(GÖRSEL
HAYALİN OLUŞUMU)
Richard
L. Gregory, Eye and brain, 1966
Hatıralarımız ve dünya hakkındaki izlenimlerimizin çoğu görüntüye dayanır. Görmenin altında yatan mekanizmaları henüz bilmememkteyiz. Nasıl görüntü oluştururuz? Hareketi nasıl algılarız? Renkleri nasıl ayırt ederiz? Bilgisayarlardaki patern tanıma ve yapay zeka çalışmaları göstermiştirki beyin, hiçbir bilgisayarın başaramadığı stratejileri kullanarak şekileri, hareketi, derinliği ve renkleri tanır. Basitçe dünyaya bakmak yüzleri tanımak, bir manzaradan hoşlanmak, stranç oynamak yada problem çözmekten çokdahagüç olan hesaplama başarısı gerektirir.
Şekiller, hareket yada renklerden gelen bilgiler,
beyinde tek bir hiyerarşik yolla değil en azından 2 iki parallel
ve birbiri ile ilişkili yol ile
taşınır.
Görsel algı yaratıcı bir süreçtir.
Görsel algı sıklıkla kameranın
çalışması ile karşılaştırılır.
Kameranın lensi gibi gözün lenside görüntüyü retine üzerine odaklar. Fakat
bu benzetme kısa sürede bozulmuşur, çünkü biz dünyayı 3 boyutlu
görürüz, diğer benzetmeler 2 boyut
üzerinden yapılır. Ayrıca bu benzetme görsel sistemin
bilişsel fonksiyonunuda yansıtmaz.
Biz hareket ettiğimizde yada aydınlanma
belirsizliklerinde retinaya projekte olan imajın
parlaklığı, şekli, boyutları değişir. Fakat
biz çoğunlukla bunu baktığımız nesnede bir
değişiklik olarak algılamayız. Bir
arkadaşımız bize doğru yürüken,
yakınlaştığını hissederiz, onun giderek
büyğdüğünü düşünmeyiz oysa retinadaki görüntü giderek büyür.
Aydınlık veya loş ortamlarda göze ulaşan
ışığın yoğunluğu yüzlerce kez azalır.
Buna rağmen renkler aynı olarak algılanır. Görsel system
görüntüyü kamera gibi pasif olarak kaydetmez. Bunun yerine, görsel sistem 3 boyutlu
dünyanın sabit bir yorumu ile birlikte görüntüyü retina üzerinde geçici
ışık paternlerine çevirir.
Duysal algı ile ilgili ilk görüşlerİngiliz
ampirik filozoflar özelliklede John Locke ve George Berkeleyden
etkilenmiştir.Bunlar algının atomistik bir süreç olduğunu
düşünmekteydiler. Görsel algının renk, şekil, parlaklık
gibi basit duysal elemanların parça parça eklenmesiyle
oluştuğunu düşünmekteydiler. Algı ile ilgili modern
görüşler atomistik değil holistiktir. Bu aktif ve yaratıcı
süreci ilk defa 20. yyın başlarında Alman Psikologlar Max
Wertheimer, Kurt Koffka ve Wolfgang Köhler (Gestalt Psikoloji okulunun
kurucuları) ortaya atmışlardır.
Almanca Gestaltın
anlamı konfigürasyon yada şekildir. Gestalt psikologlarının
temel fikri, görsel bir objeyi anlamlı kılan algısal yorumun bu
görüntüyü oluşturan elementlerin sadece özelliğine değil onun
kendi içindeki etkileşimlere de bağlı olduğudur.
Doğuştan var olan bir süreçle kompütasyonal olarak işlenen
hareket, uzaklık, renk, şekil gibi duysal bilgi işlemlemeleriyle görsel sistemde var olan bu
etkileşimler oluşturulur. Ne görüldüğü işini ise beyin
üzerine almıştır. Ne görüldüğü ile ilgili tahminler
deneyimler ve görsel nöronların ateşlemeleri ile oluşturulur.
Görüntünün
elemanları basit bir şekilde toplanmış değil, beyin
tarafından oluşturulmuş bir biçimde seçici olarak organizedir.
Ilk Gestalt psikologları görsel algıyı bir melodinin
duyulmasına benzetmişlerdir. Biz bir melodiyi sadece
içeriğindeki notalarla değil , bu notaların birbirleri ile
etkileşimlerine gore tanırız. Bir melodi farklı
anahtarlarla çalındığında da tanınabilir, çünkü
seslerin arasındaki etkileşimler değişmemektedir. Bunun
gibi biz farklı durumlarda da(farklı
ışıklandırma) benzer görüntüleri ayırt edebiliriz.
Çünkü görüntünün kompenetleri arasındaki etkileşimler hala
saptanabilmektedir.
Gestalt
Psikologları, algısal organizasyonun özel temellerini saptadılar
ve algısal devamlılıkları ve görsel yanılsamaları
örnekleri ile gösterdiler. Yeni fizyolojik ve nörofizyolojik
çalışmalar bu prensipleri desteklemiştir. Birbirinden farklı olmayan 36
noktayı sıra yada sütunlar halinde görürüz, çünkü beyin bu noktalarda
bir patern oluşturma çabasındadır(şekil 25-1 A).
Algılanan özel patern noktalardaki benzerlik ve yakınlık
tarafından güçlü olarak etkilenebilir. Böylece, vertical konumdaki
noktalar benzerse, kolumnar bir patern görülür(şekil 25-1 B). Diğer
şekilde, eğer vertical konumdaki noktalar horizontelden daha
yakınsa yine kolumnar tarzda görülürler(şekil 25-1 C).
Şekil
25-1 patern tanıma . benzer noktaların sırası Ada
belirsizdir, dikey yada yatay sıralar olarak görülebilir. Alttaki
diğerleri ise ek ip uçları nedeni ile belirlidir. Bde
noktaların rengi güçlü birvertikal yada horizontal bir sıra
oluşturur. Cde yakınlık ile dikey yada yatay kolonlar olarak
algılanır.
Gestalt Psikologları beynin
görüş alanının özel bir kısmını tanınacak
nesne olarak şekillendirirken diğer bölümlerini arka plan olarak
tanımlamasının öneminide vurguladılar.Böyle bir şekil
ve arkaplan ayırımı devamlı ve dinamikm olabilir,
şekil arka plan zıtlığıda bunun iyi biline bir
örneğini oluşturabilir. (şekil 25-2). Görsel sistemin bu
organizasyonel yeteneği grafik sanatçıları tarafından
yaratıcı bir şekilde yıkılabilir.Sanatçı Maurits
Escher şöyle yazmıştır: Gözlerimiz özel bir objeye fikse
olmaya alışmıştır.Bu anda çevrede olan herşey
arka plan olarak indirgenir. Insan gözü ve zihni aynı anada iki şey
ile meşgul olamaz, bu yüzdende hızlı ve sürekli olarak bir
yandan diğer yana atlayıcı olmalıdır.Görsel sistemde
görüntünün sadece bir parçası dikkat merkezi olarak seçilebilir,
kalanı en azından bir anlığına arka plan olur.
Görme alanında çevreler
nesnelerin kenarlarını gösterecek ip uçlarıdır ve böylece
farklı nesneler olarak algılamamıza neden olur. Biz nesneleri
gölgeler ve renkler olmaksızın basit çizgilerle çizildiğinde
tanıyabiliriz(şekil 25-3).
şekil
25-3 Nesne tanıma.
Görsel bilginin beyin
tarafından yanlış okunması olan yanılsamalar,
aldığı duysal bilgilerden oluşturduğu görsel dünya
hakkında özel tahminler oluşturduğunuda gösterir. Bunlar görsel
algının özel organizasyonel mekanizmalarını
gösterirler.Klasik Müller-Lyer yanılsamasında eşit uzunluktaki
iki çizgi eşit değil gibi görünmektedir(şekil 25-4). Bu 2
çizginin eşit uzuznlukta olduğunu bilsekte bunları farklı
algılarız.
Şekil
25-5 Kanizsa üçgenleri. Aslında olmayan üçgenler görülmektedir.
Nesnelerin
spasyal birlikteliği bize görüntünün anlamlandırılmasında
yardımcı olur. Örneğin nesnelerin boylarına çevresi ile karşılaştırarak kara
veririz. (şekil 25-6)
şekil
25-6- burada iki kadının büyüklük farklarını birbirleri ile
değil çevreleri ile kıyaslayarak
anladığımızı görmekteyiz.
Aynı görme alanında entegre
olmuş farklı objeler görmenin başka bir merkezi gerçeğinde
bize yardımcı olur. Yakında olan nesneler uzakta olanları
örterler. şekil (25-7)de üst üste görülen şekiller ayrıldığında
harfler seçilemezler çünkü şekiller arasında bir bağlantı
kurulamaz.
şekil
25-7
şekil
algısına gölgeler yardımcı olur. Yuvarlak bir şekik
ışığı üstten alırsa konveks, alttan alırsa
konkav olarak algılanır. şekil 25-8
Bu
durumda bize görsel sistemimizin ışığı sadece bir
yönden alamaya göre ayarlandığını düşündürür.
Farklı ışık kaynaklarından
aydınlandığını düşündürmez. Doğal
ışık kaynağı güneştir ve hep yukarıdan
aydınlatır.
Gelstat teorilerinin etkisi ile
artık algının temel komponenti nedir? sorusu sorulmamakta,
bunun yerine beyin algıyı nasıl oluşturur? sorusu ile
ilgilenilmektedir.
Görsel
bilgi pekçok kortikal bölgede İşlemlenir.
Diğer mental süreçlerde
olduğu gibi, görmede de hareket, derinlik, şekil ve renk gibi
birbirleri ile ilişlisiz özelliklerin hepsi bir duyu olarak koordine
edilirler. Bu teklik sadece bir hiyerarşik sistemle başarılmaz,
fakat birbirleri ile etkileşimli en azından iki nöral yol
tarafından beyinde bulunan pek çok görsel alanın beslenmesi ile başarılabilir.
Beyindeki işlemlemenin değişik bölgelerde oluştuğu
fikri bugünlerde görmrnin nörobiyolojik çalışmalarının
temeli olmuştur. Bütün bunları anlayabilmemiz için öncelikle bu
yolların anatomic özelliklerini kavramalıyız.
Retinadaki fotoreseptörler bipolar
hücrelere projekte olurlar, bipolar hücreler ise gangioln hücrelerine projekte
olurlar. Ganlion hücreleri
retinanın çıktı oluşturan hücreleridir. Ganglion
hücrelerinin aksonları, optik siniri oluştururlar, optik sinir
talamusun lateral genikulat nükleusuna projekte olur. Lateral genikulat
nöronlar primer görme korteksine ( Brodmanın 17. alanı yada V1,
striat korteks olarakta adlandırılır) projekte olurlar.
Nöronların belli bir düzen
içerisinde projeksiyonları ile striat kortekste retinanın tam bir
haritası oluşur. Striate korteksin ötesinde ekstra striatal alanlar
uzanır, bunlarretinanın temsilini içeren bir dizi yüksek kortikal
merkezdir. Retinadan gelen spasyal imputların korunması retinotopy
olarak adlandırılır ve görme alanının haritası
retinotopik harita yada retinotopik referansların çerçevesi adı
verilir.
kutu
25-1 REFERANSLARIN ÇERÇEVESİ Beyin için temel bir görev hareketin
kontrolü ve görsel algının 3 ardışık verisinin
kurulmasıdır. 1-
retinotopik
referansların çerçevesi 2-
baş merkezli
referansların çerçevesi 3-
vücut merkezli
referansların çerçevesi Yaşayan retinada görsel bilgi,
görme alanının 2 boyutlu bir haritası olarak organize
olmuştur. Buna
referansların retinotopik çerçevesi denir. Gözler hareket ettiğinde
buı görüntüde hareket eder. Oysa baş merkezli referanslar
baş sabit kaldığı süre içinde değişmezler.
Çünkü burada retinadan gelenlerden başka, göz pozisyonu ile ilgili
bilgilerde kombine edilmektedir. Bunun gibi vücut merkezli
referanslar, postürle ile ilgili bilgilerle baş hareketi ve göz hareketi
ile ilgili bilgilerin kombine edilmesi ile oluşturulabilir. Böylece bir
referans diğerinin üzerine oturtulur. Bunlar nasıl
saptanmıştır? Parietal
korteksteki seçici olarak görsel bilgiden sorumlu bazı nöronlar göz
hareketlerine bağlı olarak modüle olabilen reseptif bir alana
sahiptirler. Bu nöronlar göz pozisyonu ile ilgili bilgilerle retinadan gelen
inputları kombine ederler. Göz hareket ettiğinde baş merkezli
referanslar yenilenmelidir. Parietal korteksteki diğer nöronlar, her sakkadik göz hareketi ile birlikte
reseptif alanlarının retinal lokalizasyonlarında bir kayma ile
bu yenilenmeye katılırlar. Bunlar hem göz hareketlerinin kontrol
sistemlerinden hemde retinadan aldıkları bilgiyi, baş sabitken
oluşan görsel alanın temsilini oluşturmak için
kullanılabilirler. Benzer hesaplamalar, baş pozisyonuyla ilgili
bilgileri kullanarakta ventral premotor kortekste, parietal korteksten gelen
hesaplamalar ile birlikte yapılabilir,
ve buna vücut merkezli referansların çerçevesi denir. |
20. yüzyılın başlarında İngiliz
nörolog Gorden Holmes, kortikal lezyonlu hastaların klinik muayenelerine
dayanılarak, retinadaki fotoreseptörlerin uzaysal birlikteliğinin
stiate kortekstede korunduğu sonucuna vardı. Bu klinik gözlem,
1941de Wade Marshall ve Samuel Tablot tarafından deneysel olarak
doğrulandı. Araştırmacılar, striat korteksin tam bir
retinopatik haritayı içerdiğini gösterdiler.
Daha sonra Johnn Allman, John Koas ve
Semir Zeki, görsel kapasitesi insana benzeyen maymunda, striat korteksin dışındaki
alanlarda retinanın pek çok temsilini tanımladılar. Son
yıllarda David Von Essen ve ark. Striat dışındaki alanlarda
retinanın en azından 32 temsilini gösteren (25-9) Makak maymununda neokorteksin
%50sinin üzerinde kısmının görsel bilginin işlemlenmesine
ayrıldığı görülmüştür (%11 somatoduysal, % 3
işitme korteksi). Görme ile
ilgili bu kortikal alanlar boyut olarak birbirlerinden çok farklıdır.
55-1100 mm2 arasında değişir.
Anatomik olarak pek çok alanın
tanımlanmasından sonraZeki striat dışı alanların
bir kaçında tek hücre aktivitesini araştırmaya
başladı. Zeki, yanıtın özelliklerinin alanlar arasında
değiştiğini buldu. Orta temporal alandaki nöronların
hareketin yönüne duyarlı fakat şekil ve renk için pek seçici
olmadığını gördü.
Tüm bu gözlemlere dayanarak, Zeki, her
striat dışı alanın görsel bilginin, renk, şekil,
hareket gibi farklı özelliklerinin işlemlenmesi için
özelleşmiş olabileceğini iddia etmiştir. 28. Konuda da
görüleceği gibi farklı çalışmalarda bu ve diğer striat
dışı görme alanlarının farklı özelliklerle
ilişkili olduğu konfirme edilmiştir.
Farklı
kortikal alanlar, hareket, derinlik, şekil ve rem işlemlemelerine
farklı katkılar yaparlar.
20. konuda da gördüğümüz gibi parietal korteksi
lezyonlu insanlarda görsel orientasyon bozulur. Striat korteksteki bir hasardan kaynaklana bilecek kör nokta yada
skotomu olmayan pariyetal lezyonlu kişiler karşı taraf görme
alanında bulunan nesneleri ihmal ederler.temporal korteksi lezyonlu
hastalarda ise sıklıkla şekillerin ayırt edilmesinde güçlük
ve yüz tanıyamamada dahil şekillere ait görsel hafızada
zayıflık görülür. Bu klinik gözlemler nörologların parietal
korteksin, spayal temsil için özelleştiğini bunun yanısıra
temporal korteksin objeleri tanıma için özelleştiğini iddia
etmelerini sağlamıştır.
Parietal korteksin spasyal
fonksiyonları, temporal korteksin ise nesne tanıma
fonksiyonları, lezonlu maymynların davranış deneylerinde
açıkça gösterilmiştir. Posterior parietal korteks
çıkarıldığında , maymunların, eliyle bir nesneye
ulaşma yetenekleri dahil görsel lokalizasyon yeteneğinin
değişitiği görülür fakat nesneleri tanıma yetenekleri
değişmez. İnferior temporal korteksi lezyonlu maymunların,
renk,patern ve şekillerin
birbirlerinden ayırtedilmesini gerektirdiğinden nesneleri
tanımayetenekleri bozulur fakat spasyal konum yeteneği etkilenmez.
Posterior parietal ve inferior
temporal kortekslerin farklı fonksiyonları ile ilgili daha ileri
kanıtlar PET çalışmaları ile ölçülen kan akımı
değişikliklerinden saptanmıştır. Yapılan bir
çalışmada noktasal bir ışığın lokalizasyonu
ile yüzlerin karşılaştırılmış ve her iki
süreçtede lateral oksipital ekstra striatal alanlar önem
kazanmıştır. Yerleşim deneylerinde parietal kortekste bir
alan aktifken , tanıma deneylerinde oksipito temporal bir alanın
aktif olduğu görülmüştür (25-10). Benzer olarak, deneklerden hareket
eden barların şekil ve renk
yada hızlarına dikkat etmeleri söylendiğinde, hıza dikkat
edildiğinde parietal kortekste şekil ve renge dikkat
edilidiğinde ise temporal alana daha yakın alanlarda aktivasyon
gözlenir. Böylece normal insane deneklerde, görsel fonksiyonun alanlar
arsında ayrıldığına dair kanıtlar vardır
(parietal bölge spasyal olaylarla temporal alanlar ise nesnelerin
tanınması ile ilgilidir).
Görsel algının kortekste
farklı alanlarda işlendiği f,kri 19, yüzyılın
sonlarında doğmuştur, Sigmund Freud görsel bazı özellikleri
değerlendiremeyen hastaların duysal bir bozukluğu
olmadığı fakat bu görsel bilgileri kortikal olarak
değerlendiremediği sonucuna varmıştır. Freudun agnozi
(bilginin kaybı) olarak adlandırdığı bu eksiklikte
korteksteki harabiyetein bölgesine olduça özel olmalıdır. (tablo
25-1). Örneğin, görme korteksinde özel bir lezyon sonucunda bir hastada
seçici olarak derinlik algısı bozulabilir. Derinlik agonisi
olan böyle bir hasta gördüğü bir nesnenin derinliğini ve
kalınlığını tahmin etme yeteneğinide kaybeder.
Çok şişman göbekli insanlar bile hareket eden karton bir şekil
gibi algılanırlar, herşey tamamen düzdür. Benzer bir
şekilde, bilateral olarak orta temporal alanları hasarından
sonra bir hareket agnozisi oluşabilirve diğer algısal
yetenekler etkilenmeden ortaya çıkabilir.
Şekil algısının
gayet iyi olarak kaldığı, temporal korteksin localize
hasarları nedeniyle renkli görme (akromotopsia) kaybolabilir. Bu
bölgeler Pet ile saptanabilir. Bunlara ek olarak, hareketli yada hareketsiz
objeler için seçici olabilen bir şekil agnoziside vardır.
Beyinde bir yüz tanıma alanı vardır, inmeli hastalardan
bilindiği gibi özel yüzleri tanıyama ma (porsopagnosia) oluşabilir. Bu hastalar,
baktıklarının bir yüz olduğunu hatta ifade ettiği
duyguları tanıyabilir fakat yüzün kime ait olduğunu
bilemezler. Çok
yakınlarını hatta aynada kendi yüzlerini bile
tanıyamazlar. Bu kişiye ait
bilgiler kayıp değildir, sadece kişilik özellikleri ile yüz özellikleri
arasındaki bağlantı kopmuştur.hastalar kişileri
tanımak için ses gibi farklı ip uçları kullanırlar.
Hastaların bazılarında bu durum tektir. Bazılarında
ise pul kolleksiyoncularında pulu ayırtedememe, yada kuş
izleyenlerde farklı kuşları ayırt edermeme de yüz
tanıma kaybına eşlik eder.
Propagnoziaya neden olan lezyonlar,
her zaman bilateral ve hem oksipital hemde temporal lopta alt yüzeyde ve
temporal korteksteiç yüze doğru bir şekilde uzanmaktadır. Norman
Geschwind, bu bölgenin hızlı ve anlamlı yüz tanıma için
özelleşmiş nöral networkün kritik bir parçası olabileceğini
iddia etmiştir. Maymun çalışmaları bu fikri
desteklemiş ve inferior temporal korteksin normal görsel öğrenme ve algı için gerekli
olduğunu göstermiştir. İnferior temporal korteks
çıkarıldığında görsel algının diğer
temel fonksiyonlarında bir bozulma olmaksızın, şekil ve
paternlerin görsel tanınması başarılamaz.
Bu görsel agnoziler saf formda çok
nadir olarak oluşurlar. Kombine bozukluklar hiç
şaşırtıcı değildir çünküdamarsal bir olay yada
tümörün çok kısıtlı bir bölgede kalması beklenemez. Oysa
hayvanlarda lezyon çalışmaları ile bunları oluşturmak
mümkündür.
Tip |
Bozukluk |
Olası
lezyon alanı |
Şekil ve patern agnozisi
|
|
|
Nesne
agnozisi |
Gerçek
nesnelerin tanınması, kullanılması ve isimlendirilmesi |
Solda
18, 20, 21. alanlar ve korpus kallosum |
Çizim
agonisi |
Çizilen
nesnelerin tanınaması |
Sağda
18, 20, 21. alanlar |
prosopagnosia |
Yüzlerin
tanınaması |
Ikitaraflı
20, 21. alanlar |
Renk agonisi
|
|
|
Renk
agonisi |
Nesnelerle
renklerin ilşkilendirilmesi |
Sağda
18. alan |
Renk
kuralsızlığı |
Renkleri
isimlendirememe |
Konuşma
zonu yada 18, 37. alanlardan bağlantılar |
Akromotopsia |
Renkleri
ayırt edememe |
18,
37. alanlar |
Derinlik ve hareket agnozisi
|
|
|
Viziospasyal
agnozi |
Steroskopik
görme |
Sağda
18, 37. alanlar |
Hareket
agnozisi |
Nesnelerin
hareketini ayırt etmek |
Iki
taraflı medial temporal alan |
Parallel
yollar retinadan parietal ve temporal kortikal alanlara bilgileri
taşır.
Ekstrastriatal
lanlar farklı fonksiyonları yürütür, retinadan farklı bilgiler
alıyor olabilir mi? Leslie Ungerleider ve Mortimer Mishkin bu soru ve
tartışmaya dayanarak, ekstra striatal görsel alanların 2 pathway
ile organize olduğunu hem anatomic hemde fonksiyonel kanıtlara
dayandırdılar. Dorsal yol V1den orta temporal alan dahil posterior
parietal kortekse, ventral yol V1den V4 bölgesi dahil inferior temporal
kortekse uzanır.(25-11). Bu yolları hedefleyen lezyonların
sonucunda oluşan bozuklukların doğası nedeni ile araştırıcılar
posterior parietal yolun lokalizasyon ile ilgili ve inferior temporal yolun ise
objeyi tanımladığını iddia ettiler.
Görsel imaj ile ilgili farklı
bilgiler nasıl oluyorda bu yollara ulaşıyor. 26 ve 27. konularda
öğrendiğimiz gibi görsel bilgi retinadan kortekse en azından 2
yol ile taşınır (P ve M yolları). Myolları retinadaki
büyük hücrelerden P yolları ise küçük ganglion hücrelerinden başlar.
M hücrelerinin aksonları genikulat nükleustamagnosellüler tabakda, P
hücrelerinin aksonları ise parvosellüler tabakada sonlanırlar. Görme
korteksinede ayrı olarak ulaşırlar. M yolu 4Caya P
yolu ise 4Cbya ulaşır.
V1 ve V2 kendi içinde önemli iki alt
bölüme ayrılır, Blob(leke) ve stripe (çizgi) lerin her ikiside
mitakondrial bir enzim olan stikrom oksidaz nedeniyle yoğun olarak
boyanırlar. V1de 0,2 mm çapında leke, damla tarzında bloblar
seçilir. V2de kalın ve ince koyu
stripler oluşmuştur. Bunların fonksiyonları 28ve 29,
konularda anlatılacaktır.
P yolu V1in yüzeyel alanlarında
hem bloblara hemde interbloblara (ara bölgeler) ulaşır. Blob
bölgesinden yol V2nin ince stripe bölgesine giderken interblob alanlardan
gelen yollar ise interstripelere ulaşırlar. V2nin hem stripe hemde
interspriteleriV4te sonlanarak alt temporal kortekse ulaşan ventral yolu
oluştururlar. M yoluda şekil ve rengin algılanması ile
ilgili olan ventral yola katkıda bulunurlar. Ventral yolgörüntünün çizgi
gibi hatlarına , kenarlarına sınırlarına
duyarlıdır ve ne görüldüğünle
ilişkili yoldur. Bu yüzdende inferior temporal lop hasarlarında yüz
gibi kompleks nesneleri tanıma bozulur.
M
yolu dorsal
yol ile
LGN V1 V2nin orta temporalden
magnosellüler
tabaka kalın stripeleri posterior parietale
V5te
denen orta temporal alan, hareket ve derinlik ile ilgilidir ve posterior
parietal korteksteki alanlar ise visüospasyal fonksiyon ile ilgilidir. Bu
sistemdeki nöronlar renge göreceli olarak duyarsızdır ve hareketsiz
objelerin incelenmesinde zayıftır. Dorsal yol nesnenin ne
olduğundan çok nerede olduğu ile ilgileniyor gibi görünmektedir. Bu
kortikal yolun lezyonları, hareket algılanmasında ve hareket
eden nesnelere doğru oluşan göz hareketlerinde seçici bozukluk ile
sonuçlanır. Dorsal nerede yolu ve ventral ne yolu, prefrontal korteksin
farklı bölgelerinde sonlanmak üzere rostrale dogru giderler. Prefrontal
korteksin farklı bölgeleri görsel spasyal çalışan bellek ve
nesne tanıma çalışan belleği olarak
özelleşmiştir.
Böylece görsel sistem retinadan
parietal ve temporal loplara kadar uzanan iyi tanımlanmış
yollarla organize olmuştur. Her yolda, görünen nesnelerin zamana
bağlı olarak sıralı organizasyonu hiyerarşik
işlemleme olarak bilinir.
Görsel
dikkat, ayrı görsel yollar arasında koordinasyonu fasilite edebilir.
Mor kare bir kutu
gördüğümüzde biz renk ile ilgili
algıyı, şekille ve boyutların derinliği ile kombine
ederiz. Morla, yuvarlak bir kutu, bir
şapka yada bir palto eşit ve iyi kombine edilebilir. Açıkça, olası kombinasyonlar
tahmin edilemeyecek kadar çoktur.
Herhangi bir anda, görme alanındaki özelliklerin spesifik
kombinasyonlarının bir birleşmesi oluşur. Sonuç olarak,
bilgilerin bağımsız olarak işlendiği farklı
bölgelerdeki farklı hücre topluluklarının anlık
birliğinin bir mekanizmasıda olmalıdır. Bağlanma
mekanizması olarak adlandırılan bu durum henüz
tanımlanmamıştır.
Anne Treisman ve ark. Ve Bela Julesz
birbirlerinden bağımsız olarak bu birliğin
oluşması için görme alanında dikkatin toplanması
gerektiğini göstermişerdir. Gelstalt psikologlarının
Görme alanında bir nesnede dikkat nasıl toplanır? sorusunu düşündüren problemleri
anlamaya çalışmaya başladılar. Nesnenin hangi özellikleri
onun ardalandan çıkmasını sağlar?
Treisman ve Julesz, göze çarpan
sınırlar yapan çizgilerin yerleşimi, renk ve parlaklık gibi
bazı ayırt edici özellikleri buldular. Şekil 25-13-Ada L
şeklinde işaretlerden oluşan bir alanın içine X ile
işaretlenmiş bir alan daha yerleştirilmiştir. Bu alan
şöyle bir göz atma ile görülebilir. Aynı şekilde aslında T
ile işaretlenmiş bir başka alan daha vardır. Fakat
dikkatlice bakılmadıkça ayırt edilemez. Çünkü L harfi ile X harfinin
yapıları çok farklıdır oysa T harfi ile kısmi olarak
farklıdır. (B)
Treisman ve Julesz, Bu gözlemde 2
farklı sürecin olduğunu iddia ettiler. Dikkat öncesi süreç:
nesnenin saptanması ile ilgilidir. Bu süreçte nesnenin global özellikleri,
şekil ve zemin arasındaki farkları hızla gözden geçirilir.
Bu noktada basit bir özellkte değişiklik bir sınır yada
kontur olarak görülebilir. Fakat özelliklerin birleşmesindeki
karmaşık farklılıklar saptanamz. Şekil 25-14Bde hem
zeminden hemde şekillerden ayırtedilmesi gerekmektedir. Bu yüzden
saptanması daha uzun sürer.
Başlangıçtaki grubun elemanları dikkat süreci ile
izlenir.
Dikkat öncesi oluşan paralel
işelmlemeye zıt olarak dikkat sisteminde işlem seridir. Bu
dikkat sistemi görüntüdeki elemanların bireysel olarak
bağımsız tanınabildiği seçilmiş,
yukarıdan-aşağıya işlemlemedir.
Treisman farklı özelliklerin
farklı beyin bölgelerinde farklı özellik haritalarında
kodlandığını öne sürdü. Treisman, bağlanma problemini
çözmek için görüntüdeki özelliklerin birleştirilip
kodlandığı bir master harita olabileceğini varsaydı.
(25-15) Bu master harita özelliklerden gelen detayları kombine eder.
Treisman dikati özellikleri bir araya bağlayan bir yapışkan olarak
tarif etti. Bağlanma probleminin diğer olası çözümleri 28.
konudadır.
Michael Posner ve ark. Dikkatin sadece
amaca yönelmiş,bir biçimde değil, aynı zamanda uzaysal
yerleşimede bağlı olabileceğini buldular. Posner,
seçilmiş görsel işlemlemenin ilgi çeken nesne yada yerlerin görme
alanının bir bölgesinden diğerine hareket etmesiyle
oluştuğunu düşündü. Diğer bir bakış
açısıda dikkatin görsel
sistemin tüm basamaklarında sınırlı görsel
işlemlemenin basitçe yarışmasıyla oluştuğudur.
Görsel sistemde
dikkat nasıl başarıldı? Treisman dikkatin noktasal bir
ışıkla oluştuğunu söyler. Bu
ışığı ne açmış olabilir? 20. konudaki
bazı kanıtlar belki uygun olabilir.
Dikkat ve bilinçli farkındalığın
nöral mekanizmaları algıda ve gerçekten tüm nörobiyolojide
çözülmemiş büyük bir problemdir.
Görsel dikkatin analizi bilinçli farkındalık
hakkında önemli ip uçları sağlayabilir.
Seçici dikkat ilk defa 1890da William James
tanımlamıştır. Stream of the thought adlı
kitabında şöyle yazmıştır.
Zihnin anında oluşan olasılıkların her sahnesinde olduğunu görürüz. Bilinç, bazı şeylerin karşılaştırılmasında, dikkati güçlendiren yada azaltan ajanlar tarafından, ,bazılarının seçilmesinden ve kalanın bastırılmasından oluşur. Yüksek yada çok yükseltilmiş zihinsel ürünler yararlılık yada kütlelerine göre seçilmiş verilerden süzülürler. Zihin, bir bakıma, bir heykeltraşın bir taş blok üzerindeki çalışması gibi aldığı çok fazla veri üzerinde çalışır.
Bir noktaya odaklandığımız zaman,
bedenimize ait çevre reseptörlerden aldığımız duysal
bilginin çoğu, zemin olarak sayılır, azaltılır ve süzülür.
Buna rağmen görsel sistem bilginin eş zamanlı olarak
işlemlendiği çok sayıda paralel yol içerir. Seçici dikkat
beyindeki yüksek işlemleme merkezlerine ulaşacak bilginin
miktarını sınırlayıcı olarak hareket eder.
Şekil ve zemini eş zamanlı görebildiğimiz için seçici
dikkat hem bazı özellikleri süzer, hemde algımızı
diğerlerinden keskinleştirir. Yani kazanan tüm stratejiyi alır,
Bazı stimuluslar bilinç dışı bırakılırken
diğerleri uyanık olarak algılanır.
Görsel dikkatin açıklanması, bilincin özel bir mekanizmasının
kesinleşmesine neden olduğunu düşünmek çok çekicidir.zihinsel
süreçlerin temel önemine rağmen bilincin problemiindirgeyici bir
yaklaşım ile açıklanmaktan çok uzak olmasıdır. Burada
ve sonraki konuda gösterildiği gibi bilincin herhangi bir parçasına
biyolojik bakış açısı, kendinin farkında olma, niyet
irade gibi kompleks parçaların çoğununan azından parça parça
anlaşılmasını sağlayacak gibi görünmektedir. Eğer
bilincin altında yatan alışılmış bir dizi nöral
mekanizma varsa görsel dikkat çalışmaları, kendini
anlamanın yeni bir seviyesini verecek bri yola kaymamızı
sağlayabilecektir.
David Mar, Görmenin komputasyonal görevleri
üzerine yazılmışönemli kitabına şu soru ile
başlar:
Görmenin anlamı nedir? Onun cevabı: görme, her neresi ise mevcut
görsel dünyanın görüntülerinin keşfedilmiş
işlemlemeleridir.
Beynin görsel sistemi ile ilgili şu
anda ne biliyorsak, pek çok kortakal alana dağıtılmış
işelemlemelerin
gördüğü işle birliktedir. Hem klinik çalışmalar hemde
hayvan deneyleri, her alanın, derinlik, şekil, hareket yada renk gibi
görmenin özel bir yönünden sorumlu olduğu sonucuna
varmıştır.
Son zamanlarda, bu özelliklerin seri
değilde paralel bir şekilde işlemlendiği
açıklanmıştır.
Retinadan
kaynaklanan 2 yol (P ve M), posterior parietal ve inferior temporal kortekse
kadar uzanan 2 kortikal işlemleme yolunda devam eder. İnferior
temporal yol, ne gördüğümü saptamakla daha çok ilgilidir, Posterior
parietal yol ise daha çok nerede gördüğümüz ile
ilişkilidir.
Bu paralel yolların keşfi,
görsel algı çalışmaları için yeni bir problem
oluşturmaktadır. Seri yollarda bütünleştirme bilginin bir
alandan diğerine aktarılması ile ilerleyen bir biçimde
sağlanır. Her birinin özel bir fonksiyonu olan paralel bir sistemde,
sadece katılımcı bir şekilde başarılabilir.
Görsel sistemde bu etkileşim
nerede ve neşekilde olur? Beynin görmesinde Semir Zeki bunu
şöyle özetlemiştir.
Ilk bakışta,
bütünleştirme problemi oldukça basit gibi görünmektedir. Mantılı
olarak düşünüldüğünde özelleşmişgörsel alanlardan gelen tüm
bilgilerin bir araya gelerek işlemlerinin sonuçlarını tek bir
master kortikal alana bildirmeleri yeterlidir. Bu master alan bize son
görüntüyü yada son düşünceyi sağlamak üzere, bu bölünmüş
kaynaklardan gelen tüm bilgileri sentezleyecektir. Fakat beyin kendi mantığına sahiptir.... Eğer
tüm görsel alanlar, tek bir master kortikal alan bilgi gönderseler, bu tek alan
kime yada neye bu bilgileri aktarır?
Daha görsel düşündüğümüzde,
master alanın sağladığı görüntüye bakan beynin hangi
parçasıdır? Bu problem sadece görsel algı için değildir.
Koku ve işitme içinde aynı soru gündemdedir. Bu aslında Büyük
sentez dizaynının dayandığı noktadır.
İşte burada önemli anotomik bir gerçekle karşı
karşıya geliriz: ne görsel sistemde nede diğer sistemlerde, tüm diğer kortikal lanların
bilgilerini gönderdiği tek bir alan yoktur. Özetle, korteks, görel hayalin bütünleştirilip
oluşturulmasında farklı stratejiler kullanıyor olabilir.
Hem yollar içi hemde yollar
arasında, üst alt seviyelerdeki resiprokal bağlantılar da dahil
hemen tüm kortikal seviyelerde, görsel yollar arasında yoğun
bağlantılar vardır. Son basamağa kadar
tartışılacak bir durum yoktur. Büyük senteze karşı
tartışmalar vardır. Bu sentezin yollar içinde ve arasında
yapıldığına dair tartışmalar vardır. Algısal
bütünleştirme çok basamaklı bir süreç olabilecek gibi görünmektedir.
Görsel sistemle bağlantılar yapan ve perefrontal korteks, claustrum,
pulvinar gibi görsel dikkati etkilediği bilinen diğer beyin
merkezleri, birlikte algıda görsel akımların korelasyonunun
sağlayan dikkat mekanizmasına izin verir.
Biz burada nasıl gördüğümüz
üzerine odaklanıyoruz. Açıktırki, görme sadece dış
ortam hakkında bilgi kazanmakta değil aynı zamanda vücut
hareketlerimize rehberlikte yapmakta önemlidir. Hareket ve uzaysal birlikteliklerle
özellikle ilgili olan magnosellüler yol ve posterior parietal yol da görsel
işlemleme, hareketin kontrolü için temeldir. Çok basit bir hareket bile
görsel uyaranların karmaşık analizlerini, gerektirir. bu
kitapta, motor sistem görüşülürken,
hareketin görsel rehberliğine yeniden döneceğiz.