RENKLİ
GÖRME
Peter Lennie
Renk görme deneyimlerimizi zenginleştirir ve
objeleri tanımamıza olanak sağlar.
Renkli ve siyah beyaz görüntüyü
karşılaştırarak bunu anlayabiliriz
Şekil 29-1 Renkli görme görsel algımızı zenginleştirir fakat spasyal detaylar için tek başına zayıf bir detektördür.
A. Normal bir renkli görüntü renk ve parlaklık
dereceleri ile ilgili bilgi içerir.
B. Renksiz görüntü farklı parlaklık derecelerini
içerir ve spektral duyarlılığa bağlı olarak
yansıyan ışık enerjisinin yoğunluğuna göre
oluşturulur. Spasyal detaylar kolayca farkedilir.
C. Saf bir renkli görüntü parlaklık çeşitleri ile
ilgili bilgi içermez sadece renk ve satürasyon ile bilgi içerir. Spasyal
detayların ayırt edilmesi zordur.
Siyah-beyaz bir görüntüde detaylar
ışık-karanlık farkı ile temsil edilir. Detaylar
farkedilir fakat renkli görüntünün yapı ve zenginliği bulunmaz.
Sadece renkli görüntüde de objelerin anlaşılabilmesi zordur. Renk
ayırımı için parlaklık farklılıklarının
da bilgisi gereklidir ve renk değişikliklerinin
algılanmasında çevre koşullarının da önemi
vardır.
Renk göze ulaşan
ışığın spektral bileşimine bağlı olan
subjektif bir deneyimdir. İnsan gözünün görebildiği
ışık, 400-700 nm dalga boyları arasındaki küçük bir
elektromanyetik alandadır (ortadaki dalga boylarına daha
duyarlı). Tek bir dalga boyunun ışığı
karekteristik bir renge sahiptir, farklı dalga boylarındaki
ışığın karışımı zengin bir renk
aralığı yaratır. Örneğin mor renk kısa ve uzun
dalga boyundaki ışık karışımından, beyaz tüm
dalga boylarının karışımından oluşur.
Şekil 29-2 Görülebilir alan Elektromanyetik
alanın küçük bir bölümü, 400-700 nm arası dalga boyları
arasındadır. Farklı dalga boyundaki ışıklar
karekteristik renklere sahiptir. Yakın dalga boylarından gelen
ışık monokromatik olarak adlandırılır.
Fakat bir objenin rengi retinal görüntüsündeki
ışığın spektral bileşimine bağlı
değildir. Koşullar ve çevre önemlidir; objenin görünümü arka
planın spektral bileşimine bağlı olarak değişebilir.
Veya yansıyan ışık farklılıklarına
rağmen aynı kalabilir (limon, güneş
ışığı, tungsten lamba veya florosan lamba altında
sarı görünür).
Şekil 29-3 Koşullar rengin
görünüşünü etkiler. İki bölümdeki çapraz işareti aynı
renkte. Algılanan renk zemin rengine göre değişir
(tamamlayıcısı gibi).
Bu bölümde, ışık yüzeylerden
nasıl yansır, görme sistemi 3 farklı koni sistemini kullanarak
ışığın spektral bileşimini nasıl analiz
eder, ve sinir sistemi bu görüntü bilgilerini nasıl işler, bunlar
tartışılacaktır.
Gördüğümüz rengin çoğu nesnelerin
yüzeyinden yansıyan ışıktır. Yüzeyler
ışığı farklı yollarla yansıtır,
örneğin bir elmanın parlak yüzeyi farklı bir kırmızı
veya yeşil renk veren pigment içerir. Aynı zamanda üzerine düşen
ışığa bağlı olarak parlak bir ışık
yansıması (highlight) gösterir. Bu ayna gibi yansımalar yüzeyin
düzgünlüğüne bağlıdır, bazı nesneler için
karekteristiktir (pigment rengi daha belirleyicidir).
Yüzeyler farklı spektral bileşimde
ışık yansıtabilir. Bu özellikler reflektans fonksiyonu
olarak adlandırılır.
Reflektansın 1 olması düşen tüm
ışığın yansıması anlamına gelir.
Sentetik pigmentler daha karmaşık
yapı içerirken doğal yüzeylerin pigmentleri görme alanı boyunca
yavaş değişen bir reflektans fonksiyonuna sahiptir.
A. Çiçeklerin ref.fonk.
B. İnsan derisinin ref. fonk.
C. Yeşil boya ref.fonk.
Reflektans fonksiyonu stabildir ve ayırt edici
bir özelliktir; yüzeye düşen ışığın
yoğunluğuna veya spektral bileşenine göre değişmez.
Nesnenin fiziksel bir imzasıdır.
Renkli Görme Farklı Spektral
Duyarlılığı olan En Az İki Tip Fotoreseptör Gerektirir
Renkli görme koni fotoreseptörlerine
bağlıdır. Her bir koni retinal, fotosensitif pigment içerir
(Basillerde opsin proteini ve ışığa duyarlı 11-sis
retinal bileşiğinden oluşan rodopsin ).
Eğer tek bir tip koniye sahip olsaydık
renk deneyimimiz olmazdı. Renkli görme farklı spektral
duyarlılıkları olan en az iki tip fotoreseptör gerektirir.
Her dalga boyunda iki farklı sinyal
oluşturulur (Dikormatik sistem). Beyin bu iki sinyali kıyaslayarak
farklı dalga boylarının ışıklarını
ayırt eder. Örneğin bir nesne uzun dalga boyunda ışık
yansıtıyorsa uzun ışığa duyarlı koni
sisteminin yanıtı diğer sistemden daha güçlüdür. Daha yüksek
işlem merkezlerinde nesne sarı veya kırmızı olarak
algılanır. Eğer kısa dalga boylarında
ışık yansıtıyorsa mavi olarak
algılanıcaktır. Tüm dalga boylarında eşit yansıma
yaratan objeler renksiz olarak algılanır (zeminin
parlaklğına bağlı olarak siyah, gri veya beyaz).
İnsan görme sistemi 3 koni sistemi bulundurur
(Bazıları iki koni sistemine sahip).
19. yüzyılda T. Young tarafından renkli
görmenin üç mekanizmaya dayandığı öne sürülmüştür.
Günümüzde her biri farklı fotopigment içeren 3 farklı koni ile
gerçekleştirildiğini biliyoruz. (pencere 29-1)
Pencere 29-1 Koni pigmentleri.
Her biri farklı opsin içeren 3 koni pigmenti
vardır. Tüm opsinler membranı 7 kez geçen transmembran
proteinleridir.
Bunlardan biri S konisidir; en çok görme
alanındaki kısa dalga boylarına duyarlıdır. M konisi
orta boy dalga boylarına, L konisi daha uzun dalga boyuna
duyarlıdır. Son ölçümler S pigmentlerinin 420 nm civarı, M pigmentlerinin
530 nm, L pigmentlerinin de 560 nm civarındaki dalga boylarını
absorbe ettiğini göstermiştir.
Farklı sınıf fotoreseptörler
geniş dalga boylarına duyarlıdır ve bu alanlar
çakışır (Schnapf, 1988)
Şekil 29-8 Doğal bir yüzeyin reflektans fonksiyonu birim(component) fonksiyonlarına sahiptir.
A. Üç birim fonksiyonu, doğal yüzeylerin reflektans
fonksiyonları uygun oranlarda
karıştırıldığında üç değerlikli bir
tanım oluşur. Parlaklık, kırmızı-yeşil ve
sarı-mavi varyasyonlar.(Cohen 1964, Maloney 1986)
B. Elmanın yüzey reflektansı işaretli
noktadan ölçülmüştür.
C. Elmanın gerçek yüzey reflektans fonksiyonu , A daki
üç komponent uygn oranda birleştirilerek elde edilebilir.
Görme
sistemi birkaç duyarlı (iki veya üç) mekanizma ve spektral analiz
sayesinde bu işi başarıyor. İnsan görme sistemi farklı
doğal yüzeylerden yansıyan ışıkları
başarılı şekilde algılayabilir, bu üç değerlikli
temsil sistemi yapay olarak oluşturulan yüzeylerin
yansımalarını da çözebilir. Renkli televizyonda da böyle, tübün
yüzeyindeki üç fosfor sistemi farklı yoğunluklarda uyarılarak
çok geniş bir renk skalası elde edilmiş oluyor.
Şekil 29.9 3 primer
ışığı değişik oranlarda
karşılaştırarak geniş bir renk aralığı
sentezlenebilir. Aydınlıktan karanlığa değişen tonlarda
kırmızı, yeşil ve mavinin karışımı
Bu üç tip koniden gelen bilgi, her bir koni kendi
farklı nöral yoluna bağlandığı halde verimli bir
şekilde iletilmez. Örneğin L ve M konilerinin spektral
duyarlılığı benzerdir , doğal yüzeylerden gelen
ışığı absorbe ettiklerinde uyumlu (korele) sinyal
oluştururlar. Bu sinyallerle S konilerinin sinyalleri araındaki
korelasyon daha az fakat önemlidir.
Görme yolunda bilgi değişimi koni
sinyallerinin birbirinden ayrılmasıyla daha verimli hale getirilir.
En kolay yolu sinyaller arası farklılığı iletmektir
(En iyi değişim üç yolun sinyalleri arasındaki korelasyonu
değiştirerek başarılır).
Göze gelen ışığın spektral
bileşimi ve koni fotoreseptörlerinin spektral
duyarlılığı verildiğinde en iyi değişim
aşağıdaki gibidir:
Üç sınıf konilerin toplamı (L+M+S)
L ve M sinyalleri arasındaki
farklılık (L-M)
S sinyalleri ile L,M sinyal bileşiminin farklılığı (S-LM)
Transformasyon farklılığı
mekanizması çok önemlidir; koni sinyallerinin değişimi algı
tartışmaları sırasında kuşkuyla
karşılanmış son zamanlarda deneysel olarak
gösterilmiştir.
B. Kırmızı-yeşil mekanizması
spektral duyarlılığı L konisi sinyallerinden M konisinin
çıkarılması ile elde edilir. S konilerinin de katkısı
vardır.
C. Sarı-mavi mekanizma spektral
duyarlılığı S koni sinyallerinden L ve M koni sinyallerinin
çıkarılması ile elde edilir.
19. yüzyıl başında ilk kez E. Hering
kırmızı,sarı, yeşil ve mavi rengin farklı
özellikleri olduğuna dikkat çekti. Diğer renkler onların
karışımı ve eşsiz(exclusive) çiftlerdi;
(kırmızı-yeşil, mavi-sarı)
kırmızımsı yeşil imkansız. Bu görüş Heringin
görmenin üç farklı zıt (opponent) mekanizma ya
dayandığı gözlemlerini önermesine yol açmıştır.
Buna göre kırmızı yeşil değişimi olan görüntüde
kırmızı ışıkla uyarılan yeşil
ışıkla inhibe edilir (veya tam tersi). Bir diğeri,
mavi-sarı üçüncüsü ise aydınlık-karanlık (akromatik)
içindir.
1950 lerde Hurvich ve Janeson koni sinyallerinin
farklı yollarda kombine edildiğine ilişkin fizyolojik
kanıtlar bulmuşlardır.
Zıt mekanizmalara ilişkin ilk kanıt
balık retinasındaki horizontal hücre kayıtlarından
gelmiştir. Bu hücreler belli dalga boylarındaki ışık
uyarısına yanıt olarak hiperpolarize olur, diğer dalga boylarındaki
ışığa karşı depolarize olurlar.Primat
retinasında Dacey ve arkadaşlarının yaptığı
kayıtlar horizontal hücrelerin farklı
davrandığını, tüm dalga boylarındaki
ışığa aynı polaritede yanıt verdiğini
göstermişlerdir. Gouras, DeValois ve Wiesel ve Hubel, l.g.n. hücrelerinin
ganglion hücrelerinin özelliklerini
yansıttığını, muhtemelen retinada erken bir evrede
gerçekleşen koni sinyallerinin değişimini
yansıttığını belirtmişlerdir. Bunlar bipolar
hücrelerde olabilir henüz fizyolojik olarak gösterilmemiştir.
Ganglion hücreleri
kırmızı-yeşil, mavi-sarı ve arkomatik özellikleri
nasıl iletir? M ve P ganglion hücreleri tüm gang hücrelerinin
yaklaşık %90 nını oluşturur. Tablo 29-1 de özellikleri
gösterilmiştir.
Şekil 29-11 Primat retinal ganglion hücrelerinin reseptif alanları iki bölgeden oluşur, bir merkez ve onun antagonistik çevresi
Organizasyon iki temel formda sunulmuştur. On merkezli bir hücrede
merkeze düşen ışık hücreyi uyarır, çevreye düşen
inhibe eder. Off merkezli hücrede merkeze düşen inhibe eder, çevreye
düşen ışık uyarır. Farklı konilerden gelen ve
sinyalleri merkez ve çevrelerinde integre eden farklı boyutta reseptif
alanlara sahip ganglion hücreleri
A. Ganglion hücresinin yaklaşık % 8
i M hücresidir. Merkez ve çevresinin spektral duyarlılıkları
biraz farklıdır, çeşitli konilerden input alır.
B. P hücreleri yaklaşık %80
oranındadır. İki tiptedir. Kırmızı-yeşil
zıt tipler sadece L ve M konilerinden sarı-mavi tipleri üç
sınıf koniden de bilgi alır.
Ganglion hücreleri ve buradan l.g.n. a ulaşan nöronlardan
yapılan kayıtlarda M ve P hücrelerinin kromatik özellikleri
belirlenmiştir. M hücreleri basit antagonistik merkez-çevre
organizasyonuna sahiptir, bazılar on bazıları off merkezli, her
ikisinde de merkez ve çevre özellikleri benzerdir. Renk bilgisi P hücre sistemi
ile taşınır.
P hücreleri iki tiptedir: L ve M konilerinden
zıt sinyaller alan nöronlar ve S konilerinden L ve M kombinasyonuna
zıt sinyaller alan nöronlar. İki tip hücrenin k-y ve m-s
kanalları vardır M hücreleri ise akromatik sinyalleri iletir.
Görsel bilginin çoğu renklerden daha çok aydınlık farklılığı ile ilgilidir. Görsel sistem kapasitesi daha çok aydınlık farklılığının analiz edilmesine ayrılmıştır.
M hücreleri yaygın bir dağılım
gösterir, hareketin algılanmasında önemlidir, aydınlık
farklılığına ilişkin detaylarla ilgili bilgi
taşıyamaz . P hücreleri fovea çevresinde daha yoğun bulunur,
görüntü ile ilgili detayları temsil eder. Renk hakkında
taşıdığı bilgi daha fazladır yine de P hücre res.
alanlarının spasyal organizasyonu, karmaşık bir sinyaldeki
parlaklık ve renk bilgisinin taşınmasına olanak verir.
P hücre res alanına düşen
ışık hem merkez hem de çevresini uyardığında
hücre renk değişimlerine iyi yanıt verir (bazı renkler
uyarırken diğerleri inhibe ediyor). Işık küçük ve
sınırlı şekilde merkeze düştüğünde veya çevre
ortalama ışığını değiştirmeyecek
şekilde tüm res. alana dağıldığında res. alanın sadece merkezi uyarı
yaratır. Çünkü bu sinyal tek bir koniden kaynaklanır, hücre
geniş bir dalga boyundaki aralığa yanıt verir, renk zıtlığı
kaybolur. Yani P hücresi parlaklık değişimlerine ve
ayrıntılı bir görüntdeki renk değişimlerine yanıt
verir.
P hücrelerinin tümü
ışığın(lightness) spasyal değişimlerinin
kodlanmasına katkıda bulunmaz. Kornea ve lens tüm dalga
boylarından gelen
ışığı retina üzerinde aynı düzleme
düşüremez. Bu kromatik aberasyon tüm dalga boylarına aynı
anda odaklaşmayı engeller. Bulanık gelen dalga
boylarındansa keskin gelen orta ve uzun dalga boylarını tercih
eder.
Bilgilerini sadece L ve M konilerinden alan P hücreleri
hem renk hem de aydınlık sinyallerini taşırlar. Bilgi
iletilirken dalga boyu ve yoğunluktaki farklılıkları koni
hücresi ve P hücresi bulanıklaştırır. Bu belirsizlik
kortekste çözümlenir.
Fizyolojik gözlemler renk bilgisinin kortekste
retina ve l.g.n. da olduğundan daha karmaşık bir şekilde
gerçekleştiğini göstermiştir.
Renkli görme için üç second stage
mekanizması görüşü yaygın kabul görse de bazı bulgular
görme yolunun yüksek düzeylerinde kendi renk ve ışık
parçasına seçici olarak duyarlı olan bazı mekanizmalar
olduğunu göstermektedir. En güçlü kanıt psikofiziksel deneylerde
ortaya çıkmıştır; uzun süre benzer ve birbirini tamamlayan
renklerin görüntüsü bu renklere duyarlılığı azaltır.
Bu bize üç taneden daha çok yüksek düzeyde mekanizma olduğunu
gösterir.
Renk bir nesnenin şekil, hareket gibi
diğer özelliklerinden izole edilemez. Nesnenin spasyal özelliklerinin
rengini nasıl etkilediği henüz pek bilinmiyor. Fakat P hücre
davranışlarının korteksteki mekanizmalarda etkili
olduğu düşünülüyor.
P hücreleri l.g.n.dan 4Cb ve 4A tabakalarına uzanır. Bu nöronların çoğu akromatik
uyarıya daha iyi yanıt verir. 4Cb daki bazı hücrelerse P hücreleri ile benzer reseptif alanlara
sahiptir yani tüm res. alanı kaplayan bir ışığın
renk değişimlerine en iyi yanıt verir. İyi veya kabaca
tanımlanmış uyarılardaki parlaklık
değişikliklerine daha duyarsızdırlar. 4A tabakası da
az oranda renk zıtlığı na sahip reseptif alanları olan
hücreler içerir.
Korteksin girdileri alan tabakasında,
l.g.n.dan gelen ve kromatik özellikleri görsel uyaranın spasyal biçimine
bağlı olmayan sinyallerin değişimi önemlidir.
Striat korteksin üst tabakalarında bulunan ve
4. tabaka hücrelerine projekte olan nöronlar yüksek merkezler için temel
çıkışı oluştururlar.
Bu hücrelerin reseptif alanları daha ince
ayrımlanmıştır. Çoğu basit ve karmaşık
hücreler akromatik uyarana yanıt verir. Bazı hücreler de kendi
reseptif alan özelliklerine uygun uyarılarda renk değişimlerine
yanıt verirler. Bazı hücrelerin renk değişimlerine
yanıtı basit, bazılarının daha karmaşıktır.
Yuvarlak şekilde organize olmuş hücreler de vardır. Belli renkler
santral bölgesini uyarırken bazıları inhibe eder. Çevre daha
geniştir ve merkeze gelen yanıtı azaltır. Bu nöronlar double-opponent
hücre olarak adlandırılır.
Primer görme korteksindeki hücreler l.g.n. daki P
hücrelerinin komşu alanlarındaki kırmızı-yeşil,
mavi-sarı grupları gibi farklı sınıflara
ayrılmaz. Fakat özel aydınlık kombinasyonlarına ve renk
kontrastlarına yanıt verirler.
Beynin taşıdığı renk
bilgisi primer görme korteksinde değiştirilir. Renk görüntünün
özelliklerinden biridir ve diğer bilgilerle birlikte kodlanır.
Bununla beraber renk zıtlığı olan hücreler muhtemelen
striat korteks çevresindedir. Renk damlaları olarak adlandırılan
bölgelerde çok yoğun olarak bulunurlar. Damla bölgelerinin yüksek
merkezlere özgün projeksiyonları vardır.
V2 primer korteks çıktılarının
temel hedefidir. Sitokrom oksidaz ile boyanarak gösterildiğinde V2 deki
çizgili yapıların bazıları incedir ve bir kısmı
korteksteki damla bölgelerinden input alır, İnce çizgili alanlar da
V4 alanına projekte olurlar. V4 bölgesinin renk için seçici özellikte olan
birçok hücre içerdiği Semir Zeki tarafından gösterilmiştir. Zeki
nin gözlemlerinin sonucu V4 bölgesinin renklerin temsil ve analiz
edilmesinde temel bir rol oynadığı anlaşılmıştır.
28. bölümde de
tartışıldığı gibi Zeki, V4 ve MT de
farklı görme alanlarının renk, hareket, derinlik gibi
farklı özelliklerini analiz etmek üzere özelleştiğini
göstermiştir.V1 deki zıt renk nöronları renk damlalarıyla
ilişkilidir, bu bize renk analizi için özel bir yol olduğunu
kanıtlar.
Sonuç olarak nesnelerin kromatik özellikleri ile
ilgili bilgiler striat korteksten V2 ve V4 aracılığıyla
temporal loba uzanan yoldadır. Bu yollarda lezyonu olan hayvanlar, lokalize
beyin hasarlı insanla (stroke sonrası) yapılan
çalışmalar nesnenin diğer özellikleriyle birlikte renkli
görünmesinin de bozulduğunu göstermektedir.
Primer görme korteksini temporal loba bağlayan
yoldaki nöronlardan yapılan kayıtlar kromatik özelliklerinin primer
kortekstekine benzer olduğunu göstermiştir. V4 nöronlarının
incelenmesinde reseptif alana düşen renkli uyarıya yanıtın,
reseptif alanı geniş biçimde çevreleyen alana düşen
ışığın renginden etkilendiği
bulunmuştur. V4 ün renk-kontrast fenomeni şekil 29-3 de
gösterilmişti.
Çoğu insan aslında yoğunluk
değişimlerine bağlı olarak renkteki
değişimleri fark etme
yeteneğinden yoksundur (renk körüdür) ama bazılarının
renkli görmesi ciddi şekilde bozulmuştur. Çoğu konjenitaldir ve
iyi tanımlanmıştır, bazıları da görme yolundaki
hastalık veya hasarlanmalardan kaynaklanır.
Konjenital anomalilerin incelenmesi renkli görme
mekanizmasının anlaşılmasına çok katkıda
bulunmuştur. 19. yüzyılda bazı insanların dikromat olduklar
farkedildi. Dikromatlarda problem, yüzey reflektans fonksiyonunun 3 yerine 2
değer ile temsil edilmesidir. Şekil 29-12 çoğu trikromatlar
tarafından görülebilen, dikromatlar tarafından farkedilemeyen renkli beneklerle tanımlanmış
numaraları bulunan Ischiara testinden bir örneği gösterir.
Fiziksel olarak
farklı iki yüzey arasındaki reflektans
fonksiyonlarını ayırt edemeyen bir trikromat veya dikromat bu
rakamları göremez.
Temelde üç tip koniden birinin kaybı söz
konusu olabilir, ama iki çeşit dikromasi üçüncüsünden daha
yaygındır. En yaygın formlar L konilerinin (protanopi) veya M
konilerinin kaybıdır (Deuteranopi). Bunlar %1 sıklıkla ve
erkeklerde görülür. S konilerini kaybı (tritanopi) ise 10000 de bir
oranında ve kadın ve erkeklerde eşit görülür, 7. kromozomda bulunan gen anomalisidir.
L ve M tipindeki konilerin çok sayıda
kaybı genelde görülmez.
Renk körlüğünün çeşitli formları
vardır, örneğin genelde erkekleri etkileyen dikromaside normal trikromatlar
tarafından ayırdedilen reflektans fonksiyonlarını
ayırdetme yeteneği bozulur. Ilımlı bozukluğu bulunan
trikromatlarda koni hücreleri yüzeylerden yansıyan
ışığın üç formunu alır fakat konilerin spektral
duyarlılığı normal kromatlardan farklıdır. Bu
anormal trikromasi, farklı formlarda bulunabilir, koni pigmentleri
farklı bir spektral duyarlılığa sahip pigmentlerle yer
değiştirmiştir. Bu L ve M konilerinde görülebilir protanamoli
veya deuteranamoli olarak adlandırılır. %7-8 oranında
erkeklerde görülür.
L ve M konilerindeki bozuklukların bu cinse
bağlı farklılığı X kromozomunu işaret
eder.Nathans ve arkadaşları koni pigmentlerinin a.a. kodlayan genini tanımlamışlardır.
Keşifleri renkli görmeyi sağlayan genetik organizasyonla ilgili
ilginç bilgileri ortaya çıkarmıştır. L ve M pigmentlerinin
genlerinin klonlanması sonucunda çok benzer oldukları ve X
kromozomunun baş ve kuyruk kısmında
taşındığı gösterilmiştir.
Şekil 29-13 X kromonzomunda L ve M
pigmentlerinin düzenlenmesi normal ve renk körü kişilerde görülen
genlerdeki çeşitliliği açıklar. 1) Bu genler arasındaki
rekombinasyon hibrid gen oluşumuna yol açar. 2) Genin kaybı, renk körü erkekte görülen model, 3) genin
duplikasyonu
Normal renkli görmeye sahip kişiler L pigmenti
için tek bir gen, M pigmenti için 1 veya 3
gen kopyalar.
Genler arasındaki bu benzerlik genlerin
kaybında veya hibrid genlerin oluşumunda yaygın
kırmızı-yeşil defekti oluşunu açıklar. L veya M
pigment geninin yerine konması da anopi veya anamoliye yol açabilir.
Edinilmiş Bozukluklar Hastalık veya Hasar
Nedeniyledir
Retina hastalıkları renkli görmeyi
etkileyebilir. Retinitis pigmentoza, glokom gibi hastalıklarda koni
hücreleri basil (rod) hücrelerine göre daha hassastır. İlginç olarak
mavi-sarı görme daha önce bozulur. S konilerinin L ve M ye göre daha
hasara açık olduğunu gösterir. Bu hassasiyet histolojik olarak
gösterilmiştir.
Şekil 29-14 Makak retinasında konilerin görünümü, S konileri sarı ile boyanmıştır.
S konileri parlak sarı renk ile
gösterilmiştir. Aradaki çok sayıda koyu renkler L ve M konilerini
gösterir (Henüz anatomik olarak ayırdedilemiyor). Aralığı
dolduran küçük hücreler basillerdir.
Stroke sonrasında ilginç ve
şaşırtıcı olarak renkli görmede zayıflama meydana
gelir. Bazı lezyonlardan sonra renkli görme tam kaybı (akromatopsi)
tek veya en önemli bulgudur. Bu bize korteksteki bazı bölgelerin renk
bilgisinin analizi için özelleştiğini gösterir. Akromatopsili
hastalarda diğer algı bozuklukları da birlikte görülmektedir. Bununla
beraber renk işlemenin kortikal işlemesinin özel bir alanda
gerçekleştiği görüşü tartışmalıdır.