzositozun geçici bir kaynaşma gözeneği oluşmasına
bağlı olduğunu biliyoruz. Elekrofizyolojik kayıtlar (mast
hüc.), tam ekzositozdan önce kapasitans artışı olduğunu
ortaya koyuyor. Kaynaşma gözeneği tek bir kanalda geçirgenliğin
200 pS (gap junction gibi) olduğunu ortaya koyuyor. Ekzositoz
sırasında gözenek genişliyor (1nmden 50nmye) ve kondüktans çok
aşırı yükseliyor. Bazı durumlarda tam füzyondan önce
gözenek birkaç kez açılıp kapanıyor.
Transmitter
salınması çok hızlı olduğuna göre, kaynaşma
msnnin küçük bir bölümünde gerçekleşmeli; vezikül kaynaşmadan önce
uygun yere (gap junction gibi) yerleşmeli. Ca++ sadece mevcut
kanalı açıp genişletmeli ki transmitter salınsın.
Voltametri ile elektrokimyasal olarak amin içeren transmitterler (ör.,
serotonin) ekstrasellüler bir karbon lifli elektrod ile tayin edilebilir.
Elektorda uygulanan yüksek voltaj salınan transmitteri okside eder; bu
reaksiyon sonucu serbestleşen elektronlar salınan trasmitter
miktarı ile orantılı bir elektrik akımı oluşturur.
Aksşyon potansiyeline yanıt olarak büyük (transient) akımlar
oluşur-tek bir yoğun vezikülün ekzositozu ile uyumlu. Bu büyük
akımlardan önce genellikle küçük ve daha uzun süren sinyaller
alınır-yavaş salınma. Bu akımların tam
ekzositozdan önce transmitterin sızmasını yansıtıyor
olduğu düşünülmektedir. Belki çoğu kez tam füzyon olmadan da
transmitter salınmaktadır.
SİNAPTİK
VEZİKÜLLER GERİ KAZANILIR (RECYCLE)
Eğer
kaynaşmayı kompanse eden bir mekanizma olmasaydı, hücrelerin
hacmi giderek büyür ve vezikül sayısı da azalırdı.
Veziküllerin geri alınıp tekrar vezikül yapımında
kullanılmasıyla bu önlenir.
Her ne kadar bir sinir
sonlanmasındaki vezikül sayısı salınma sırasında
geçici olarak azalıyor ise de, vezikül, sisterna, ve plazma membranlarının
toplamı sabittir. Geri kazanma işleminin tüm detayları
bilinmemekle birlikte, vezikülün clathrin ve bir protein olan
dynaminkaplanması söz konusudur; bu epitelyal hücrelerde de böyledir.
Buna göre, sinaptik
veziküllerin ekzositozdan sonra endozitozla alınıp endozoma
kazandırılması söz konusudur. Endositoz ve yeniden kazanma
işleminin tamamlanması 30-60sn sürer. Kapasitans ölçümleri geri
kazanmanın daha da hızlı olabileceğini göstermektedir.
Uyaran şiddeti arttıkça recovery uzar. En hızlı
şekil, ekzositoz tamamlanmadan kaynaşma gözeneğinin tekrar
kapanmasıdır (öp ve kaç)
BİR
TRANSMİTTERİN VEZİKÜLER SALINMASINDA ÇEŞİTLİ
PROTEİNLER ROL ALIRLAR
Veziküllerin sinapslara
yakın bir bölgede toplanıp aktif bölgelere
bağlanmasını, Ca++a yanıt olarak membran ile
kaynaşmasını ve sonra da tekrar geriye alınmasını
sağlayan moleküler mekanizma nasıl çalışmaktadır?
Bu süreç ile ilgili olarak
şu tür proteinlerin bulunması olasıdır:
1)
Vezikülleri tutup yanlışlıkla
mobilize olmalarını önleyen,
2)
Serbest vezikülleri aktif bölgeye yönlendiren
3)
Yönlendirilmiş vezikülleri aktif bölgeye
bağlayan ve füzyonu hazırlayan
4)
Füzyon ve ekzositozun olmasına olanak
sağlayan
5)
Plazma membranı ile kaynaşmış
olan vezikül membranını endositoz ile geriye kazanan
Veziküllerin
tutulması ve mobilizasyonu ile ilgili proteinler:
Aktif bölge
dışındaki veziküller transmitter yedek deposu gibidir. Bular
sitoplazmada serbestçe dolaşmazlar, sinapsinler ile hücre iskeletindeki filamentlere
bağlanırlar. Sinapsinler
4 çeşittir: Ia, Ib, IIa ve IIb. Bunların içinden en çok Ia ve
Ib üzerinde çalışılmıştır. Bunlar hem cAMP hem de
Ca++/kalmodulin kinaz için substrattırlar. Sinapsin Iin,
fosforile olmadığı zaman vezikülleri aktin filamentlerine veya
hücre iskeletinin diğer kısımlarına bağlayarak
immobilize ettiği düşünülmektedir. Sinir ucun depolarize olup içeri
Ca++ girince, sinapsin I fosforile olur ve veziküller serbest
kalarak aktif bölgeye doğru ilerlerler.
Sinaptik veziküllerin
aktif bölgeye bağlanmalarında Rab3A ve Rab3C proteinlerinin rolü
olduğu düşünülmektedir. Bunlar, ras proto-onkojen ailesi ile
bağlantılı küçük proteinlerdir; GTP bağlayarak GDP ve
inorganik fosfata hidrolize ederler.
Rab proteinleri sinaptik
veziküllere hidrofobik bir karbon grubu ile kovalan bağlanırlar.
Raba bağlı GTPnin hidrolizi (GDP oluşuyor) veziküllerin
bağlanma için doğru yönlendirilmesinde önemli gibi görünmektedir.
Ekzositoz sırasında Rab proteinleri sinaptik veziküllerden ayrılıp
sitoplazmaya geçerler.
Vezikül hedef bölgeye
gelip bağlandıktan sonra karmaşık bir dizi olay başlar
ve vezikül membranındaki proteinler ile presinaptik membrandaki proteinler
arasında etkileşimler olur. Bu sürecin ekzositoz için gerekli
olduğu ve bu olayın sadece nöronlarda değil, tüm hücrelerde
görüldüğü düşünülmektedir.
Salınacak olan tüm
proteinlerin ribozomlarda yapıldığını ve endoplazmik
retikulum lümeninden geçirildiğini görmüştük. ERu terkeden
veziküller Golgiye gidip kaynaşırlar. Golgide proteinler modifiye
edilirler. Diğer veziküller, salınacak olan protein tamamen modifiye
edilip olgunlaştırılıncaya kadar, proteini Golginin cis
ve trans bölümleri arasında taşırlar. Daha sonra
olgunlaşmış olan protein Golgiden kopan veziküllerin içinde
ayrılarak hücre yüzeyine doğru gider ve ekzositoz ile
salınır. Bu tür salınma konstitütiftir (Ca++dan
bağımsız ve sürekli). Regüle edilmiş (düzenlenmiş)
salınma ise sinapslarda görülür ve Ca++un presinaptik
terminale girmesiyle tetiklenir.
Membran veziküllerinin
nasıl bağlanıp ekzositoza hazırlandığı
konusunda ok önemli bir hipotez James Rothman, Richard Scheller ve Reinhard Jahn tarafından
ortaya atılmıştır. Bu teoriye gre, vezikül
membranındaki özgül integral proteinler (vezikül SNARES, veya v-SNARES) hedef membranda
özgül reseptörlerine bağlanırlar (target membrane-SNARES, veya t-SNARES). Beyinde
iki t-SNARE tanımlanmıştır: sintaksin ve SNAP-25. Sintaksin sinir terminalinde
integral bir membran proteini, SNAP-25 ise 25 kD
ağırlığında bir periferik proteindir. Presinaptik
vezikül membranında ise VAMP (sinaptobrevin) v-SNARE olarak
tanımlanmıştır.
SNARE proteinlerinin
sinaptik iletideki önemi her üç proteinin de çeşitli klostridial
nörotoksinlerin hedefi olmasıyla da anlaşılabilir. Bu toksinlerin hepsi sinaptik iletiyi inhibe
ederler. Bu tür toksinlerden biri olan tetanus toksini (bir çinko
endoproteazdır), VAMPı seçici olarak parçalar. Diğer 3 çinko
proteaz (botulinum toksinleri A, B, C), seçici olarak, sırasıyla,
SNAP-25, VAMP ve sintaksini parçalar. VAMPın bir diğer
özelliği de viral füzyon peptidine benzemesidir.
Saflaştırılşmış
proteinlerin lipid veziküllerde rekonstrüksiyonu ile gerçekleştirilen
çalışmalar, VAMP, sintaksin ve SNAP-25in membran füzyonundan sorumlu
en küçük fonksiyonel üniteyi oluşturduğunu ortaya koymaktadır.
Bu proteinlerin membran kaynaşmasını nasıl
sağladıklarına ilişkin detaylı yapısal modeller
önerilmektedir
VAMP, sintaksin ve
SNAP-25in terner kompleksi, bu molekülleri olağanüstü stabil
yapmktadır. Etkin şekilde vezikül geri dönüşümünün sağlanması
için, bu kompleksin bozulması gerekmektedir. Bunu çözünmüş durumda
(solubl) iki sitoplazmik proteinin bağlanması
sağlamaktadır: n-etilamaleimid
duyarlı füzyon (N-ethylmaleimide sensitive fusion=NSF) proteini ve solubl
NSF bağlantı proteini (SNAP à bu
protein SNAP-25 ile alakalı değildir, isim benzerliği
rastlantısaldır). V-SNARElar ve tSNARElar SNAPın reseptörü
gibi davranırlar (Zaten bu nedenle isimleri de SNAP Reseptörüdür). Bu da
sonra NSF bağlar. NSF bir ATPazdır, ATPnin hidrolizinden sağladığı
enerjiyi SNARE topluluğunu dağıtmak için kullanır.
Sinaptik vezikülde bulunan
ve ekzositozda rolü olduğu düşünülen önemli bir diğer protein sinaptotagmin (p65)dir.
Sinaptotagminin protein kinaz Cnin regülatör bölgesi ile homolog olan iki C2
domaini vardır. Bu bölgeler fosfolipidlere kalsiyuma
bağımlı şekilde bağlanırlar. Bu özellik,
sinaptotagminin Ca++ girişini takiben presinaptik fosfolipid
tabakaya yerleşebileceğini ve böylece ekzositoz için adeta bir Ca++
sensörü gibi davranabileceğini düşündürmektedir. Sinaptotagmin
ayrıca bir v-SNARE gib de davranıyor olabilir, çünkü sintaksin ve bir
SNAP izoformunu bağlayabilmektedir.
Sinaptotagmini bulunmayan
bazı mutant hayvanlarda bu proteinin rolü
araştırılmıştır. Bu deneylere göre,
sinaptotagminin iki olası rolü üzerinde durulmaktadır.
1)
Siaptotagmin füzyon kıskacı gibi
davranmakta, veya Ca++ yokken salınmayı engelleyen bir
düzenleyici olarak görev yapmaktadır. Buna göre, Ca++ girişi
kıskacı açmakta ve süratle salınma gerçekleşmektedir. Bu
oldukça cazip bir hipotezdir, çünkü sinaptik vezikül füzyonundan sorumlu
mekanizma da (SNAP-SNARE kompleksi) dış kalsiyumdan
bağımsız olarak konstitütif salınmada rol almaktadır.
Bu modelin dayanağı Drozofila ve nematod
çalışmalarıdır: sinaptotagmin geni olmayan mutant
hayvanlarda sinaptik ileti bozulmakta ve presinaptik APe yanıt
verilememektedir. Ayrıca drozofilada spontan MUPP amplitüdü de
yükselmektedir ki, bu da sinaptotagminin inhibitör rol
oynadığını düşündürür.
2)
Sinaptotagmin salınmada pozitif düzenleyici rol
oynamakta ve vezikül füzyonunu aktif olarak desteklemektedir. Bu görüşün
dayanağı, sinaptotagmini olmayan mutant farelerde hızlı
sinaptik ileti bloke olduğu halde spontan salınmada herhangi bir
değişiklik olmamasıdır. Memelilerde sinaptotagminin birkaç
izoformu olduğu halde omurgasızlarda sadece bir izoform vardır;
memelilerde olasılıkla farklı formların farklı
fonksiyonları bulunmaktadır. à Bir form
düzenlenene hızlı salınmada sorumlu olurken, diğer bir form
konstitütif salınmada rol alabilir.
Sinaptotagminin
ayrıca endositozda da rolü olabilir. Aktif bölge dışında
kalan fazlalık membranlar clathrin ile kaplanan bir çukur oluşturur. Membrana
clathrin bağlanması bazı adaptör proteinler ile desteklenir.
Sinaptotagmin clathrin için adaptör protein olan AP-2nin reseptörü olarak davranır. Clathrin
çukur etrafında bir tabaka oluşturur ve bu çukur bir kaplı
vezikül oluşturarak membrandan ayrılır. Vezikülün membrandan
kopması dynamin
adı verilen sitoplazmik bir GTPaz ile sağlanır. Dynamin,
endositoz sırasında vezikülün boynu etrafında kıskaç gibi
bir helikal halka oluşturur. Dynamini defektif olan mutant drozofilada
vezikül recycling yapılamadığı için sinaptik ieti
buzulur.
SALINAN
TRANSMİTTER MİKTARI, AKSİYON POTANSİYELİ SIRASINDA
İÇE GİREN KALSİYUM MİKTARINI DÜZENLEYEREK MODÜLE
EDİLEBİLİR
Kimyasal sinapsların
etkinliği kısa ve uzun süreli olarak düzenlenebilir. Bu sinaptik plastisite,
iki tür süreçle kontrol edilebilir:
1)
nöronon içinde oluşan ve istirahat potansiyeli
ve aksiyon potansiyellerinin ateşleme seviyesini değiştiren
süreçler
2)
diğer nöronlardan gelen sinaptik input gibi
ekstrinsik faktörler
Uzun süreli
değişiklikler gelişim ve bellek süreçleri ile
bağlantılıdır. Bu konular ileride işlenecektir. Burada
gerek presinaptik terminalde, gerek ekstrinsik faktörlerle oluşturulan
kısa süreli değişiklikleri tartışacağız.
İntrinsik
hücresel mekanizmalar serbest kalsiyum düzeylerini düzenlerler
Transmitter
salınması intrasellüler Ca++ düzeylerine büyük ölçüde
bağımlılık gösterir. Bazı membranlarda presinaptik
sonlanmaya sürekli spontan Ca++ girişi vardır. Bu
giriş, hemen hiç inaktive olmayan L-tipi Ca++
kanallarındandır. Bu giriş, depolarizasyon ile artar,
hiperpolarizasyon ile azalır. Bu durumda, membran depolarizasyonundaki
hafif bir artış, bazal Ca++ girişini ve bunu takiben
APinde salınan transmitter miktarını artırabilir. Aksine
hiperpolarizasyonda da azalma olacaktır.
Terminale giren Ca++
miktarı üzerinden istirahat membran potansiyelindeki küçük
değişikliklerle, bir nöronun sinaps etkiliğinin düzenlenmesi
mümkündür. Bu tür değişiklikler presinaptik iyon
kanallarını düzenleyen akso-aksonik sinapslarla diğer nöronlar
ile de oluşturulabilir. Deneysel olarak, akım uygulanması da
benzer sonuçlar verir.
Sinaptik etkinlik,
çoğu nöronda yoğun aktivite ile değiştirilebilir. Bu
hücrelerde ardarda gelen APlerinin (train) ardından bir süre için APleri
daha büyük postsinaptik potansiyeller oluştururlar. Presinaptik nöronun
yüksek frekanslı uyarılması (snde 500-1000 AP) tetanik stimülasyon
adını alır. Tetanik stimülasyon sırasında potsinaptik
potansiyel amplitüdünün yükselmesi potensiasyon, tetanik stimülasyondan sonra bir
süre daha devam eden genlik artışı ise posttetanik potensiasyon
adını alır. Bu kuvvetlenme genellikle birkaç dakika sürer, fakat
bir saat hatta daha fazla sürdüğü de görülmektedir.
Posttetanik
potensiasyonda, presinaptik sonlanmadaki çeşitli geçici Ca++
tamponlama sistemlerinin (özellikle düz endoplazmik retikulum ve mitokonri)
satürasyonunun etkili olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle Ca++
düzeylerinde geçici bir fazlalık olmakta (rezidüel Ca++), ve sinaptik ileti bir
süre için kuvvetlenmektedir. Ca++a bağlımlı
enzimatik yolakların kuvvetlenmesi de örneğin, sinapsinlerin
fosforilasyonu ile, veziküllerin mobilizasyonunu destekleyebilir. Sinapsinlerin
fosforilasyonu sinaptik veziküllerin hücre iskeletinden kurtulmasını
sağlayacak ve veziküller mobilize olarak salınma bölgelerine gelip
bağlanabileceklerdir. à AP daha fazla transmitter salınmasına yol
açacaktır.
Bu hücresel bellek için
basit bir mekanizma olabilir. (Daha uzun olanı LTP!)
Presinaptik
terminallerdeki akso-aksonik sinapslar intrasellüler serbest Ca++ düzeylerini
düzenlerler
Akson terminallerinde de
sinapslar vardır ve bunlar özellikle aksonların tek tek sonlanmalarını
kontrol ederler (aksosomatik olanlar nöronda AP oluşmasını!).
Akso-aksonik sinapslar presinaptik terminale giren Ca++u düzenleyebilirler.
Bir nöron bir başka
nöronun gövdesini veya dendritlerini hiperpolarize edince, postsinaptik
hücrenin ateşleme olasılığı azalır: postsinaptik inhibisyon.
Oysa, bir nöron başka bir nöronun akson terminaline sinaps yaparsa, bu
ikinci nöronda üçüncü bir nörona salınacak olan transmitter
miktarını azaltabilir: presinaptik inhibisyon. Benzer şekilde akso-aksonik
sinapslar postsinaptik hücreden salınacak olan transmitter
miktarını arttırabilirler: presinaptik fasilitasyon. Nedeni tam
bilinmemekle birlikte, bu tür etkiler daha çok duyu yollarında
görülmektedir.
Presinaptik inhibisyon ve
fasilitasyon en iyi omurgasızlarda, mekanoreseptör nöronlarda
araştırılmış ve 3 tür presinaptik inhibisyon
saptanmış:
1)
Metabotropik reseptörler aktive olup aynı anda
Ca++ kanallarının kapanıp voltaj kapılı K+
kanallarının açılmasına yol açıyorlar. Bu iki etki de
Ca++ girişini azaltıyor ve repolarizasyonu
kuvvetlendiriyor.
2)
İyonotropik, GABA-kapılı Cl-
kanalları aktive oluyor, Cl- geçirgenliği artıyor ve
presinaptik sonlanmada AP amplitüdü düşüyor (kısa devre gibi). Bunun
sonucunda, AP daha az sayıda Ca++ kanalını
açıyor ve depolarizasyon daha az oluyor.
3)
Yine metabotropik reseptörler
arasılığıyla, fakat Ca++ girişinden
bağımsız bir mekanizma ile transmitter salınımı
baskılanıyor. Bunun salınma mekanizmasında Ca++a
bağımlı adımlarda Ca++a
duyarlılığı azaltarak olduğu düşünülmekte.
Bunun aksine, presinaptik
fasilitasyon Ca++ girişinde artışa dayalı.
Bazı yumuşakçalarda serotonin cAMP bağımlı protein
kinazlar üzerinden fosforilasyon ile K+ kanallarını
kapatıyor, AP genişliyor ve Ca++ girişi daha uzun
sürüyor. Ek olarak, cAMP bağımlı protein kinazlar doğrudan
ekzositoz üzerine de etkili olarak salınmayı Ca++ girişinden
bağımsız olarak da ayrıca arttırıyorlar.
Diğer ligand kapılı presinaptik kanalların aktivasyonunda
(örneğin nikotinik ACh R veya kainat tipi glutamat R) transmitter
salınmasında artış olasılıkla presinaptik
terminali depolarize edip Ca++ girişini arttırarak
sağlanıyor.
Demek ki, presinaptik
terminalde Ca++ düzeyleri çok önemli. Kısa süreli etkileri
bildiğimiz halde uzun süreli etkileri daha yeni yeni anlamaya başlıyoruz.