From nerve cells to cognitions: The internal cellular
representation required for perception and action
(Sinir hücrelerinden bilişime: İçsel hücresel
temsiller hareket ve algı için gereklidir.)
Beynin 100 milyar sinir hücresine sahip olduğu düşünülürken bir
sinir hücresinin incelenmesi ile mental aktivite hakkında ne düzeyde kayda
değer bilgi edinilebilir? Anotomi ve önemli fonksiyonel
bağlantılar anlaşıldığında, ilerleme
kısmen iyidir. Bu durum hücresel seviyede
çalışılmış duysal modalitelerden görme ile örneklenebilir.
Retinadan, beyne, bilgiler her biri görüntünün farklı bir paternini
taşıyan paralel yollarla iletilir ve bu ayrı veriler beynin
kendi kurallarına göre birleştirilip görüntü oluşturulur.
Algının
farklı modaliteleri (görülmüş bir nesne, dokunulmuş bir
yüz yada işitilmiş bir melodi) farklı duyu sistemleri
tarafından fakat benzer bir şekilde işlemlenir. Her sistemde
reseptörler ilk analizi ve uyaranın değişmesini sağlarlar.
Reseptörler her sistemde kendine ait uyaranlara (ışık,
basınç, ses yada kimyasal kokular)
hassaslaşmıştır.
Bir reseptör uyarıldığında örneğin bir görüntü
ile retina hücreleri uyarıldığında görüntünün bir
özelliğini temsil etmek üzere özel bir ateşleme paterni ile
yanıtlanır. Her duyu sistemi bu şekilde uyarandan bilgiyi elde
eder ve bu bilgiyi serebral korteksin özel bölgelerine doğru transfer
eder. Kortekste farklı duysal modalitelerin temsil edildiği
farklı ünimodal bölgeler, özel korteks içi yollarla multimodal assosiasyon
alanları ile bağlantı kurarlar. Bu assosiasyon alanları
sinyalleri seçer ve bütünleştirir.
Böylece beyin birleştirilmiş bir algı
üretir. Sinir hücreleri normal kişiler arasında fazla
değişmeyen genel bir plana göre sıralanıp
değişmişlerdir. Bununla birlikte bağlantılar tüm bireylerde
tam olarak ayni de değildir. Sonraki bölümlerde öğreneceğimiz
gibi hücreler arası bağlantılar aktivite ve öğrenme ile
değiştirilebilir. Bu özel durumlar , değişiklik yapabilme
kapasiteleri nedeniyle hep göz önünde tutulmalıdır.
Sinir, bilimciler beynin nasıl
çalıştığını anlayabilmek için hücresel
yaklaşımın gerekli olduğuna inanırlar. Fakat bu
yaklaşımın yeterli de olmadığı
kanısındadırlar. İnsanların nasıl
düşündüğünü, davrandığını, hissettiğini ve
hareket ettiğini anlamakta beynin integratif işleminin
anlaşılması temeldir. Hücre biyolojisi, sinir bilimleri, beyin
görüntüleme, bilişimsel psikoloji, davranışsal nöroloji ve
bilgisayar bilimi gibi çeşitli alanlardan gelen metodların bir
kombinasyonu beyne bilişimsel
sinir bilim adı verilen
fonksiyonel bir yaklaşım kazandırabilir.
Bu konuda ilk önce davranış
çalışılırken bilişimsel sinir bilimin
bütünleştirci bir yaklaşım olduğu
tartışılacaktır. Karmaşık mental süreçlerde bu
yaklaşımın başarısı gösterilecek ve sonunda böyle
deneyimler bilinçli farkındalık ve seçici dikkate dayandığından, aynı yaklaşımın bilincin
anlaşılmasında bilimsel bir yaklaşım olabilirliği
tartışılacaktır. Kitabın bazı kısımlarında,
Algı hareket, his, dil ve hafıza bilişimsel sinir bilimin 5
temel alanı olarak ele alınacaktır.
Bilişimsel Sinir Bilimin Temel Amacı,
Zihinsel işin sinirsel temsilinin
araştırılmasıdır.
Normal mental aktivitenin akademik
çalışılması 19. yüzyılın sonlarına kadar
filozofinin bir altalanı idi. 19. yüzyılın ortalarından
itibaren deneyselci yaklaşım deneysel psikolojinin ayrı bir disiplin
olarak doğmasına yol açtı. Deneysel psikoloji
başlangıçta duyularla ilgilendi. Yüzyılın
değişmesiyle psikologların ilgileride öğrenme, hafıza,
dikkat, algı ve istemli harekete doğru değişti.
İnsanda (Hermann Ebbinghaus 1885) ve hayvanda
(Ivan Pavlov, Edgar Thorndike) basit öğrenme deneylerinin bulunup
uygulanması davranışçılık okullarının
doğmasına yol açtı. Davranışçılar özelliklede
J.B. Watson, B.F: Skinner özellikle beynin gözlenemeyen işlemlerine
odaklanılırsa, davranış deneylerinin diğer fizik bilimleri
deneyleri gibi başarılamayacağını savundular.
Davranış bilimciler, bilinçli farkındalık gibi gözlenemeyen
süreçlerin bilimsel çalışmalarla
incelenemeyeceğini düşündüler. Bunlarla uğraşmak
yerine fizik uyaranlara karşı verilen gözlenebilir yanıtlara
konsantere oldular. Davranışın
bu basit formlarında çalışarak erken başarılar
elde ettiler.
Böylece davranışçılar, zihinsel
süreçleri büyük oranda ihmal ettiler. 1950lerde ki bu dönem
davranışçıların çok etkili oldukları bir dönemdi, pek
çok psikolog gözlenebilir davranışın her şey olduğunu
düşünüyordu. Böylece bir girdi ve
buna bağlı bir çıktı olarak algılıyorlardı.
Bu da davranış çalışmalarının
kısıtlı tekniklere sıkışmasına neden oldu.
Böylece 1960larda kognitif psikolojinin
doğması güç olmadı. (Frederick Bartlett, Edwin Tolman, Geoerge
Miller, Noam Chomsky, Ulric Neisser, Herbert Simon ve diğerleri) Bu ilk kognitif psikologlar, Gelstalt
psikolglarından etkilenerek dünya hakkındaki bilgilerimizin algı
sistemlerimize dayandığı ve algınınsa sadece gelen
bilgiye değil bunun beyinde işlemlenmesinede bağlı olumlu
bir süreç olduğunu göstermeye çalıştılar.
Böylece kognitif psikoloji, sadece basit girdi
çıktı ile değil hareket ve algının
işlemlenmesinide incelemeye başladı. Kognitif psikologlar sadece
bu yolla bir kişinin davranışı ile gördükleri,
hatırladıkları yada inandıkları arasındaki
ilişkinin
anlaşılabileceğini tartıştılar.
Davranışçıların bu çalışmaları bilinç
gerekmeyen basit refleks aktiviteye sıkıştırmaya
çalıştıkları açıktır. Daha kompleks hareketlere
mental süreçlerin girdiği ve bunların çalışmaya uygun
olmadıkları iddia edilmiştir.
Bilimsel dikkat yeniden kompleks mental aktivitelere
yöneldi, psikologlar bilgi işlemlenmesine odaklandılar.
Davranışın bilşimsel yaklaşımı hem
algının hemde hareketin içsel temsilini gerektiriyordu. Beyin,
fiziksel bir organ olduğundan, algı yada hareketin içsel temsilinin,
algı ve hareketi kodlayan sinir hücrelerinde nöral aktivitenin farklı
paternleri ile oluşmuş olabileceğini düşündüler. İçsel
temsil bir nöral temsildir: nöral aktivitenin bir temsili.
Bu içsel temsilin fazla önem kazanması ile ise
içsel temsili gösterilemeyen alanların çalışılması
zorlaştı. Bu bilgiler olmadan
denyesel çalışmanın imkansız olduğu düşünüldü.
Günümüzde, görsel, vücut duyuları ve harekete ait hücresel
çalışmalardaki büyük gelişme mental süreçlerin nörobiyolojik
olarak incelenmesine olanak vermiştir. Şimdi planlan hareketin ve
duysal uyaranın, duysal yada motor yollarındaki nasıl aktivite
oluşturduğunu biliyoruz. 19. konuda da belirtildiği gibi
gelişmiş radyolojik görüntüleme yöntemleri ile bunların
artık insanda gösterilmesi mümkün.
Bilişimsel sinir bilim , kognitif fonksiyon
çalışmalarının 5 temel yakalşımını
bütünleştirir.
Bilişimsel sinir bilim zihinsel aktivite
çalışmalarında bütünleştirici bir
yaklaşımdır. 1. Teknik, 1960-70lerde Ed Evants ve Vernon Mountcastle tarafından
geliştirilmiş olan tek hücre aktivitesi
çalışmalarıdır. Bu çalışmalar primatlarda dahil
pek çok hayvanda intakt ve
davranış sırasında kayıdı mümkün
kılmıştır. Bu teknik kontrollü davranışsal
durumlar altında hücrenin bireysel hareketlerinin saptanmasında
kullanıldı. Stimülasyon ve lezyon çalışmaları ile desteklendi. Bir hücrenin
davranışla gözlenen artan ve azalan aktivitelerinin korelasyonu
yapıldı. Bu çalışmalarla hayvan tipik yada duysal bir
işle meşkulken hücresel düzeyde algısal ve motor süreçlerin
incelenmesi mümkün oldu.
2. teknikte, maymunlarda yapılan hücresel
çalışmalar, dikkat ve karar verme gibi yüksek bilişsel
süreçlerde özel beyin bölgelerinde hücrelerdeki ateşleme paternlerinin
korelasyonu yapıldı. Bu değişik yolla davranış
hem deney hayvanlarında hemde insanda çalışıldı.
Davranışçı akımlara benzemeyen bir şekilde sadece
uyarana yanıtın değil bunun yerine beyinde
davranışların yol açtığı bilgi
işlemlenmesinede odaklanıldı.
3. teknikte gelişimsel psikoloji ve Sinir
bilimindeki gelişmeler mental süreçlerle etkinleşen beyin lezyonlu
hastaların davranışsal analizleri ile yeniden ilgenilmesini
sağladı. Bu alan avrupa hala önemlidir fakat amerikada ihmal edilir.
Beynin özel bölgeleri lezyonlu hastalar, oldukça özel bilişimsel
bozukluklar gösterirler. Lezyon çalışmaları bilişimin tek
bir süreç olmadığını ve her biri bağımsız
bilgi işlemleme modüllerinden oluşan bir kaç kognitif sistem
olduğunu göstermiştir. Örn: Duysal algı ile ilgili kognitif
sistemin bir proto tipi olan görsel sistem, renk, şekil ve hareket ile
ilgili bilgilerin işlemlendiği özel parelel yollara sahiptir.
4. teknik. Yeni radyolojik görüntüleme teknikleri
(PET, MRI, manyetoansefalografi ve voltaja duyarlı boyalar) yaşayan
insanda özel zihinsel işlem yapan nöron topluluklarındaki aktivite
değişikliklerini ilşkilendirmeyi mümkün kılar (19. konu)
5. teknik. Bilgisayar bilimleri bilişimsel sinir
bilime farklı katkılarda bulunur. Bilgisayarlar büyük nöron
topluluklarının aktivitelerin modellenmesini ve özel
davranışlarda beynin özel bölümlerinin rolleri hakkındaki
fikirlerin test edilmesine olanak sağlar. Konuşma gibi
karmaşık bir davranışın yapılanmasını
anlamak için sadece yolların ve bireysel hücrelerin
yapılanmasını değil aynı zamanda beyindeki fonksiyonel
network yapılarınıda anlamalıyız. Network
yapıları kendilerini oluşturan hücrelerin yapılarına
bağımlıdır fakat network içinde çok farklı yapıda
hücreler olabilir. Bu bilgisayar yaklaşımı, biyofizik ile
birleştiğinde algı, 1 uyaranın fiziksel katkıları
arasındaki birlikteliği analiz ederek tüm sistemin karekterizasyonuna
yardımcı olabilir.
Bu konuda bilişimsel sinir bilimci bir
yaklaşım ile nesnelere nasıl dokunulabildiğinin nöral temsili
ile ilgileneceğiz. Vücut yüzeyinin nöral temsili olan Kişisel uzayın gösterimi ile başlayacağız. Primer
olarak bu temsilin nasıl oluştuğunu, vücut yüzeyinin durumundan
korteksin durumunu ve bu haritanın vücudun bir bölümünün kaybıyla
nasıl değiştiğini, fantom fenomenleri inceleyeceğiz.
Kişisel uzayın gösterimi, ünimodal ve multimodal assosiasyonlarla çok
kompleks peripersonal space ve ekstra personal space (vücudun çevresinde daha
geniş bir alan) incelenecektir.
Son olarakta posterior parietal lob assosiasyon korteksinde uzaysal temsilin
birlikteliği uzayın hatırlanması ve hayal edilmesine yol
açabilir.
Hücresel düzeyde çalışılabilen
kişisel uzayın, beyinde,
sıralı bir temsili vardır.
Sinirsel temsile içsel temsil dediğimizde,
sinirsel temsil teriminin iki yol için kullanıldığına
dikkat etmek önemlidir. 1. bu terim basitçe serebral korrteksteki duysal
afferentlerin organizasyonu için kullanılır. Örn: her duyu sistemi
afferent liflerle vücut yüzeyinin topografik bir haritasını
oluşturur. 2. vücudun çevresindeki
uzayın kortikal temsili gibi çok daha karmaşık durumları
refere edebilir. Burada temsil topografik değil dinamiktir. Temsil
hücrelerin ateşleme paternlerinde kodlanmıştır. Bu
hücrelerin ne topografik nede yüzey reseptörleri ile birlikteliği gereklidir.
Belkide içşsel temsilin en basit örneği
vücut yüzeyininkidir (kişisel uzay). Somatik duysal sisteme
aracılık eden dokunma ve propriosepsiyonun
çalışılmasıyla etraflı olarak
açıklanmıştır. Dokunma, nesnelerin şekil, yapı ve
sertlikleri gibi özellliklerinden başka vücut yüzeyimiz ile ilgili
bilgileride sağlar. Propriosepsiyon, ekstremitelerimizin ve
parmaklarımızın hareketli yada statik olduğu ile ilgili
bilgileri sağlar (23, konu)
Dokunma durumunda, deride reseptörleri olan primer
duysal nöronlar uyaran enerjisini nöral olaya çevirirler. Bu
başlangıç aktivitesi bir kaç işlemleme basamağından
sonra parietal lobda duysal alanda sonlanırlar. Somato duysal sistemde her
işlemleme basamağında girdilerin uzaysal konumu korunur. Böylece
vücut yüzeyinin bir nöral haritası yaratılır. Komşuluklar
vücuda benzer ve her alanın aktivitesi bir vücut yüzeyi ile direkt
ilşkilidir.Vücut yüzeyinin sinirsel haritası, ilk olarak, büyük
kayıt ve uyarı teknikleri kullanılarak postsentral girusun
yüzeyinden elde edildi.. (şekil
20-1) somatoduysal sistemin sinirsel mimarisi
Üst:
somatik duysal korteksin parietal lobda yandan yerleşimi
gösterilmiştir. SI (primer), SII (sekonder) ve posterior parital korteks
gösterilmiştir.
Alt: 4 farklı hücremimarisi gösteren SIin
bir kesisi gösterilmiştir.
Farklı bölge : Brodmannın 3a,3b, 1, 2 alanları ve SIin motor korteksin 4. alanı ve
posterior parietal korteksin 5 ve 7. lanları ile
yakınlıkları gösterilmiştir.
1930ların sonlarında Wade Marshall
kortekste, hayvanların vücut yüzeylerine dokunarak
uyarılmış potansiyel oluşturulabileceğini buldu
(şekil 20-2). Uyarılmış potansiyeller binlerce hücrenin
toplanmış aktivitesini gösterdiğinden elektrik sinyali olarak
kaydedilebilirler ve makroelektrotlar kullanılarak
yazdırılabilirler.
şekil 20-2 duysal kortekste vücudun
özel bölgelerinin sinirsel temsilinin ilk haritası
uyarılmış potansiyel paterni temeline dayanır. Şekilde, sağ avuç içine hafif deği
duyusu uygulanarak, maymunda sol postsentral girusta büyük nöron
gruplarında oluşan uyarılmış potansiyeller
gösterilmiştir. Ilk 2 parmaktan güçlü son 3 parmaktan ise zayıf
yanıtlar elde edilmiştir.
şekil
20-3 maymunda, dokunma uyaranlarına kortikal yanıtın
haritası.
A-
Brodmanın 3ave 1.
bölgelerinde, sağ elin dorsal ve palmar yüzeylerinin
uyarılmasının yanıtları siyah noktalı alanda 2
harita olarak gösterilmiştir.
B-
Herbir alan faklı
olarak renklendirilmiştir. Soldaki alan SIdeki 3a ve 3b
alanlarının sağdaki ,ise SIdeki 1. alanın gösterimidir.
İnsan
duysal kortekside nöroşurijiyen Wilder Penfield tarafından epilepsi
ve diğer beyin hastalarının ameliyatları
sırasında benzer şekilde haritalandı. Penfield lokal
anestezili hastalarda çalıştı, postsentral girusun yüzeyinden
çeşitli noktaları uyararak hastalara ne hissettiklerini sordu.
Penfield bu alanların uyarılmasının bedenin karşı
tarafında duysal bir duygulanıma yol açtığını
buldu. Penfieldin haritası, Marshall, Woolsey ve Bardın maymundan
elde ettiğine benzerdi. Şekil 20-4tede gösterildiği gibi en
medialde bacakla başlayıpgövde, kollar, yüz, dişler dil ve
özefagusla biter. Büyüklükler duysal önemle orantılıdır. Baş
parmak ayak başparmağından, yüz başın arkasından
çok daha fazla yer kaplar. Bu durum diğer hayvanlarda da benzerdir
(şekil 20-5).
Şekil 20-4 kaslardan ve vücut
yüzeyinden gelen motor ve duysal projeksiyonlar kortekste sıralı bir
şekilde düzenlenmişlerdir.
Şekil 20-5
Korteks duyunun alt
modalitelerinin her biri için vücudun bir haritasına sahiptir.
Daha sonraki çalışmalarda
mikro elektotlar kullanılarak her bir nöronun yanıtı ayrı
ayrı kaydedilerek primer duysal kortekste 4 tane hemen hemen tam vücut haritası
saptandı. (Brodmann 3a, 3b , 1 ve 2 de birer harita saptandı.)
(şekil 20-6)
Şekil 20-6 primer somatik duysal kortekste 4 alanın
herbiri, vücut yüzeyinin tam bir temsiline sahiptir.
Her
alan temelde aynı vücut haritasına sahip olmasına rağmen, her
temsil farklı bir bilgi tipini gösterir. Kaslar ve eklemlerden gelen
duysal bilgiler, ekstremitenin propriosepsiyonu için önemlidir ve 3ada temsil
edilir. Dokunma için önemli olan deriden gelen bilgiler 3bde temsil
edilmiştir. Deriden gelen bu bilginin daha ileri işlemlenmesi alan
1de, kas ve eklemlerden gelen bilgi ile kombinasyonu ise alan 2de
yapılur. Alan 1de küçük bir lezyon dokunarak ayırt etmeyi bozar,
alan 2de lezyon ise avuçtaki nesnelerin şekil ve boyutlarından tanınma
yeteneğini bozar.
Vücudun kortikal
haritalarının düzenliliği klinik nörolojik muayenelerin temeli
olmuştur.
Vücudun yüzeyinden beynin duysal
haritasının tahmini, retina, kohlea ve olfaktor epitelin
haritası ve bunlara paralel motor harita , klinik nörolojinin
nasıl çok basit aletlerle akut
tanısal bir disiplin olabildiğini açıklar. Somatoduysal sistem
içindeki bozukluğun yeri kaydadeğer bir çabuklukta saptanabilir.
Çünkü beyindeki fonksiyonel yolların anotomik organizasyonu, özel duysal
ve motor davranışlar arasında direkt bir birliktelik
vardır.
Nörolog John Hughlings Jackson özel
duysal bir nöbeti kendi adıyla tanımlamıştır.
Jacksonien epilepsi atağında pareztezi (uygun olmayan hisler) yada
hissizlikvücudun bir noktasından başlar ve yayılır. Örn:
hissizlik bir parmak ucundan başlayıp şu sıra ile
yayılabilir: ele, ön kola, karşı omuza, arkaya ve aynı
tarafta bacağa.
Kişisel uzayın içsel temsili deneyimler
tarafından değiştirilebilir.
Vücut yüzeyininin kortikal
haritasının kaba bağlantıları olduğu (derideki
reseptörlerden gelen yollar) ve bunların gelişimin erken dönemlerinde
ortaya çıktığı basitçe kabul edilebilirdi. Fakat kortikal
haritalar yetişkinlikte bile afferent yolların kullanımı
ile değişebilir. 2 çalışma özellikle bunu göstermekte
önemlidir.
1-
Normal hayvanların
detaylı topografik haritaları, bireyler arasında kayda
değer değişiklikler olduğunu göstermiştir.Ama bunun
genetik mi yoksa deneyimle mi oluştuğu ayırtedilememiştir.
2-
Maymunlarda yemek elde
etmek için dönen disklere orta parmaklarının ucu ile dokunmaları
öğretildiğinde deneyimle haritada değişiklik
gösterilmiştir. Bu çalışma ile birkaç ay diske dokunduktan sonra
bu parmağın korteks alanının büyüdüğü
gösterilmiştir. Bu çalışma sonucunda parmak uçlarının
kullanımının kortikal bağlantıları
güçlendirdiği sonucuna varılmıştır(şekil 20-7).
Şekil 20-7 seçilmiş parmakları artmış
kullanımı bu parmakların kortikal temsilini genişletir.
Yoğun kullanım yada
kullanmama bu bağlantılarda çok dramatik değişiklikler
yaratabilir. Birkaç maymunda 10 yıl kadar süren bir çalışmada,
üst ekstremitesi (kol) duysal sinirlerinden tamamen yoksun
bırakılmış. Kortikal alnı kolun yakınında
bulunan normal innervasyonu olan yüze ait kortikal normalde kol olan
alanadoğru giderek genişlemiştir.
Hangi mekanizma bu
değişikliklerin altında yatar? Son kanıtlar somatik duysal
korteksteki nöronların afferent bağlantılarının
birlikte ateşleme temelinde oluştuğunu düşündürür.
Michael Merzenich ve ark. Birlikte
ateşleyen hücrelerin bir araya bağlandığı fikrini test
etmek için maymunun komşu iki parmağını birbirine diktiler.
Bağlantılı parmaklar birlikte kullanılacaklar ve bu yüzden
komşu parmakların deri yüzeyinden gelen inputlarının
korelasyonu artacaktır (şekil 20-8).
Afferent
liflerin yeniden organizasyonu insan beyninde de oluşurmu?
Magnetoansefalografi normal insanda milimetrik tahminle elin işlevsel
haritasını oluşturmakta kullanılabilir. Bu görüntüleme
tekniği normal bir erişkin ile sindaktili (konjenital bitişik
parmak) bir hastanın el alanlarının
karşılaştırılmasında
kullanılmıştır. Bu hastalarda parmakların bireysel
kullanımı imkansızdır. Tüm el korole hareket eder . Bu
hastaların kortikal el alanları normal kişiden küçüktür. Ve
parmakların kortikal temsili ayrı değildir (şekil 20-9).
Parmaklar
operasyonla ayrıldığında, haftalar içinde korteksteki
temsillerde bireyselleşir. Korteksteki alanları genişler ve
parmak araları normale yaklaşır (şekil 20-10).
Fantom ekstremite sendromu
kortikal inputların yeniden düzenlenmesinden kaynaklanabilir.
Ekstremitesi ampute olmuş pek çok hasta
kayıp ekstremiteye ait yanlış duysal deneyimlere sahiptir. Bu
fenomen fantom ekstremite sendromu olarak bilinir. Hastalar kayıp
ekstremitenin varlığını hissederler, çevrede
dolandığını hatta birileri ile
tokalaştıklarını bile hissedebilirler. İnsanlar
sıklıkla bu fantom ekstremitede korkunç ağrı duyarlar.
Fantom ekstremite duygulanımı ve ağrı sinir dokusundaki
skardan medulla spinalise giren impulsların katkıları ile
birliktedir. Aslında skarın çıkarılması ya hemen
üzerindeki duysal sinirin kesilmesi bazı vakalarda ağrıyı
azaltır.
Buna rağmen Vilayanur
Ramachandran tarafından son yıllarda yapılan elini
kaybetmiş hastaların somatoduysal korteksinin görüntüleme
çalışmaları, fantom ekstremite duyguları için başka
bir açıklama getirmiştir. Bu çalışmalar göstermiştirki
fantom duygular, kortikal devrelerde yeni düzenlenmelere
bağlıdır. Elden gelen afferentlerin ulaştığı
alana komşu yolların afferentleri daha geniş bir alana
uzanır. Daha önce maymunda afferentleri kesilmiş ekstremitelerde
olduğu gibi. Yarım düzineden fazla hastada
araştırılmış ve hastaların tümünde kesilmeden
önce elin temsil edildiği korteks alanının en azından
derinin diğer bölgelerinden afferentler aldığı
gösterilmiştir. Ramachandran, bunu remapping of reffered sensation (yönlendirilmiş duyuların yeniden
haritalanması)olarak adlandırmıştır. Bu yönlendirme
vücutta rastgele olmaz. Bazı hastalar kayıp ele ait 2 adet
yönlendirilmiş duygu alanına sahiptir. Bunların biri yüzde
diğeri üst koldadır (şekil 20-11).
Bu yönlendirilmiş duyuların
üst kol ve yüzden gelen afferentler gerçeği yüzünden tamamen tahmin
edilebilir, bunlar normalde elden gelenlerle birlikte giderler ve şimdi
önceden ampute elden gelen bilgilerle meşkul olan kortikal alanı
sinirlendirirler. Magnetoansefalografi yüzden, elden, ayaktan kortekse
gelen inputları haritalamakta
kullanılmıştır. Yüzdeki bir nokta ile her bir parmak
arasında direkt bir birliktelik vardır. (şekil 20-11). Normal
insanda sağlam elden gelen afferentler koldan ve yüzden gelenlerin
arasına yerleşmiştir.
Daha önceden eli temsil eden alanda şimdi yüz ve kol ile ilgili
temsiller vardır. Böylece, kolda yada yüzde bulunan dokunma reseptörleri,
kortekste eskiden kayıp kola ait hücrelerle kontakt kurarlar.
Gerçek olduğu gibi hayal edilen yada hatırlanan ekstrapersonal uzay posterior parietal assosiasyon
korteksinde temsil edilir.
Primer
duysal korteksteki nöronlar, anterior parietal lobun yüksek düzeyde somatik
duysal alnına ve posterior parietal korteksteki(Brodmanın 5-7)
multimodal assosiasyon alanına porjekte olurlar. Posterior parietal
assosiasyon korteksi görme ve işitme korteksleri ile hipokampustanda
bilgiler alır. Bu alan somatik duyuları diğerleri ile kombine
ederek 3 boyutlu algı ve nesnelerin manipulasyonunun planlanmasında
görev alır. Bu alan beynin yüksek mental süreçleri için
çalışır. Bu alanlardaki lezyonlarda primer duysal bozukluk
oluşmaz. Bu alanın lezyonu duysal kanalların fonksiyonu normal
olmasına rağmen nesnelerin algılanmasındaki bozukluk olan,
agnoziyi oluşturur. Agnozideki eksiklik karmaşıktır. Örn:
spasyal algı, visuomotor bütünleştirme veya seçici dikkat gibi. En
çok görülen agnozide lezyon sağ
posterior parietal görme korteksindedir. Kısmen dramatik bir agnozi astereognosis
tir(dokunma ile nesnelerin tanınamamasıdır. Bu agnozi genellikle
sol taraftaki paraliziye eşlik eder.
Astereognosisli hastalar kendi
görüntülerinin vücutlarının ve çevrenin sol tarafını ihmal
ederler. Böylece kişi bu tarafını temizlemez giydirmez yada
soymaz. Buna kişisel
ihmal sendromu denir. Kendi kol ve
bacaklarını ihmal ederler. Bu paralizili kolve bacaklarına bir
zarar vermeden hastaneye kaldırılmalıdırlar.
Bazı hastalarda bu ihmal sendromu daha da genişleyerek
çevreyide kapsar. Uzaysal
ihmal oluşur.Bu durumlarda sol
tarafı çizimle kopyalama yeteneği şiddetle bozulmuştur.
Hasta bir çiçeğin sadece sağ tarafını çizebilir. Bir saat
çizmesi istendiğinde sadece sağdaki numaraları yazıp
soldakileri ihmal eder(20-12)
Uzaysal ihmalin oldukça dramatik bir örneği,
sağ posterior parietal korteksi etkilenmiş inmeli Alman
sanatçının yaptığı kendi portresinde görülür.
İnmeden 2 ve 3,5 ay sonra yapılan portrelerde yüzün sol yanında
temel bir ihmal bulunur. Hastanın tamamen iyileştiği 9. ayda
bile hafif bir ihmal hala devam etmektedir.(20-13)
Uyaranın
uzaysal ihmali kaydadeğer biçimde seçici olabilir. Sağ hemisfer
hasarını izleyen ihmal sendromlu hastaların incelenmesi,
nesnelerin şekillerinin algılanmasında önemli seçici bir
eksiklik olduğunu göstermiştir. Görsel yollar sağlam
olmasına rağmen böyle hastalar, bir nesnenin tüm
parçalarını göremez. Bu klinik bulgular normal duysal algı
yollarının 2 devreden oluştuğunu düşündürür:
1-
nesnenin tüm şekli
2-
tüm şeklin lokal
parçaları
Global dikkat
verildiğinde (altsol) sağ hemisferde görme korteksinde aktivasyon,
özelliklere dikkat edildiğinde ise(alt sağ) sol hemisferde görme
korteksinde aktivasyon oluşur. Nesnenin bir global bihaline birde
özelliklerine odaklanırsa (üst sağ) parietal ve prefrontal bölgelerde
aktivasyon olur.
Temsili ihmal, sağ yada sol görme alanının
sahnenin iç temsilinde ihmalidir. Bu durum ilk defa Edoardo Bisiach
tarafından Milanda sağ parietal lobu hasarlı bir grup hastada
gösterilmiştir. Hastalara hastanede otururlaken şehir merkezindeki
binalarla ilgili sorular sorulmuştur. Piazza Del Duomo ve katedral merkezde
karşılıklı bulunmaktadır. Hastalara Piazza Del Duomoyu ve çevresindeki
yapıları anlatmaları istendiğinde bu hastalar sağdaki
binaların tümünü tanımladıkları halde soldaki binaları
hatırlayamadılar. Bu defa aynı hastalara katedral hakkında
sorular sorulduğunda yine benzer yanıtlar oluştu. Fakat bu defa
geçen defa hatırlayamadıkları binaları
hatırlayıp, geçen defa ise hatırladıklarını bu
defa
hatırlayamamışlardı. (20-16).
Bu gözlemden görme alanının
kişinin kendini referans alarak oluşturulduğunu
düşünebiliriz. Çünkü hastalar merkezdeki tüm binaları bilip
hatırlayabilmektedirler. Fakat her zaman sağ görme alanına
düşenleri hatırlayamamaktalar. Kişinin yönü
değiştirildiğinde yine sağa düşenleri
hatırlayamamaktadırlar.
Son yıllardaki, normal insanlara
uygulanan PET çalışmaları göstermiştir ki, kişilere
gösterilen bir a harfini, a olarak hatırlamaları istendiğinde
aktivite aynen görmede olduğu gibi görme korteksinde oluşur.
Posterior parietal korteks hasarlandığında, görme algısıda,
hatırlamada hayal etmede bozulur. Üstelik pek çok düzenekte, posterior
parietal korteksin hafıza devrelerinde güçlü aktivasyonu görsel hayal için
gerekir.
Bilinç, zihnin biyolojik teorisi için temel bir problem gibi
görünmektedir.
Bu görsel ihmal çalışmalarında, tüm
diğer bilimlerin ve bilişimsel sinir bilimin, büyük
sırlarından biri gündeme gelmeye başlar, bilincin
doğası. Bilincin özel karekterleri filozoflar arasında
tartışılmıştır. Çünkü indirgemeci bilimsel
terimlerle bilincin nasıl açıklanabileceğini görmek çok zordur.
Bu kitapta zihin, beynin
işelemlerinin bir bütünü olarak adlandırıldı. Bilinç,
beynin bir işlevidir ve bu yüzden öncelikle bilince yol açan nöral
mekanizmaları tanımlamaya çalışacağız. Fakat
nereye yada neye bakacağımızı bilemiyoruz. Bu yüzden
öncelikle bilincin özellikleri ve oluşması hakkında bazı
teorilerin ortaya atılması gerekiyor.
Bilinç farkındalık durumunun
sıradan bir düşüncesidir. John Searle ve Thomas Nagelgibi filozoflar
farkındalığın 3 dominant özelliğini
açıkladılar.
Subjectvity
(öznellik)
Unity
(teklik)
Intentionality
(isteklilik)
Erken dönemlerde pekçok filozof bilince dualistik
görüşle baktı. Vücut fiziksel bir varlıktı fakat zihin
değildi.Bu yüzdende doğal bilimlerin konusu olmaya uygun
değildi.
Bilinçle uğraşan
çağdaş filozofların hemen tümü, bilincinbeynin fiziksel
yapılarından kaynaklandığı görüşündedirler.
Bilincin beynin diğer fonksiyonlarında olmayan özellikleri, bilinci,
fiziksel açıklanması çok zor bir bilimsel problem haline getirir.
Colin ve McGinn gibi bazı
filozoflar, beynin mimari yapısının insanın
sınırlı kognitif kapasitesi ile çözülemeyeceğine bu yüzden
de bilincin çalışılması uygun olmayan bir durum
olduğuna inanırlar. Diğer yandan Searle ve Nagel insan mental
süreçleri ile bilincin analizine ulaşılabileceğine ve bilincin,
beynin özel bir süreci olduğuna inanırlar.
Son olarakta, Daniel Dennett
birproblem olduğunu inkar eder. Bu yüzdende, jakson ile
tartışmıştır. Jakson bilincin beynin
çalışmasının bir yargısı
olmadığını fakat basitçe assosiasyon alanlarının
komputasyonal çalışması sonucu oluştuğunu iddia
etmiştir.
Daha önce söylenen bilincin 3 temel
özelliği onun subjektif özelliklerinden gelir. Searle ve Nagel , bilinçli
dikkat gerektiren özel deneyleri yaparken bilinç için önemli olduğu bilinen
beyin bölgelerinde, nöronların elektriksel aktivitelerinim kaydı ile
bir kişinin bilincinin çalışılmasının
başarılabileceğini öne sürdüler. Fakat daha sonra bu
sonuçları nasıl açıklayacağız? Bir grup nöronun
ateşlemesi, nasıl böyle özel
bir deneyime yol açar? Avuçtaki bir nesneyi tanımaya
çalışırken talamus ve somato duysal kortekste aktşvasyon
olur, bir anne çoçuğunun yüzüne baktığında beyinde yüz
tanıma bölgesindeki nöronlarda ateşleme olur.
En basit bir durumda bile özel
nöronların ateşlemelerinin nasıl bilinç olgusuna yol
açtığı henüz bilinmemektedir. Aslında Searle göre objektif
bir fenomenin ağrı gibi subjektif bir deneyime nasıl neden
olabildiğini gösteren uygun teoritik bir modelin eksikliğidir. Çünkü
bilinç şu anda çalışamayacağımız kadar subjektiftir.
Nagelin söylediklerinin aksine indirgeyici bir
yaklaşımla subjektif deneyimlerin elemanlarının birer birer
çalışılmaya başlanmıştır. Bu
elemanların, atomları ve molekülleri gibi beynin temel
parçalarıdır. Nagele göre nesneye karşı nesne indirgemesi,
en azından temelde sorun yaratmaz.
Fakat tekniğin ilerleyip beyinde işlemleme sürecinde bilince
ait işlemlemelerin hücresel düzeyde saptanması gerekir.
Filozofları
önlemlerine rağmen nörobiyologlar bilince indirgeyici bir
yaklaşım uyguladılar.
Bilinç ile çalışan sinir bilimcilerin
çoğunun amacı Nagelin hayalinden çok daha küçüktü. Bilimsel
düşüncede bir devrime doğru giden çalışmalar gerekli
değildi. Bilincin çalışılmasındaki pek çok güçlük
olmasına rağmen, bu zorluklar tamamen yasaklanmasını gerektirmez.
Bu iyimser düşünce, sinir bilimcilerin bilincin bu öznellik ve teklik gibi
özellikleri ile acil olarak ilgilenmeleri gerekmediği gerçeğine
bağlı idi.
Fizikçi Steven Weinberg Ben kimsenin nasıl
hisssettiğini göremem fakat George, George olarak nasıl
hissettiğini bilebilir. Diğer yandan duyguları hakkında
söyledikleri ve bilinciyle ilgili bilgileri dahil Georgeun
davranışlarının indirgenmeci bir biçimde en azından
temel de açıklanabileceğine inanabilirim demiş.
Gerçekten sinir bilimciler, bireysel deneyimleri
dikkate almaksızın algının nörobiyolojisini anlamada
kaydadeğer ilerlemelerde bulunabilmektedirler. Filozof Patricia
Churchland bilişimsel sinir
bilimcilerin, renk görmenin nöral temellerini anlamada, hepimizin gördüğü
mavinin yani olup olmadığına dikkat etmeden önemli yol aldıklarını
hatırlattı. (Bu öznel özelliklere qualia denir)
qualiaya hiç öenem verilmeden renk görme ile ilgili pek çok ilerleme oldu
fakat davranışın nörobiyolojik yaklaşımında
qualiaya ait soruların hiçbirinin bir anlamı yoktu. Bir sonraki
bölümde göreceğimiz gibi, beyin bir nesneyi algılarken gerçekten
oluşturur, fakat sonuçtaki algı öznel bir şey değildir,
nesnenin özelliklerinden bağımsız olarak ortaya çıkmaz.
Akssiyon potansiyelinin nasıl anlam kazandığını hala
anlayamamaktayız. Niye bir yüz gördüğümüzde infeior temporal
kortekste nöronlarda ateşleme olur?
Churchland
bilincin bu öznelliğinin başa çıkılamaz bir problem
olduğunu iddia eder. En basit bir duyunun bile quliasının bir
başkası tarafından saptanıp test edilemeyeceğini
hatırlatır. Bu yüzdende mantıklı bir şekilde
standardize edilebilecek hangi nöronal olayın zihinsel olaylara yol
açabileceği sorusu bilimsel çalışmalar için yeterli
bulunmuştur.
Neagel ve Searleün korelasyon yasası ve teklik
hakkındaki görüşleri, çalışmaları
olanaksızlaştırdıkları için analiz edilememekteler.
Sonuçta nörobiyologlar, pek çok farklı nöronal
sistemde farklı kombinasyonlarla bilincin oluştuğu
görüşündeler. Bu yüzdende bir durumu araştırıken o konuyla
ilgili bölümlerde odaklanılmalıdır. Örneğin
uyanıklık durumu ki bu durum kişi uyanıkken oluşur
beyin sapı ve retiküler aktive edici sitemden talamus ve kortekse giden
nöronlardaki aktivite ile karekterizedir.
Bu uyanıklık durumunun farklı basamakları
(artmış dikkat, dağınıklık, dikkatsizlik,
uykululuk )olduğu ve ruh halinden etlilendiği düşünülür. Talamus ve serebral korteksi etkileyen beyin
sapının temel bir modülator olduğuna 45. konuda
değinilecektir.
Bizler birbirine paralel durumlarda bilinç
oluşumu ile ilgileneceğiz. Yoksa global olarak açıklamaya
çalışmayacağız ve çalışabileceğimiz
bölümleri üzerine odaklanacağız.
Seçici dikkat bilincin
incelenebilen bir parçasıdır.
Seçici dikkat fenomeni, bilincin bilimsel
çalışmalarına başlamak için özellikle faydalı bir
noktadır. Bu nokta duysal fenomenin hafifçe bir
sınırını aşmadır. Dünyaya
baktığımızda gördüğümüz sahnenin özel bir nesnesi
üzerinde yoğunlaşır, kalanını dışlarız.
Örneğin kitaba bakarken odanın içindeki diğer eşyalara yada
kişilere dikkat etmeyiz. Bu seçici odaklanma duysal işlemlemenin
temel parçalarından biridir. Buna ilk olarak 1890da William James dikkati
çekmiştir. Psikolojinin temelleri adlı kitabında
Deneyimlerime asla düzgünce girmeyen milyonlarca
şey benim duyularımda var.
Niçin? Çünkü bunlar beni hiç ilgilendirmiyor? Ben ne yapmaya
niyetlendiysem benim deneyimim o dur...herkez dikkatin ne olduğunu
bilir. Düşüncelerimiz
doğrultusunda olmayan şeyler dışaıda
bırakılarak kalanlar, zihnimiz tarafından açıkça
sahiplenilir. Bilincin yoğunlaşması ve odaklanması onun
temelidir. Bazı şeylerin geriçekilmesi diğerleri ile daha iyi
ilgilenilsin diyedir.
Görsel algı
çalışmaları göstermiştirki seçici dikkat gerçekten
davranışın bir parçasıdır. Michael Postner organizma
yeni bir duruma oriente olurken seçici dikkatin 4 parçasını
tanımlamıştır:
1-
dikkatin
odaklandığı durumun bırakılması yada meşkul
olmama
2-
yeni yerleşime
hareket
3-
yeni yerleşimle
ilişkilenme
4-
uyanıklık
durumunun sürdürülmesi
Maymunda posterior parietal korteksteki hücresel
çalışmalar, seçici dikkatin nöral mekanizmaları hakkında
önemli görüşler sağlar. Diğer görsel lanlardaki nöronlara benzer
bir şekilde, parietal nöronlarreseptif landaki görsel uyaranın
varlığına yanıt verirler. Robert Wurtz ve Michael Goldberg
tarafından yapılan kaydadeğer bir gözlemde bu yanıtın
süresinin hayvanın uyarana verdiği dikkate bağlı
olduğudur. (20-17)hayvan uyarandan başka bir şeye gözünü dikip
bakarsa uyaranın varlığına orta şiddette bir
yanıt oluşur. Fakat maymun uyarana dikkatle bakarsa aynı retinal
girdi çok daha büyük bir yanıta neden olur. Bu artış, uzayda bir
nesnenin yerleşiminisağlayacak
seçici dikkatin parietal korteksin katkıları olduğu
gözlemiyle tutarlıdır. Bu hayvanın uyarana verdiği
yanıttan bağımsız olarak oluşur. Nöronların
ateşleme oranı, hayvan hayvan nerede ise uyarana bakıyorken ile
ona dokunup başka noktaya bakarken ayni miktarda artar.
Bu bağımsızlık,
artmış ateşleme oranının motor yanıta
hazırlıktan çok dikkatle ilişkili olduğunu
göstermiştir. Posreior parietal korteks el ve göz hareketlerinin
yapılması ve planlanması ile ilgili olan prefrontal kortekslede
bağlantılar yapar. Richard Andersonun çalışmaları,
seçici dikkatin bir işlevininde el yada göz hareketinin lokalizasyonu
sağlama niyeti olduğunu göstermiştir.
Burada bilişim
çalışmalarında temel meseleyi göreceğiz: hangi algı
istemli harekete yol açar.
Seçici dikkat, pek çok beyin
bölgesinde nöron yanıtlarını arttırır. Örn. Frontal
korteks ve superior kollikulustaki nöronlar, hayvan uyarana dikkat
ettiğinde daha sık deşarj yapar. Temporal korteksin görsel
işlemleme alanındaki hücrelerde de dikkat edilen nesnelere
karşı daha güçlü yanıtlar oluşturulur. Dikkatin bu etkisi
görsel sistemde kanıtlanmıştır.
Bu tip kanıtlar, seçici dikkatin,
duyularımızı keskinleştirdiği ve planlı harekette
aşikar avantajlar sağladığını düşündürür.
Francis Crick, Christof Koch, görsel sistemle modüle edilen dikkat sinyalleri,
planlama ve motor stratejiler ile ilgili multimodal assosiasyon alanı olan
prefrontal korteksten köken alır, iddiasında bulunmuştur.
Sinir bilimciler böylece görsel
dikkatin odaklanmasından sorumlu sinirsel mekanizmaların ne
olduğu sorusuyla ilgilenmeye başladılar. Onların ufkundaki
özel bir proplemin çözümü duysal algıyı analmamızı büyük
oranda arttıracak fakat bilncin biyolojik teorilerinin gelişmesinede
katkıda bulunacaktır.
Bireysel bir nöronun ötesinde bilginin sinirsel
networklerde nasıl işlemlendiği ile ilgilenerek bilişimin
biyolojik süreçlerei ile bir araya getirilecektir. Buna sinirbilimin sistemsel
ve hücresel yaklaşımı ve metodları ile değil aynı
zamanda bilişimsel psikolji görüşü ile de bakmak gerekir.
Dokunma duyusu ve parietal lobun ön
bölgesindeki kortikal temsillerin çalışmaları vücut yüzeyinin ve
peripersonal uzayın içsel temsilinin temel örneklerini sağlar. Bu temsil
sabit değildir, deneyimlerle değiştirlebilir. Posterior
pariaetal assosiasyon korteksindeki bu temsillerin değişimlerinin
incelenmesi göstermiştir ki, dikkatlilik hareket ve görme ile vücudun
temsilinin bütünleştirilmesinde bir faktördür, dikkatlilik, kişisel temsilin ekstrapersonal uzayın
temsili ile daha ileri işlemlenmesine olanak sağlayan bir
bütünleştirmedir. Böylece, vücudun temsili, bilincin kendi
fonksiyonları ile bütünleştirdiği, gerçek hayal yada hatırlanan
görsel uzayın temsili ile ilişkili hale gelir. Bu yüzden belkide Rus
psikolg A.R. Lurianın parietal lobun bir parçasının kortikal
organizasyonun en belirgin bir bölümünü oluşturduğu iddiası çok
şaşırtıcı olmayabilir.