36: SPINAL REFLEXES

(Keir Pearson, James Gordon)

OMURİLİK REFLEKSLERİ

Normal hareket sırasında:

Çok çeşitli duyu reseptörleri à SSS à Amaca uygun paternde kas aktivitesi

Kas, eklem, cilt, v.b. somatik duysal veriler olmadan kaba hareketler tam doğru olmaz, ince hareketler ise hiç yapılamaz!

Charles Sherrington: Hareket düzenlenmesinde somatik girdilerin önemini ilk vurgulayanlardan à 1906: cilt ve kaslardaki reseptörlerin aktivasyonuyla ortaya çıkan stereotipik hareketler, basit refleksler, hareketin temel birimi; kompleks hareketler basit reflekslerin birleştirilmesi ile sağlanıyor

Bu görüş, 20 yy’da motor fizyolojiyiyi yönlendiriyor!

Son yıllarda duysal girdiler olmadan birçok koordine hareketin yapılabileceği fark ediliyor. (37. bölüm: farklı türlerden örnekler!)

Yine de reflekslerin motor aktiviteyi şekillendirmedeki önemli rolü yadsınamaz!

Çağdaş görüş: Refleksler, santral motor emirlerle entegre edilip adaptif hareketleri oluşturuyor.

Bu bölümde omurilik refleksleri üzerinde odaklaşarak, reflekslerin organizasyon ve fonksiyonu irdelenecek.

Omurilik reflekslerinin

Geleneksel olarak: Refleksler periferik reseptörlerin uyarılmasına verilen otomatik, stereotipik yanıtlar

Çağdaş görüş (normal davranışı da kapsayan çalışmalar sonucunda) farklı: Refleksler, yapılan işe uyum sağlamak üzere modifiye olabiliyor

Bu esneklik sayesinde refleksler santral emirlerle başlatılan karmaşık hareketlerle düzgün bir şekilde birleştirilebiliyor

Refleksler İleri Derecede Uyum Gösterebilir Ve Hareketlerimizi Amaca Uygun Biçimde Kontrol Ederler

Reflekslerde uyum (adaptabilite) örneği: Birey diz çökmüş veya ayakta iken bir kolun bilek kasları gerildiğinde à gerilen kaslar kasılır, ama aynı zamanda diğer ekstremitelerdeki kaslar da kasılarak dengenin bozulmasını önler. İlginç bir şekilde, karşı kolun dirsek ekstansörünün nasıl bir refleks yanıt vereceği, o kolun yaptığı işe bağlıdır. Eğer kol vücudu sabitlemeye çalışıyorsa (ör: masanın kenarını tutuyorsa), vücudun dengesinin bozulmasını önlemek üzere, dirsek ekstansörlerinde büyük bir eksitasyon oluşur; eğer sabit olmayan bir obje tutuluyorsa (ör: bir fincan çay),i dirsek ekstansörleri  refleks yolla inhibe edilir ve böylece objenin düşürülmesi önlenir (36-1A).

Bir diğer uyum örneği: Başparmak kaslarının gerilmesine yanıt olarak başparmak ve işaret parmaklarının fleksör kaslarının refleksleri. Eğer kişi işaret parmağının ucunu ritmik olarak başparmağının ucuna dokundurmaya çalışırken başparmağın fleksiyonu engellenirse (dirençle), her iki parmağın fleksör kaslarına kısa latanslı bir refleks yanıt ortaya çıkar. İşaret parmağındaki fleksiyon, başparmağın azalan fleksiyonunu kompanse eder, ve böylece amaçlanan hareket gerçekleştirilebilir (36-1B). Eğer sadece ritmik başparmak hareketleri yapılıyorsa, refleks yanıt sadece başparmak fleksör kaslarında ortaya çıkar.

 

Şekil 36-1 Refleks yanıtlar genellikle karmaşıktır ve yapılan işe göre değişebilir

A.     Bir kolun durumunun bozulması, eğer diğer kol vücudu dengede tutmak için bir yere tutunuyorsa, o kolda diresek ekstansör kaslarının uyarılmasına yol açar; ancak eğer diğer kol dolu bir fincan tutuyorsa, aynı uyaran bu kez inhibisyon oluşturur (EMG aktivitesi azalır).

B.     Ritmik olarak başparmak işaret parmağına dokundurulurken başparmağa bir yük uygulanması hem başparmak, hem de dokundurulan işaret parmağında refleks bir aktivite oluşturur (mavi gölgeli alan). İşaretparmağının artan hareketi ile durumun bozulmadan sürmesi sağlanır.

 

Reflekslerin uyumluluğu ile ilgili bir diğer örnek, şartlı fleksiyon-geri çekilme refleksidir. Klasik şartlama yöntemleri (62. bölüm) kullanılarak fleksiyon geri çekilme refleksi bir ses sinyali ile ilişkilendirilebilir. İşaret parmağının palmar yüzüne dokunan bir elektroddan ses ile birlikte hafif bir şok uygulanır. Birkaç eşlemeden sonra sadece sese geriçekilme yanıtı verilmeye başlanır. Bu durumda şartlanan nedir? Belli bir grup kasın kontraksiyonu mu, yoksa parmağı hoşa gitmeyen uyarandan uzaklaştıran davranış mı? Bu sorunun yanıtını bulmak için elin dorsal yüzü elektroda değecek şekilde el ters çevrili; bu kez deneklerin çoğu, tam ters bir kas grubunu çalıştırarak yine ellerini şok uyaranından uzaklaştırırlar. Demek ki şartlanan belli bir grup kasın kasılması değil, duruma uygun davranıştır.

Bu örnekler üç prensibi kanıtlamaktadır:

1)     Refleks yollardaki ileti motor işe göre belirlenir. Bir refleksin herhangi bir iş ile ilgili durumuna fonksiyonel set denir. Fonksiyonel setlerin nasıl belirlendiği tam bilinmiyor.

2)     Lokalize bir kaynaktan gelen duysal girdiler genellikle birçok kasta refleks yanıtlar oluşturur, bunların bazıları uyarandan çok uzakta olabilir. Bu farklı bölgelerdeki aktivite belirli bir amaca ulaşmak için koordine edilir.

3)     Suporaspinal merkezler omurilik reflekslerinin modülasyon ve adaptasyonunda önemli rol oynarlar- hatta bazı durumlarda hareketleri tersine bile döndürebilirler.

Reflekslerin nöral temelini ve belli bir iş için nasıl modifiye edildiklerini anlamak için önce omurilikteki refleks yolların organizasyonuna bakacağız. Omurilik, santral emirlerle reflekslerin entegre edildiği temel yapıdır ve omurilik kesilerinden sonra da reflekslerin kalitatif niteliklerinden çoğu korunur.

Omurilik refleksleri, koordine paternler şeklinde kas kontraksiyonları oluştururlar

Küten refleksler koruyucu ve postüral işlevi olan karmaşık hareketler oluştururlar

Geri çekilme refleksi à ekstremite ağrılı uyarandan uzaklaştırılır, genellikle fleksör kaslar çalışır. Omurilik refleksi olduğunu biliyoruz, çünkü tam kesiden sonra da oluşur. Koruyucudur, çünkü farklı kas grupları birlikte çalışarak ekstremiteyi ağrılı/zararlı uyarandan uzaklaştırırlar; farklı eklemleri hareket ettiren kaslar birlikte işe katılır. Duysal sinyal, farklı polisinaptik yollardan hem uyarılan ekstremitenin fleksör kaslarını innerve eden motor nöronları uyarır, hem de aynı ekstremitenin ekstansör kaslarını innerve eden motor nöronları inhibe eder (36-2A).

Resiprokal innervasyon (Sherrington): Bir grup kas uyarılırken antagonistlerin inhibe edilmesi. Motor organizasyonda anahtar!

Bu refleks, uyarılan ekstremitede fleksiyon ile birlikte kontralateral ekstremitede tam aksi bir hareket oluşturur: ekstansörler uyarılır ve fleksörler inhibe edilir.Buna çapraz ekstansiyon refleksi diyoruz ve bu sayede, örneğin ayak ağrılı bir uyarandan uzaklaşırken postüral destek mümkün olabiliyor. Karşı bacaktaki ekstansör kasların kontraksiyonu sayesinde, uyarılmış ve fleksiyonla bükülüp kaldırılan bacaktan kaynaklanan artmış yüke karşı gelinebiliniyor. Böylece, fleksiyon ile geri çekilme, basit de olsa tam bir motor iş. Fleksiyon refleksleri şekil olarak oldukça stereotipik iseler de, kasılma kuvveti ve kasılmanın spasyal boyutu uyaran şiddetine bağlıdır (33. bölüm). Az ısınmış bir sobaya değince sadece el bileği ve dirsekte fleksiyonla geri çekilme sağlandığı halde, çok sıcak bir sobaya dokunulduğunda, tüm ekstremitelerde kuvetli fleksiyon oluşturularak tüm ekstremite sür’atle sobadan uzaklaştırılır. Refleksin süresi genellikle uyaranın şiddetine bağlı ve mutlaka uyaranın uygulandığı süreden daha uzun oluyor. Demek ki, refleksler stereotipik hareket paternlerinin basit tekrarlarından ibaret değiller ve uyaranın özelliklerine göre düzenleniyorlar.

Şekil 36-2 Omurilik refleksleri ekstremitelerdeki kasların koordine kontraksiyonlarını içerir.

 

Fleksiyon geri çekilme refleksi adım atmaya benzetildiği için, bir dönem yürümenin arka arkaya gelen fleksiyon refleksleriyle sağlandığı düşünülmüş. Oysa bugün yürümenin herhangi bir uyaran gerektirmeden, omuriliğin içindeki devrelerle sağlandığını biliyoruz (37. blölüm). Yine de memelilerde, yürümeyi kontrol eden bu spinal intrinsik devrelerdeki ara nöronların birçoğu, fleksiyon reflekslerinde de kullanılıyor.

Germe Refleksleri Kasın Uzatılmasına Karşı Gelir

En önemli ve en fazla çalışılmış olan refleks germe refleksidir: Boyu uzatılan kas kasılır. Önceleri germe reflekslerinin kasların intrinsik bir özelliği olduğu düşünülmüş. Ancak geçen yüzyıla girerken Sherrington ön veya arka kökler kesildiğinde germe refleksinin ortadan kaldırıldığını göstererek refleks için kastan omuriliğe giden duyumların ve omurilikten kasa dönen motor emirlerin gerekli olduğunu kanıtlamış. Bugün kasın uzunluk değişikliğinin kas iğciği ile saptandığını (Pencere 36-1) ve bu reseptörden kalkan afferent aksonların motor nöronlar ile direkt eksitatör bağlantılar yaptığını biliyoruz (36-2B).

Sherrinton’un refleksleri araştırmak üzere geliştirdiği model: Kedilerde beyin sapını orta beyin seviyesinde, kollikulus superior ve inferior arasından kesiyor à deserebre preparat.Bu sayede hem ağrı, hem de yüksek merkezlerin refleksler üzerindeki düzenleyici etkisi ortadan kaldırılmış oluyor.

Sherrington, deserebre kedide rijid olarak ekstansiyonda bulunan bir bacağı pasif olarak fleksiyona getirmek istediğinde gerilen kaslarda kasılmanın arttığını fark edip buna germe refleksi diyor (36-2B2). Sherrington aynı zamanda gerilen kasların antagonistlerinin gevşediğini de fark ediyor. Bu gözlemden yola çıkarak germe uyaranının aynı kasta uyarılmaya yol açarken diğerlerinde inhibisyon yaptığı sonucuna varıyor (resiprokal innervasyon).

Deserebre hayvanlarda spinal refleksle daha canlı, stereotipik  ve incelenmeleri daha kolay. Ayrıca ekstansör tonusta çok önemli artış var (hayvanı ayakları üzerinde destekleyecek kadar olabiliyor!). Kas tonusundaki artış yüksek beyin merkezlerinin kontrolunun yitirilmesi durumunda beyin sapından inen yollar ekstansör kasların germe reflekslerindeki nöral devreleri uyarıyor.

Normal hayvanlarda omurilik refleksleri daha zayıf ve kuvvetleri değişken, çünkü deserebre hayvanlarda fasilitasyon/inhibisyon dengesi bozulmuş. Serebral korteks ve diğer yüksek merkezler sürekli germe reflekslerinin kuvvetini düzenliyorlar.

Pencere 36-1

Kas iğcikleri

İğcik şeklinde (füsiform), kapsüllü, kasın içinde bulunan duyu reseptörleri

Fonksiyonları: Bulundukları kasın uzunluk değişikliklerini saptamak

Kasların uzunluğu kat’ettikleri eklem hareketlerine bağlı à SSS kas iğciklerinden gelen bilgiyi vücut paozisyonunun belirlenmesinde kullanıyor.

Her iğciğin 3 kısmı var:

1.     Orta kısımları (ekvatoryal bölge) kontraktil olmayan, özelleşmiş intrafüzal kas lifleri

2.     Intrafüzal liflerin orta kısımlarından kalkan büyük çaplı, miyelinli duysal sonlanmalar

3.     İntrafüzal liflerin kontraktil olan kutup bölgelerini innerve eden küçük çaplı, miyelinli motor sonlanmalar (36-3A)

Intrafüzal lifler gerildiğinde (kas iğciği yüklendiğinde) duysal sonlanmalar da gerilir ve ateşleme oranları artar. Kas iğcikleri ekstrafüzal liflere paralel yerleştikleri için, tüm kasın uzunluk değişiklikleri kas iğciğine aynen yansır. Böylece, bir kas gerildiğinde, kas iğciklerindeki duysal sonlanmalarda aktivite artışı olur. Kas kasıldığında ise iğciklerin yükü ve dolayısıyla aktivite azalır.

 

İntrafüzal kas liflerinin motor innervasyonu: küçük çaplı gamma motor nöronlar (ekstrafüzal lifleri innerve eden büyük çaplı alpha motor nöronlardan farklı!)

Intrafüzal liflerin kasılması tüm kasın kontraktil gücüne katkıda bulunmaz. Gamma efferent deşarj, intrafüzal liflerin polar bölgelerinin kasar ve kontraktil olmayan ekvatoryal bölge, iki ucundaki kontraktil polar bölgeler kasıldığı için, gerilir. Bu durumda orta bölgedeki duysal sonlanmalar uyarılmaya daha duyarlı hale gelirler. Bir bakıma, gamma motor nöronlar iğcik duyarlılığını düzenler.

Kas iğciklerinin yapısal ve fonksiyonel davranışı kısaca özetlendiğinden oldukça daha karmaşıktır. Kas gerildiğinde uzunluk değişiminde iki safha vardır:

·        Dinamik dönem: uzunluk değişmektedir

·        Statik dönem (steady-state): Kas yeni bir uzunlukta sabitlenmiştir

İğcik afferentleri bu durumları ayrı ayrı bildirirler.

İki çeşit kas iğciği vardır:

1) Çekirdek çantalı lifler

a) dinamik

b) statik

2) Çekirdek zincirli lifler

Tipik bir kas iğciğinde 2-3 adet Ç.Çantalı lif, yaklaşık 5 tane Ç.Zincirli lif vardır.

Ayrıca duysal sonlanmalar iki çeşittir: Her iğcikte bir primer sonlanma ve değişen sayıda (8 taneye kadar) sekonder sonlanma bulunur. Primer sonlanma (Ia) işcişin orta bölgesini spiral şeklinde sarar (36-3B), sekonder sonlanmalar (II), statik özellikte olan Ç. Çantalı ve Ç. Zincirli intrafüzal liflerde, orta bölgeye komşu kısımlarda bulunurlar

Gamma motor nöronlar da statik ve dinamik olmak üzere iki çeşittir. Dinamik olanlar dinamik Ç.Çantalı lifleri, statik olanlar statik Ç. Çantalı ve Ç. Zincirli lifleri innerve ederler.

Yapıdaki bu dualite fonksiyona da yansır. Hem primer hem sekonder sonlanmaların tonik deşarjı, kasın sabit bir uzunlukta tutulduğunu bildirir. Buna ek olarak, primer sonlanmalar gerilimin hızındaki değişimlere çok duyarlı oldukları için, hareketlerin hızı hakkında bilgi iletirler. Küçük değişikliklere duyarlı oldukları için, primer sonlanmalar kasların uzunluğundaki ani ve beklenmeyen değişiklikler hakkında sür’atle bilgi sağlarlar ve bu sayede derhal gerekli düzeltmelerin yapılması mümkün olur.

Dinamik gamma motor nöronlar primer sonlanmaların dinamik duyarlılığını arttırdıkları halde, sekonder sonlanmaları etkilemezler. Statik gamma motor nöronlardaki aktivite artışı, hem primer, hem sekonder sonlanmalarda tonik aktivite düzeyini arttırır, primer sonlanmaların dinamik duyarlılığını azaltır ve kasın gerilmesi sonlandığı anda primer sonlanmaların aniden “susması”nı önler (36-3C). Böylece, SSS bağımsız olarak, kas iğciklerinin duysal liflerinde dinamik ve statik duyarlılığı ayarlayabilmektedir.

 

Pencere 36-2

Kasların duysal liflerinin selektif aktivasyonu

Duyu lifleri çaplarına göre sınıflandırılırlar. Çapı daha büyük olan aksonlar aksiyon potansiyellerini daha hızlı iletirler. Farklı reseptörler, çapları belli bir aralıkta (range) olan afferent liflerle devam ettiği için, bu tür bir sınıflandırma farklı reseptörlerden kalkan afferent liflerin ayırdedilmesini sağlar. Kasların duysal lifleri, Tablo 36-1’de belli başlı gruplara ayrılarak verilmektedir (cilt ve eklemlerden kalkan duysal liflern sınıflandırılması 22. bölümde verilmişti!).

Tablo 36-1: Kastan kalkan duysal liflerin sınıflandırılması

Tip

Reseptör

Akson

Neye duyarlı?

Ia

Primer iğcik sonlanmaları

12-20 mm miyelinli

Kas uzunluğu ve uzunluktaki değişiklikler

Ib

Golgi tendon organı

12-20 mm miyelinli

Kas gerilimi

II

Sekonder iğcik sonlanmaları

6-12 mm miyelinli

Kas uzunluğu

II

İğciklerde olmayan sonlanmalar

6-12 mm miyelinli

Derin basınç

III

Serbest sinir uçları

2-6 mm miyelinli

Ağrı, kimyasal uyaranlar, sıcaklık (egzersize fizyolojik yanıtta önemli)

IV

Serbest sinir uçları

0.5-2 mm miyelinsiz

Ağrı, kimyasal uyaranlar, sıcaklık

Omurilikteki refleks yolların organizasyonu, duysal lifleri uyarıp omurilikteki farklı nöronlarda oluşan yanıtları kaydederek aydınlatılmıştır. Bu yolla aktivasyonun doğal yolla uyarılmaya göre 3 avantajı vardır:

1.     Afferent girdilerin zamanlaması tam olarak saptanabilir

2.     Farklı sınıflardaki duysal liflerin oluşturduğu santral yanıtlar elektriksel uyaran şiddetinin kuvvetine göre değerlendirilebilir

3.     Doğal koşullarda mümkün olmayan biçimde, bazı grup reseptörlerin izole olarak aktivasyonu sağlanabilir

Bir duysal lifi uyarmak için gereken elektriksel uyaranın şiddeti, en büyük afferent lifin uyarılması için gereken şiddetle orantılandırılır, çünkü en büyük liflerin eşik değeri en düşüktür. Buna göre, grup I liflerinin uyarılması için gereken şiddet, genellikle en büyük çaplı liflerin uyarılması için gereken eşik değerden 1-2 kat daha yüksektir (ayrıca, genellikle Ia liflerinin eşiği Ib liflerinden biraz daha düşüktür). Grup II liflerinin çoğu eşik değerin 2-5 katı uyaranlarla uyarılır ve küçük grup III ve IV liflerinin aktivasyonu için de eşik değerin 10-50 katına çıkılması gerekir.

Omurilikteki Nöronal “network”ler Refleks Yanıtların Amaca Uygun Entegrasyonuna Katkıda Bulunurlar

Germe refleksi monosinaptiktir

Fizyolojik temelinin aydınlatılması: arka kökler elektriksel olarak  uyarılıp ön köklerdeki yanıtın latansı ölçülüyor. Primer iğcik sonlanmalarından kalkan Ia afferentleri uyarıldığında, omurilikteki refleks latans 1 ms’nin altında bulunuyor (Pencere 36-2’de kastan kalkan duysal liflerin sınıflandırılması anlatılıyor). Tek bir sinapstaki gecikme 0.5-0.9 ms olduğuna göre, Ia liflerinin alfa motor nöronlarla tek bir sinaps yaptığı varsayılabilir à monosinaptik (36-4)

Bir kastan kalkan Ia lifleri sadece o kasın motor nöronlarını (homonim bağlantılar) değil, benzer mekanik etkiler oluşturacak olan kasları da innerve eder (heteronim bağlantılar). Ia liflerinin motor nöronlar ile bağlantı paternleri intrasellüler kayıt teknikleri ile gösterilebilir. Intrasellüler kayıtlarla, agonistik kasları innerve eden alfa motor nöronların, Ia liflerinden, Ia inhibitör ara nöronları denen özel bir grup inhibitör ara nöron aracılığı ile inhibisyon girdileri (input) aldığı gösterilmiştir. İşte bu disinaptik inhibitör yolak resiprokal innervasyonun temelini oluşturur: Bir kas kasılınca, antagonisti gevşer.

Şekil 36-4: Intrasellüler kayıtlarla bir refleks yolundaki sinaps sayısı tahmin edilebilir.

 

İnhibitör Ara Nöronlar Bir Eklem Çevresindeki Kasları Koordine Ederler

Resiprokal innervasyon sadece germe refleksi için değil, istemli hareketler sırasında da işe yarar. Hareket sırasında antagonistlerin gevşemesi hız ve verimi arttırır, çünkü kasılan kaslar, karşı koyan kas gruplarının kasılmalarına karşı çalışmak durumunda kalmazlar. Germe refleksindeki Ia inhibitör ara nöronlar istemli hareket sırasında hareketlerin koordinasyonuna da katkıda bulunurlar. Ara nöronlar motor korteksten inen aksonların kollaterallerinden girdiler (input) alırlar; bu aksonlar spinal motor nöronlar üzerinde doğrudan sinaptik bağlantılar yapmaktadırlar (36-5A). Bu organizasyonel özellik, istemli hareketlerin kontrolunu basitleştirir, çünkü ara nöronlara yapılan bu bağlantılar sayesinde yüksek merkezlerin istemli hareket sırasında amaçlanan harekete karşı koyacak olan kasları inhibe etmek üzere ayrıca emirler göndermesi gerekmez. 

Birbirine zıt çalışan kasların resiprokal innervasyonu koordinasyon amacıyla kullanılan tek yöntem değildir. Bazan agonist kasla birlikte onunla antagonistinin de kasılması gerekir. Bu ko-kontraksiyon, eklemi tesbit eder ve özelikle hassas bir iş yapılyor ve eklemin hareket etmemesi gerekiyorsa önemlidir. Örneğin bir topu yakalamazdan önce dirseği tesbit etmek üzere fleksçr ve ekstansörlerin birlikte kasılması gerekir (33. Bölüm). Ia inhibitör ara nöronlar inen yollardan hem inhibitör, hem de eksitatör sinyaller alırlar (36-5A). Supraspinal merkezler, bu nöronlara gelen inhibitör ve eksitatör girdilerin dengesini değiştirerek, resiprokal inhibisyonu inhibe edip ko-kontraksiyonu destekleyebilirler; böylece hareketin gerektirdiği eklem sabitliği sağlanabilir.

Spinal motor nöronlar ayrıca inhibitör Renshaw hücreleri ile de düzenlenmektedirler (36-5B). Renshaw hücreleri motor nöronların akson kollateralleri ile de uyarılırlar ve kendilerini uyaran motor nöronlar da dahil olmak üzere birçok motor nöron ile ve Ia inhibitör ara nöronları ile inhibitör bağlantı yaparlar. Renshaw hücreleri motor nöronlar üzerine negatif geri besleme sağlayarak ateşleme düzeylerini stabilize ederler; bu sırada Ia inhibitör ara nöronları, antagonistik motor nöronlara resiprokal inhibisyon kuvvetini düzenlerler. Ayrıca, Renshaw hücreleri inen yollardan inhibisyon sinyaleri alıp bunları o işle uygun motor nöronlara ve Ia inhibitör ara nöronlarına dağıtırlar. Bu yolla olasılıkla motor işe göre farklı Ia yollarında uygun ileti paternini düzenlemektedirler.

Şekil 36-5: İnhibitör ara nöronların reflekslerin koordinasyonunda özel rolleri vardır

 

Refleks Yollardaki Diverjans Duysal Girdileri Amplifiye Eder ve Kas Kontraksiyonlarını Koordine Eder

Omurilikteki tüm refleks yollarda afferent nöronlar diverjant bağlantılar yapmaktadır. Örneğin fleksiyon-geri çekilme refleksi için bu tür bir düzenleme olması şarttır. Ciltte küçük bir bölgenin uyarılması çok sayıda kasta ve koordine kontraksiyonlara yol açar.

Lorne Mendell ve Elwood Henneman tek bir Ia lifinden gelen aksiyon potansiyelerinin spinal motor nöronlarda ne derecede yayıldığını bilgisayarla kuvvetlendirerek araştırdılar. Kedide medial gastroknemius kasının motor nöronlarını araştırdılar ve tek bir Ia aksonunun tüm homonim motor nöronlarla eksitatör sinapslar yaptığını gördüler. Bu yaygın diverjans sinyali büyüterek aynı kasta kuvvetli eksitasyona yol açıyor (otojenik eksitasyon).

Grup Ia aksonlari sinerjist kasların motor nöronlarını da innerve ederler (bazı durumlarda sinerjist kas motor nöronlarının %60’ını). Bu bağlantılar, yaygın olmakla birlikte homonin kasın motor nöronlarına olan bağlantılar kadar kuvvetli değildir. Sinerjist kasların arasındaki mekanik benzerlik ve uyumla orantılı olmak üzere, kastan kasa değişir. Volonter hareketlerin kontrolunda, inen yolların bağlantıları ile germe refleksindeki agonistlerin resiprokal innervasyon ile inhibisyonundan yararlanıldığını söylemiştik.  Aynı şekilde sinerjist kaslardan da yararlanılır. Bu nedenle, germe refleksindeki paternin, refleks sırasında olduğu kadar diğer hareketlerde de kaslar arasındaki ilişkilerde belirleyici olduğunu söyleyebiliriz.

 

Ara Nöronlara Girdilerin (input) Konverjansı, Refleks Yanıtların Esnekliğini (flexibility) Arttırır

Şimdiye kadar hep refleks yollarının bir tek duyu lifinden gelen enformasyonu iletmek üzere özelleştiğini gördük. Ancak omurilikteki ara nöronlar üzerine çok farklı kaynaklardan gelen bilgilerin konverjansı söz konusudur. Yaygın konverjans alan nöronların içinde en çok araştırılanı Ib inhibitör ara nöronlardır. Bunlar temel girdilerini kas gerilimine duyarlı olan Golgi tendon organlarından alırlar (Pencere 36-3).

Pencere 36-3

Golgi Tendon Organları

Kas lifleri ile tendon arasında yer alan duyu reseptörleridir.

İskelet kası liflerine seri bağlanmışlardır.

Yaklaşık 1 mm uzunluğunda ve 0.1 mm çapında ince, kapsüllü reseptörlerdir.

Her tendon organından tek bir grup Ib aksonu kalkar. Bu duysal lif kapsüle girince miyelinini kaybeder ve birçok dala ayrılır; bu dalların her biri bağ dokusundan oluşan, adeta örülmüş görünümdeki fasiküllerin arasına dağılır. Tendon organının gerilmesi kollajen liflerini düzleştirir, böylece arada kalan duysal sonlanmalara bir basınç uygulanmış olur ve ateşleme oluşur (36-6A). Serbest sinir uçları kollajen lif demetlerinin arasında yaygın olarak dağılmış olduğu için tendon organlarına uygulanan en küçük bir gerilme sinir sonlanmalarını deforme eder.

Kas iğcikleri kasın uzunluğundaki değişikliklere duyarlı olduğu halde, tendon organları kasın gerilimindeki değişikliklere en duyarlıdır. Tendon organı için en etkin uyaran reseptörün bağlı bulunduğu kas liflerinin kasılmasıdır. Demek ki tendon organları normal hareketler sırasında uyarılmaktadırlar. Bu durum parmaklarını hareket ettiren insanlarda veya yürüyen kedilerde gösterilmiştir.

 

Daha sınırlandırılmış durumlarda yapılan çalışmalar, tendon organlarındaki aktivitenin ortalama düzeyinin kasılan bir kasta oluşan toplam kuvveti oldukça iyi yansıttığını göstermiştir (36-6B). Ateşleme frekansı ile kuvvet arasındaki bu yakın ilişki, tendon organlarının sürekli olarak kasılan kasta oluşan kuvveti ölçtüğünün kanıtıdır.

Tendon organı afferent liflerinin uyarılması, homonim kas motor nöronlarında disinaptik veya trisinaptik bağlantılarla, inhibisyon oluştururlar (otojenik inhibisyon). Ib liflerinin etkileri oldukça karmaşıktır, çünkü bu etkilerde devreye giren ara nöronlar aynı zamanda kas iğciklerinden Ia lifleri ile, küten reseptörlerden düşük eşikli liflerle ve çeşitli inen yollardan hem eksitatör, hem inhibitör sinyaler alırlar (36-7A). Ayrıca, Ib lifleri farklı eklemlerde kasları innerve eden motor nöronlarla da yaygın bağlantılar kurarlar. Bu nedenle, tendon organlarından gelen afferent liflerin tüm ekstremitenin hareketlerini düzenleyen refleks ağlarının bir kısmı olduğu düşünülür.

Şekil 36-7: Golgi tendon organlarından kalkan Ib afferent liflerinin refleks etkinlikleri, Ib inhibitör ara nöronlara gelen çok çeşitli girdilerle modüle edilir ve ayrıca hayvanın davranışsal durumuna da bağlıdır.

 

Önceleri Golgi tendon organlarının koruyucu bir fonksiyonları olduğu, kası yüksek gerilimlerdeki kasılmalardan korudukları düşünülüyordu; çünkü sadece bu koşullarda uyarıldıkları kabul edilmekteydi. Ancak bugün, Golgi tendon organlarının kas gerilimindeki çok küçük değişiklikler sırasında da uyarıldıklarını biliyoruz. Buna göre, Golgi tendon organları kasın kontraksiyon derecesi ile igili bilgi sağlamaktadır. Tendon organlarından, küten reseptörlerden ve eklem reseptörlerinden gelen afferent girdilerin, motor nöroları inhibe edecek olan ara nöronlara konverjansı sayesinde ince kontrol gerektiren hareketler sırasında (çok narin ve kırılgan bir objeyi tutmak sırasında olduğu gibi) kas geriliminin hassasiyetle spinal düzeyden kontrolü mümkün olabilir. Ekstremite tutulacak olan objeye temas ettiği an, bu reseptörlerden gelen girdilerin bileşkesi Ib inhibitör ara nöronlarını uyarır ve uygun şekilde kavramayı sağlamak üzere kas kontraksiyonunun seviyesini azaltır.

Merkezde Oluşturulan Motor Emirler Omurilik Refleks Yollarındaki İletiyi Değiştirebilirler

 

Refleks yollardaki sinaptik iletinin hem kuvveti, hem de türü (sign) davranış sırasında değiştirilebilir. İlginç bir örnek: Yürüme sırasında Grup Ib aksonlarının uyarılması ile alınan yanıtlardaki değişikliktir. Görmüş olduğumuz gibi, ekstansör kasların Ib afferentleri, lokomotor aktivite yokken ekstansör kaslarda inhibisyon oluştururlar. Ancak, lokomosyon sırasında aynı Ib lifleri ekstansör kasların motor nöronlarını uyarırlar, ve disinaptik Ib inhibitör yoldaki ileti baskılanır (36-7B). Bu olaya duruma bağlı refleks tersinirliği (state dependent reflex reversal) denir. Diğer bir örnek, ayakta durma pozisyonundan yürüme ve koşmaya geçildiğinde, bacak ekstansör kaslarındaki monosinaptik refleks kuvvetinin giderek azalmasıdır.

 

Tonik ve Dinamik Mekanizmalar Omurilik Reflekslerinin Kuvvetini Düzenlerler

Daha önce, duysal uyaran sabit kalsa da bir refleksin kuvvetinin değişebileceğini söylemiştik. Bu farklılık, refleks yollardaki sinaptik iletinin esnekliğine bağlıdır. Omurilikte refleks kuvvetini düzenlemesi olası 3 nokta vardır:

·      Alpha motor nöronlar

·      Tüm refleks arklarındaki ara nöronlar (Gr Ia afferentleri ile monosinaptik bağlantıları olanlar hariç)

·      Afferent liflerin presinaptik terminalleri (36-8A)

Sinir sisteminin yukarı merkezlerinden inen yollardaki ve diğer omuriliğin diğer bölgelerindeki nöronlar bu noktalara sinaps yapabilirler. Böylece bu nöronlar, bu bölgelerin herhangi birinde tonik (background) aktivite seviyesini değiştirerek reflekslerin kuvvetini düzenleyebilirler. Örneğin, alpha motor nöronlara gelen tonik eksitasyonun artması, bu nöronların membran potansiyelini eşik değere yaklaştıracak ve bu nedenle daha önce eşik altı olan bir uyaranla bir uyarılma sağlanacaktır (36-8B).

Tonik aktivite düzeyindeki değişikliklerin modülatör etkilerinin yanısıra, refleks kuvveti dinamik olarak, yapılan işe ve o anki davranışsal duruma göre de düzenlenebilir. Bu dinamik modülasyonun mekanizmasının da tonik modülasyona benzediği düşünülmektedir. Ancak, intrasellüler kayıt yöntemleri kullanılarak yapılan çalışmalar, primer afferentlerin (Ia) presinaptik inhibisyonunun özellikle önemli olduğunu düşündürmektedir. Lokomotor aktivite sırasında presinaptik inhibisyon ritmik olarak düzenlenir; bu etki olasılıkla yürüme sırasında reflekslerin kuvvetini düzenlemektedir.

 

Şekil 36-8: Bir omurilik refleksinin kuvveti, refleks yoldaki ileti değişiklikleri ile düzenlenebilir.

 

Kas İğciğinin Duyarlılığını Düzenleyecek  Mekanizma, Gamma Motor Nöronlar Tarafından Sağlanır

 

Kas iğciklerinin uyarılması ile başlatılan refleksler, intrafüzal lifleri innerve eden gamma motor nöronlardaki aktivite değişiklikleri ile düzenlenebilirler (Pencere 36-1). Büyük kas kontraksiyonları sırasında kas iğciği bollaşır ve bu nedenle kas uzunluğu hakkında sinyal iletemez hale gelir. Gama motor nöronlarının fonksiyonlarından biri aktif kas kasılması sırasında kas iğciğinde gerilimin sürdürülmesine yardımcı olmak ve böylece çeşitli uzunluklarda iğciğin yanıt vermesini garanti altına almaktır. Deneysel koşullarda alpha motor nöronlar selektif olarak uyarılırlarsa iğcik duysal liflerinin kasılma sırasında “sustuğu” görülür. Ancak gamma motor nöronlar da alpha motor nöronlarla birlikte uyarılırsa, intrafüzal liflerin ekvatoryal bölgeleri gerilmeye devam ettikleri için yukarıda söz edilen “suskunluk” veya duraklama olmaz (36-9). Demek ki, intrafüzal liflerin gamma motor nöronlar tarafından innervasyonunun temel amaçlarından biri aktif kasılma sırasında iğcik afferentlerinin susmasını önlemektir; bu yolla tüm kas uzunluklarında kasın boyundaki değişikliklerin monitörize edilmesi mümkün olur.

Bu mekanizma sayesinde iğcik ateşleme düzeyi, kasın boyu değişse de, uzunluk değişikliklerinin bildirilmesi için optimal düzeyde tutulabilir. Birçok istemli hareketler sırasında normal koşullarda alpha motor nöronlar gamma motor nöronlar ile yaklaşık olarak paralel aktive edilirler: alpha-gamma koaktivasyonu. Bunun sonucunda duyarlılık otomatik olarak sağlanıp sürdürülür.

 

 

Şekil 36-9: Aktif kas kasılması sırasında gamma motor nöron aktivasyonu kas iğciklerinin kasın uzunluğundaki değişiklikleri hissetmesine olanak sağlar

 

Gamma motor nöronlarının aksonlarına ek olarak, alpha motor nöron aksonları da intrafüzal lifleri innerve ederler. Bunlara skeleto-füzimotor veya beta efferentler denir.  Skeletofüzimotor innervasyon, henüz tam kantifiye edilmemiş olmakla birlikte, kedi ve insanlarda kas iğciklerinde gösterilmiştir. Bu efferentler alpha-gamma koaktivasyonuna eşdeğer sinyaller oluştururlar; skeletofüzimotor nöronlar aktive oldukları zaman, iğciğin ekstrafüzal liflerin kasılması ile “yüksüz” hale gelmesi kısmen intrafüzal liflerin kasılması ile kompanse edilmiş olur.

Ancak yine de skeletofüzimotor liflerin varlığı, ve bu yolla zorunlu olarak ekstra ve intrafüzal kas kasılmasının bağlantısı, bundan bağımsız olan gamma motor nöronların oluşturduğu füzimotor sistemin önemine dikkat çeker. Öyle görünmektedir ki, memelilerde kas iğciklerinin kontrolü, ana kaslar olan ekstrafüzal liflerin kontrolundan bağımsız hale getirilmiştir. Prensip itibarı ile, bu bağımsızlık sayesinde farklı motor işler sırasında iğcik çıktılarının (output) daha esnek bir şekilde kontrolü mümün olabilmektedir.

Bu saptama kedilerde çeşitli normal hareketler sırasında iğcik afferentlerinden yapılan kayıtlarla da desteklenmektedir. Gamma motor nöronlardaki (statik veya dinamik) aktivite miktarı ve tipi, oldukça sabit bir düzeyde önceden belirlenen şekilde tutulmaktadır, fakat bu düzey özel gereksinimlere göre değişebilmektedir. Genel olarak hem statik hem dinamik gamma motor nöronlar, hareketin hızı veya güçlüğü arttığı oranda daha yüksek düzeylerde aktivite gösterecek şekilde tespit edilir. Öngörülemeyen durumlarda, örneğin kedi kaldırıldığında veya ellendiğinde, dinamik gamma aktivitesi artar; bu kaslar gerildiğinde alınan iğcik yanıtlarının artması çeklinde kendini gösterir. Hayvan zor bir iş yapıyorsa, örneğin dar bir kalas üzerinde yürüyorsa, hem statik hem dinamik gamma efferent gamma aktivasyonunun yüksek olduğu gözlenir (36-10).

Böylece, sinir sistemin füzimotor sistem aktivitesini kullanarak (statik ve dinamik gamma motor nöronların aktivasyon düzeyini ve aralarındaki dengeyi ayarlayarak) iğcikleri o şekilde ayarlar ki, iğcikler yapılan işe en uygun biçimde bilgi sağlarlar. 

 

Şekil 36-10: Füziform sistem (dinamik ve statik gamma motor nöronlar) aktivitesinin düzeyi, farklı davranışlar sırasında değiştirilir

 

 

 İnsanlarda hangi işler sırasında alpha ve gamma motor nöronların birbirlerinden bağımsız olarak aktive edildikleri henüz tam anlamıyla açıklanabilmiş değildir.

Proprioseptif Refleksler Hem İstemli, Hem Otomatik Hareketlerin Düzenlenmesinde Önemli Rol Oynarlar

Tüm hareketler kas, eklem ve ciltteki reseptörleri uyarırlar. Vücudun kendi hareketlerinden kaynaklanan duysal sinyallere Sherrington tarafından proprioseptif adı verilmiştir; Sherrington bu sinyallerin normal hareketlerin önemli boyutlarını kontrol ettiklerini öne sürmüştür. Buna iyi bir örnek, solunumun amplitüdünü düzenleyen Herring-Breuer refleksidir. Inspirasyon sırasında akciğerlerdeki germe reseptörleri aktive olur ve bundan sonra akciğerler genişlediği zaman Herring-Breuer refleksi ile inspirasyondan ekspirasyona geçilir. Buna benzer bir durum birçok hayvanın yürüme hareketleri sırasında da görülür: Bir ayak üzerinde durma zamanın (stance phase) sonuna doğru oluşan duysal  sinyaller, ayağın öne doğru hareketini (swing) başlatırlar (Detaylar 37. Bölümde).

Proprioseptif sinyaller aynı zamanda süren hareketler sırasında da hareketin oluşmasına katkıda bulunurlar. Son yıllarda, kollarında duysal nöropati olan kişilerde yapılan araştırmalar bunu kanıtlamaktadır. Bu hastaların uzanma hareketlerinde anormallikler vardır ve kollarını duruma uygun pozisyona getirmekte zorlanırlar, çünkü koldan gelen proprioseptif sinyaller olmadığı için kolun karmaşık düzendeki hareket paterni sırasında gerekli kompansasyon yapılamaz.

Proprioseptif reflekslerin istemli hareketlerin düzenlenmesindeki temel fonksiyonu, vücut ve ekstremitelerin biyomekaniksel durumuna göre motor çıktıları düzenlemektir. Bu sayede, hareketin gelişmesi sırasında koordine bir hareket paterninin oluşturulması gerçekleşebilir, ve motor çıktılardaki (output) intrinsik değişkenlik kompanse edilebilir.

Ekstremite Kaslarını İçeren Reflekslerde Spinal ve Supraspinal Yolaklar Aracılık Eder

Ekstremitelerle ilgili reflekslerde, paralel davranan çeşitli spinal ve supraspinal yolak aracılık eder (36-11A). Başparmağın fleksör kasının ani gerilmesine verilen yanıtı düşünün. Bu yanıtta iki komponent vardır:

·      M1 yanıtı: Kas iğciklerinin afferentlerinden spinal motor nöronlara giden monosinaptik bağlantılarla oluşturulur

·      M2 yanıtı: Yine refleks bir yanıttır, çünkü oluşma zamanı volonter reaksiyon zamanından kısadır.

M2 yanıtı hemen tüm ekstremite kaslarında gözlenmektedir. Distal kaslarda M2 yanıtları, Klippel-Feil Sendromlu hastalardaki çalışmalarda da gösterildiği gibi, motor korteksi de içeren yollarla oluşur (36-11B). Bu sıradışı durumda, motor korteksten inen nöronlar bifürkasyonla ayrılarak vücudun her iki tarafındaki homolog motor nöronlara bağlantı yaparlar. Bu durumun bir sonucu, hasta bir elinin parmaklarını istemli olarak hareket ettirmek istediğinde bu hareketlerin ayna hayalinin karşı ekstremitede de ortaya çıkmasıdır. Benzer şekilde, bir elin kaslarının gerilmesiyle M2 yanıtı oluşturulduğu zaman, aynı latans ile karşı elin aynı kasında M1 yanıtı olmadığı halde M2 yanıtının oluşmasıdır. Buna dayanarak, M2 yanıtından sorumlu olan yolun motor korteksten geçtiğini söyleyebiliriz.

Şekil 36-11: Duysal sinyaller omurilik refleks yollarında ve uzun halkalı, supraspinal merkezleri de içine alan refleks yollarında refleks yanıtlar oluştururlar

 

Motor korteks ve diğer supraspinal merkezleri içeren refleks yanıtlara uzun-halkalı refleksler (long-loop reflexes) denir. Bu tür refleksler hem insan hem de diğer hayvanlarda çeşitli kaslarda araştırılmıştır. Varılan genel sonuç, uzun-halkalı reflekslerin özellikle distal kaslarda kasılmaların düzenlenmesinde önemli olduğu, subkortikal refleks yollarının ise esas olarak proksimal kasların afferent düzenlenmesinden sorumlu olduğu olduğudur. Bu tür bir organizasyon, büyük ölçüde talep ile uyumludur. Distal kasları içeren işlerin çoğu, istemli olarak kontrol gerektiren işlerdir. Olasılıkla kortekse iletilen afferent sinyaller, işin gerektirdiği değişen durumlara kasların adapte olmasını sağlar. Diğer taraftan daha otomatik olan motor fonksiyonlar, örneğin dengenin korunması ve büyük bedensel hareketlerin gerçekleştirilmesi, verimli bir şekilde subkortikal ve spinal düzeylerden kontrol edilebilir.

Germe Refleksleri Hareketler İçin Gereken Santral Emirleri Pekiştirir

Proprioseptif refleksler istemli hareketler sırasında motor çıktıları düzenleyebilmektedirler, çünkü sadece refleks olarak değil, aynı zamanda kapalı geri besleme halkaları olarak da fonksiyon görmektedirler (36-12A). Örneğin, bir kasın gerilmesi iğcik deşarjını arttırır, bu da aynı kasta kasılmaya ve dolayısıyla kısalmaya yol açar. Fakat kasın kısalması iğcik deşarjını azaltır ve kasılma azalarak kasın boyu uzar. Demek ki germe refleksi halkası, sürekli olarak kasın boyunu önceden belirlenmiş bir referans değerine yakın tutmaya çalışmaktadır. Buna geri besleme diyebiliriz, çünkü, sistemin çıktısı (output; kas uzunluğundaki değişiklik) geriye bilgi sağlayıp girdi (input) şeklini almaktadır. Germe refleksi negatif bir geri besleme sistemidir çünkü, referans değerden sapmaları önlemeye veya azaltmaya yöneliktir.

1963’de Ragnar Granit, istemli hareketlerde referans değerinin hem alpha hem gamma motor nöronlar üzerinde sonlanan inen sinyaller tarafından belirlendiğini öne sürmüştür. Alpha motor nöronların ateşleme hızı kasın istenen uzunluğa gelmesini sağlarken, gamma motor nöronların ateşleme hızı, kas iğciğinin uzunluğunun ekstrafüzal liflerle aynı olmasını temin eder. Eğer tüm kasın boyundaki kısalma, o anki iş için gerekenden daha azsa (örneğin yük tahmin edildiğinden daha fazla olmuşsa), iğcik afferentlerinin ateşleme seviyeleri artar; çünkü bu durumda ekstrafüzal lifler beklenenden daha uzun olduğu için, intrafüzal kas lifleri de gerilmiş (yüklenmiş) olurlar. Eğer kısalma gerekenden fazlaysa, bu kez iğcik “bollaşacağı” için (yüksüz), afferentlerinin ateşleme seviyesi düşer.

Buna göre, monosinaptik eksitatör yolun fonksiyonlarından biri, kasların yüklenmesinde beklenmedik değişiklikler ortaya çıktığında kompansasyon sağlamaktır. Her ne kadar henüz proprioseptif reflekslerin bu tür bir fonksiyonu olduğuna ilişkin direkt kanıtlar yoksa da, insan deneklerin istemli hareketleri sırasında alpha ve gamma motor nöronların birlikte aktive oldukları bilinmektedir. 1960’ların sonlarında, Ake Vallbo ve Karl-Erik Hagbarth, mikronörografi denilen bir yöntem geliştirdiler; bu yöntemle periferik sinirlerin en büyük afferent liflerinden kayıt yapılabildi. Vallbo daha sonra, parmakların yavaş hareketleri sırasında kasılan kasların primer iğcik afferentlerinde (gr Ia), kas kasılarak boyu kısalırken bile, ateşleme seviyesinin yükseldiğini gösterdi (36-13B). Bu bulgunun tek açıklaması, gamma motor nöronların alpha motor nöronlarla senkron aktivite göstermesi olabilir.

Ayrıca, kişiler sabit hızda yavaş hareketler yapmak isterlerken, hareketlerin izlediği yol (trajectory) sabit hızdan sapmalar gösteriyor: bazan kas olması gerekenden daha yavaş, bazan daha hızlı kısalıyor. Duysal Ia liflerindeki ateşleme paterninin bu sapmalara paralellik gösterdiği saptanıyor. Fleksiyon hızı geçici olarak biraz arttığında, kasın kısalması planlanandan daha fazla olduğu ve intrafüzal liflere daha az germe uygulandığı için, Ia afferent deşarjı azalıyor. Hız azaldığında ise, Ia ateşleme düzeyi yükseliyor, çünkü bu kez intrafüzal liflerdeki rölatif germe artıyor. Bu bilgi SSS tarafından, alpha motor nöronları uyarıp hareket düzenindeki sapmaları kompanse etmek için kullanılıyor.

Şekil 36-12: İstemli hareketler sırasında alpha ve gamma motor nöronların koaktivasyonu

 

 Böylece, germe refleksinin bir servomekanizma olarak fonksiyon gördüğünü söyleyebiliriz: çıktı (output) değişkeninin (gerçek kas uzunluğu) otomatik olarak değişen bir referans değerini (amaçlanan kas uzunluğu) takip ettiği bir geri besleme devresi. Teorik olarak, bu mekanizmanın sinir sistemine önceden bilinmeyen bir yüke karşı ve bilinmeyen bir mesafe için hareket etme imkanı sağladığını söyleyebiliriz. Ancak uygulamada germe refleks yolu motor nöronlara büyük ve bilinmeyen kuvvetlere karşı koyabilmeye yeterli olabilecek etkide bulunamaz. Boş olduğunu düşündüğümüz bir bavulu kaldırmaya yeltendiğimiz an dolu olduğunu fark ettiğimizde bu durum açıkça karşımıza çıkmaktadır. Bir an duraklayıp, çok daha fazla kas aktivasyonu gerektiren yeni bir hareket yapmamız gerekir.

Bu nedenle germe refleks yolunun yükteki küçük değişiklikleri ve kas hareketindeki küçük düzensizlikleri kompanse etmeye yeterli olan bir mekanizma içerdiğini söyleyebiliriz. Bu etkinlikte hem monosinaptik hem uzun-halkalı yollar devreye girer, ve yapılan işe ve kullanılan kasa göre ilgili bölümlerin katkısı değişebilir.

SSS Hasarı Refleks Yanıtlarda ve Kas Tonusunda Karakteristik Değişiklikler Oluşturur

 

Germe refleksleri tüm vücutta, çeşitli kaslarda oluşur ve nörolojik bozukluğu olan hastaların değerlendirilmesinde, nörolojik muayene sırasında kullanılır. Bu refleksleri uyarmak için ilgili kasın tendonuna refleks çekici ile vurulur. Bu nedenle bu reflekslere tendon refleksleri de denmektedir, oysa uyarılan reseptör kasın tendonunda değil, karnındaki kas iğciğidir. Tendon refleksinde sadece iğcikteki primer duyu lifleri görev yapar, çünkü tendona vurulduğunda kasın aniden boyu uzatılmakta ve seçici olarak bu reseptörler uyarılmaktadır. Tendon refleksinin elektriksel analoğu Hoffmann refleksidir (Pencere 36-4).

Pencere 36-4

Hoffman Refleksi

P. Hoffmann’ın çalışmalarından kaynaklanan önemli bir teknik, 1950’lerde insanlarda Ia liflerinden omuriik motor nöronlarına olan monosinaptik bağlantıların özelliklerini araştırmak üzere kullanımaya başlanmıştır. Bu yöntemde periferik bir sinirde Ia lifleri elektriksel olarak uyarılır ve homonim kastaki refleks yanıt kaydedilir: Hoffmann refleksi veya H-refleksi (36-13A).

H-refleksi soleus kasından rahatlıkla kaydedilebilir. Soleus ve sinerjistlerinden kalkan Ia lifleri dizin arkasına tibial sinir üzerine yerleştirilen bir elektroddan uyarılır. Soleustan kaydedilen yanıt, uyaran şiddetine bağlıdır. Ia liflerinin eşiği en düşük olduğu için, düşük uyaran şiddetlerinde sadece H-refleks uyarılır. Uyaran şiddeti arttırıldıkça, soleusu innerve eden motor aksonlar da uyarıldığı için iki farklı yanıt kaydedilir. İlk yanıt motor aksonların uyarılmasından, ikincisi ise Ia liflerinin uyarılmasından kaynaklanır (36-13B). Uyarılmış elektromiyogramda bu iki komponent M-dalgası ve H-dalgası adını alır. H-Dalgasının daha geç olmasının sebebi, sinyallerin omuriliğe gidip, orada bir sinaps yaptıktan sonra geri dönmesi ile oluşması, M-dalgasının ise kasın doğrudan uyarılmasından kaynaklanmasıdır.

Uyaran şiddeti daha da arttırılırsa, M-dalgası giderek büyür ve H-dalgası küçülür (36-13C). H-Dalgasının amplitüdünün küçülmesinin sebebi, motor aksonlardan kalkan aksiyon potansiyellerinin antidromik olarak hücre gövdesine ulaşması ve ayı aksonda refleks yolla oluşan aksiyon potansiyellerini örtmesidir. Çok yüksek uyaran şiddetlerinde sadece M-dalgası oluşur.

 

Germe refleksinin kuvvetindeki değişiklikler bazı durumlarda teşhise ve lezyonun yerini saptamaya yardımcı olur. Germe reflekslerinin zayıf olması veya hiç bulunmaması refleks arkın bir veya daha fazla komponentinde sorun olduğunu düşündürür: duysal veya motor aksonlar, motor nöronların hücre gövdeleri veya kasın kendisi. Ancak, motor nöronların uyarılabilirliği inen yolların hem eksitatör hem inhibitör etkilerine açık olduğu için, SSS lezyonlarında hiperaktif veya hipoaktif germe refleksleri oluşabilir.

Omuriliğe İnen Yolların Kesintiye Uğraması Genellikle Spastisiteye Yol Açar

Kas tonusu, kasın uzatılmaya gösterdiği direnç, kasın intrinsik elastisitesine bağlıdır. Kasta uzamaya direnç gösterecek seri ve paralel elastik elemanlar bulunduğu için, kas bir yay gibi davranır. Bu intrinsik sertliğe ek olarak ayrıca nöral olarak sağlanan kas tonusu da vardır; germe refleksi geri besleme halkası da kasın boyunun uzatılmasına direnç gösterir. Germe reflekslerinden sorumlu olan nöral devreler, yüksek merkezlere kasın tonusunun değişen koşullara uydurulabilmesi için bir mekanizma sağlarlar.

Kas tonusundaki bozukluklar genellikle motor sistem bozukluklarına eşlik eder; özellikle inen yolları tutan durumlar daha etkilidir, çünkü germe reflekslerinin kuvveti yukarı nmerkezlerden kontrol edilir. Bu tür değişiklikler kas tonusunda anormal artış (hipertoni) veya azalma (hipotoni) şeklinde olabilir. En sık rastlanan hipertoni spastisitedir. Spastisitede karakteristik olarak tendon refleksleri hiperaktiftir ve ani kas gerilmesine gösterilen direnç artmıştır. Spastisitesi olan bir hastanın kası yavaş yavaş gerilirse çok az dirençle karşılaşılabilinir. Germenin hızı giderek arttırılırsa, germeye gösterilen direnç de giderek artar. Dolayısıyla temelde spastisitenin fazik bir olay olduğunu söyleyebiliriz. Aktif refleks kasılma sadece hızlı germe sırasında oluşur; kas uzatılmış durumda tutulmaya devam edildiğinde refleks kasılma giderek azalır. Ancak bazı hastalarda hipertoninin ayrıca tonik bir komponenti de olabilir ve bu durumda kas gergin pozisyonda tutulmuyorsa bile refleks kasılma devam eder.

Spastisitenin fizyopatolojisi halen tam açıklanabilmiş değildir. Uzun süre, spastisitede germe reflekslerinin veriminin (gain) artmış olması gamma motor nöron aktivitesindeki artışa bağlı olarak değerlendirilmişti. Ancak son yıllardaki deneyler bu görüşe gölge düşürmüştür. Bazı vakalarda gamma efferentlerinde aktivite artışı gözlendiği halde, alpha motor nöronlardaki ve ara nöronlardaki zemin (background) aktivitesinin artmış olmasının daha önemli olacağı düşünülmektedir.

Spastisiteyi oluşturan mekanizma ne olursa olsun, etki Ia duysal liflerinden alpha motor nöronlara uzanan refleks yolda iletinin kuvvetle fasilitasyonu şeklindedir. Bu saptama, tedavide de temel teşkil etmektedir. Bugün sıklıkla kullanılan bir yöntem, Ia liflerinde presinaptik inhibisyonu taklit etmektir. Bunu yapmak için omuriliğe intratekal olarak baclofen uygulanır. Baclofen (GABA)B reseptör agonistidir. Bu reseptörlere GABA bağlanması presinaptik nöronlara Ca2+ girişini azaltır ve böylece daha az nörotransmitter salınır.

İnsanlarda Omurilik Kesisi, Spinal Şok Dönemini Takiben Hiperrefleksi’ye Yol Açar

Omurilik hasarı, spinal reflekslerin kuvvetinde önemli değişikliklere yol açar. ABD’de her yıl 10 000 kadar kişide omurilik yaralanması olmaktadır. Bu yaralanmaların yarıdan fazlasında hasar kalıcı olmakta, motor ve duyu kayıplarına, mesane ve barsak fonksiyonlarının kontrolunun kaybına yol açmaktadır (Pencere 36-5).

Kesi tam kesi ise, genellikle kazadan sonra bir süre lezyonun altındaki seviyelerde tüm reflekslerin yitirildiği veya baskılandığı görülür: Spinal şok. Haftalar, veya aylar alan bir dönem içinde refleksler yavaş yavaş geri gelir; bu dönemde normale oranla abartılıdırlar. Örneğin, ayağın derisine hafifçe dokunulduğunda tüm bacak kuvetli bir fleksiyon ile geri çekilir.

Spinal şok ve takip eden iyileşme süreci henüz pek anlaşılabilmiş değildir. Baştaki şokun, beyinden gelen tonik fasilitör etkilerin aniden ortadan kalkması nedeniyle oluştuğu düşünülmektedir. İyileşmeye farklı mekanizmaların katkıları olabilir: denervasyon süpersensitivitesi, postsinaptik reseptör sayısında artış, afferent terminallerde yeni dallanmalar. Hayvanlarda spinal şoktan kurtulma süresinin insanlara kıyasla daha kısa sürmesi ilginçtir. İnsan olmayan primatlarda iyileşmenin görülmesi nadiren bir haftayı geçer; kedi ve köpeklerde birkaç saattir. İnsanda iyileşme sürecinin uzun olması, olasılıkla spinal refleks devreler üzerinde inen santral etkilerin (input) daha büyük olmasının bir sonucudur. Bu da bipedal ve dik yürümenin daha karmaşık kontrol gerektirmesinden kaynaklanıyor olabilir. Gerçekten de, 37. Bölümde göreceğimiz gibi, omurilik zedelenmesi geçiren insanlarda otomatik lokomotor paternlerin tekrar düzelmesi, kuadripedal memelilerdekine oranla çok daha az olmaktadır.

Pencere 36-5

Omurilik Lezyonlarında Duysal ve Motor Belirtiler

Omurilik lezyonlarının neden olduğu duysal ve motor kayıplar genellikle omuriliğin belli bir seviyesine özgü semptomlar verirler. Lezyonun seviyesini anlamak için duysal veya motor kaybın iyi değerlendirilmesi gerekir. Lezyon seviyesinin altında fonksiyonun bozulması, omuriliğin içinde fokal lezyonlar veya eksternal bası nedeniyle oluşabilir. Duysal ve motor lezyonların belirlenmesinde röper noktalar Tablo 36-2 ve 36-3’de verilmiştir.

Motor belirtiler

Motor kökler zedelendiği zaman, veya motor nöronlar fokal olarak etkilendiklerinde, ilgili kaslardaki semptomlar güç kaybı, incelme, fasikülasyon ve tendon reflekslerinin kaybıdır. İnen motor yollarda zedelenme olduğunda, lezyon seviyesinin altındaki düzeylerden innerve olan kaslardaki semptomlar, tendon refleklerinin artması ve spastisitedir. Omuriliğin tek taraflı lezyonlarında, belli başlı motor yolaklar ve özellikle kortikospinal traktus, beyinsapı düzeyinde çaprazlaşıp innerve edecekleri motor nöronlarla aynı tarafta aşağıya indikleri için, motor belirtiler hemen her zaman ipsilateralde ortaya çıkar.

Tablo 36-2: Motor kayıplarda lezyon düzeyinin belirlenmesi

Kök

En belirgin olarak etkilenen  kaslar

Refleks kayıp

C3-5

Diyafram

---

C5

Deltoid, biseps

Biseps

C7

Triseps, bilek ve parmak ekstansörleri

Triseps

C8

İnterossealler, küçük parmak abdüktörü

---

L2-4

Kuadriseps

Patellar refleks

L5

Ayak başparmağının uzun ekstansörü, anterior tibial

---

S1

Plantar fleksörler, gastroknemius

Aşil refleksi

Duysal belirtiler

Duyu kaybında karakteristik patern, lezyon seviyesinin altında deri duyularının yitirilmesidir. Ancak ünilateral lezyonlarda patern karmaşık olabilir. Ağrı ve sıcaklık ile ilgili bilgi taşıyan yolaklar (anterolateral sistem) omuriliğin karşı tarafında yükselirken, ayırdedici dokunma, vibrasyon ve pozisyon duyularına ilişkin bilgi omuriliğin aynı tarafında yükselir. Ek olarak, spinal lezyonlardan kaynaklanan duyu kayıpları ile periferik sinir veya izole sinir köklerindeki lezyonları arasında da ayırım yapılması gerekir.

Bir hastalık birden fazla periferik siniri etkilemişse (polinöropati), el ve ayaklarda küten duyu kayıpları ortaya çıkar (36-14A). Baskın olarak distalde olan bu patern aksonal transportun bozulmasına, veya tersine ölüm’e (dying back)bağlanmaktadır (16. Bölüm). En çok etkilenen kısımlar, arka kök gangliyonlarındaki duyu nöronlarının hücre gövdelerine en uzak olanlardır. Tek periferik sinirler veya duysal kökler zedelendiğinde, duyu kaybı daha sınırlıdır ve bu amaçla geliştirilmiş olan şemalara bakarak saptanabilir (36-15).

Tablo 36-3: Duyu kayıplarında lezyon düzeyinin belirlenmesi

Kök

En belirgin olarak etkilenen alanlar

C4

Klavikula

C8

Küçük parmak

T4

Meme başları

T10

Göbek

L1

İnguinal ligament

L3

Baldırın ön yüzü

L5

Ayak başparmağı

S1

Ayağın lateral tarafı

S3-5

Perine

Omuriliğin tam kesisi

Omuriliğin tam kesisi lezyon seviyesinin altında tüm duyuların ve istemli hareketlerin yitirilmesine yol açar (36-14B). Mesane ve barsak kontrolu da kaybedilir. Eüer lezyon C3 seviyesinin üzerinde ise, solunum etkilenir. Omuriliğin ikinci lumber vertebra düzeyinde sonlandığı hatırlanmalıdır; bu düzeyin altında omurilik kanalında sadece daha alt seviyelerin sinir kökleri bulunmaktadır. Bu nedenle L2 dğzeyinin altındaki lezyonlarda alt lumbal ve sakral sinirlerle inerve edilen bölgelerde duyu kayıpları ve ayrıca bazı bacak kaslarında zayıflık ve tendon reflekslerinin kaybı beklenir (36-14C).

Kısmi kesi

Omuriliğin kısmi kesilerinde bazı inen ve çıkan yollar sağlam kalabilir. Bu durumda fonksiyon kısmen korunmakla birlikte belirgin motor ve duysal kayıplar vardır. Omuriliğin yarı kesisine (hemiseksiyon) Brown-Sequard sendromu denir ve karakteristik bir paterni vardır (36-14D): İpsilateral tarafta bazı kas gruplarında zayıflık ve spastisite (kortikospinal traktus), ayırdedici dokunma, vibrasyon ve pozisyon duyularının ipsilateralde kaybı (dorsal kolon), kontralateral tarafta ağrı ve sıcaklık duyusunun kaybı (anterolateral sistem). Tam bir hemiseksiyona oldukça nadir rastlandığı halde, bu sendroma oldukça sık görülmektedir, çünkü genellikle travmalar vücudun bir tarafını diğer taraftan daha fazla etkilemektedirler.

Tam olmayan kesiye yol açan diğer bir durum siringomiyeli’dir: Omuriliğin santral kısmında bir kist oluşur ve giderek büyür. Lezyon santralden başladığı için ilk önce ağrı ve sıcaklık taşıyan lifler etkilenirler (anterior komissura’da deküzasyo nedeniyle). Bu durumda bilateral ağrı ve sıcaklık duyusu yitirilir ve kayıp sadece lezyon seviyesine sınırlıdır (36-14E). Kist çok fazla büyümezse, ince dokunma, vibrasyon ve pozisyon duyuları korunur.

Şekil 36-14: Omuriliğe veya sinir köklerine (segmental) hasar sonucu ortaya çıkan duyu kayıpları ve periferik sinirlerin zedelenmesiyle ortaya çıkan kayıplar

 

Şekil 36-15: Sinir kökleri veya periferik sinirlerle innervasyona göre vücudun küten innervasyonu

 

 

GENEL TEKRAR

·      Refleksler periferik reseptörlere uygulanan uyaranlarla tetiklenen koordine ve istemsiz motor hareketlerdir.

·      Bazı refleksler olası zararlardan korunmak, bazıları bir davranışı sağlamak için gerekli adaptasyonu oluşturmak üzere çalışır.

·      Refleksle oluşan, amaca yönelik hareketlerde kuvvet ve davranış paterni yapılan işe veya içinde bulunulan duruma göre değişir: Fonksiyonel set

·      Bugün refleksler hakkında bilgimiz yetersiz, ancak omurilik refleksleri üzerinde santral etkilerin önemli olduğunu kabul ediyoruz.

·      Omurilikteki refleks yollar, istemli hareketler sırasında da kullanılır.

·      Reflekslerin bazı komponentleri supraspinal merkezleri de içerir.

·      Spinal ve supraspinal ara nöron sistemlerine afferent sinyallerin konverjansı, reflekslerin santral motor emirlerle uyumlu entegrasyonunu sağlar.

·      SSS hastalıkları veya hasarı, inen yolların etkisi nedeniyle omurilik reflekslerini etiler.

·      Bu ilişkiler nörolojik tanıda önemlidir.