43                                                    Principles of Neural Science

 

 

 

Bazal Gangliyonlar

 

 

Mahlon R. DeLong

 

 

 

Bazal Gangliyonlar Çekirdeklerden Oluşur

               

Bazal Gangliyonların Girdi Çekirdeği, Striyatum hem

 

Anatomisi hem de İşlevleri itibariyle Heterojenite

Gösterir

 

Striyatum, Doğrudan ve Dolaylı Yolaklar Aracılığı ile

Çıktı Çekirdeklerine Uzanır

 

Bazal Gangliyonlar, Talamus ve Serebral Korteksi Bağlayan Koşut Devreler Grubunun Temel Subkortikal Bileşenleridir

       

İskeletomotor Devre, Serebral Korteksin Özgül

 

Alanları ile Bazal Gangliyonlar ve Talamusu İçerir

 

Tek Hücreden Yazdırma Çalışmaları, Motor

 

Devrelerin Rolüne İlişkin Doğrudan Veriler Sağlar

 

Okülomotor Devre Üzerine Araştırmalar,

İskeletomotor Devrenin Nasıl İşlediğine İlişkin Önemli

Veriler Sağlar

 

Bazı Hareket Bozuklukları, Bazal Gangliyonlardaki Doğrudan veya Dolaylı Yolakların Dengesizlikleri Sonucu Ortaya Çıkar

       

Dolaylı Yolağın Aşırı Etkinliği, Parkinsonyan

Bulguların Temel Etkenidir

 

Parkinson Hastalığında, Bazal Gangliyonlardaki

 

Dopamin Düzeyi Düşer

 

Dolaylı Yolağın Yetersiz Etkinliği, Hiperkinetik

Bozuklukların Temel Etkenidir

 

Huntington Hastalığı, bir Kalıtsal Hiperkinetik Bozukluktur

 

        Huntington Hastalığının Geni Tanımlanmıştır

 

          Glutamat ile Oluşan Nöron Ölümünün Huntington

Hastalığında Payı Vardır

 

Bazal Gangliyonların Bilişim, Duygudurumu ve Motor-dışı Davranış İşlevinde de Rolü Vardır

 

Genel Özet

 

 

Bazal gangliyonlar, normal istemli harekette temel rol oynayan dört çekirdekten oluşur. Motor sistemin diğer bileşenlerinin tersine, omurilikle doğrudan girdi ve çıktı ilişkileri bulunmaz. Birincil girdilerini serebral korteksten alır; çıktılarını, beyin sapına ve talamus aracılığı ile yine geriye (“yukarıya”) prefrontal, premotor ve motor kortekslere gönderir. Bu nedenle, bu çekirdeklerin motor işlevlerinin çoğuna frontal korteksin motor alanları aracılık etmiş olur.

Klinik gözlemler, önceleri, bu yapıların hareketin kontrolünde rol aldığını ve hareket bozuklukları ile ilişkili olduklarını düşündürmüştür. Parkinson, Huntington ve hemiballizm hastalarının post-mortem incelemeleri, bu subkortikal yapılardaki patolojik değişiklikleri ortaya koymuştur. Bu hastalıklarda, üç farklı tipte tipik motor bozukluk vardır: 1) tremor ve diğer istemsiz hareketler, 2) potür ve kas tonüsü değişiklikleri, 3) paralizi olmaksızın hareket niteliğinde bozulma ve yavaşlama… Yani, bazal gangliyonların düzensizlikleri, ya Parkinson hastalığındaki gibi hareket azalması, ya da Huntington hastalığındaki gibi hareket artışı ile sonuçlanır. Bunların yanısıra, bazal gangliyonların hasarı, karmaşık nöropsikiyatrik bilişsel ve davranışsal bozukluklarla birlikte de seyredebilir ki, bu da, bu yapıların, frontal lobların çeşitli işlevlerinde geniş rol oynadığını gösterir.

Bazal gangliyonların hasarı ile ilişkili olarak, özellikle, hareket bozukluklarının belirgin biçimde ortaya çıkması nedeniyle, bunların, piramidal (kortikospinal) sistemden bağımsız olduğu; ancak ekstrapiramidal sistemin temel bileşenlerinden olduğu düşünülmüştür. Böylece, iki farklı motor sendrom tanımlanmıştır: Spastisite ve felç ile karakterize piramidal yolak sendromu ve istemsiz hareketler, kas rijiditesi, felçsiz hareket güçlüğü ile karakterize ekstrapiramidal sendrom.

Bu yalın sınıflandırmanın artık yetersiz bulunmasının bir çok nedeni vardır: 1) Bugün, bazal gangliyonlar ve kortikospinal sistemler dışında başka beyin bölümleri de istemli harekette rol oynamaktadır. Yani, beyin sapı motor çekirdekleri, nukleus ruber ve serebellumun düzensizlikleri de hareket bozuklukları ile sonuçlanabilmektedir. 2) Ekstrapiramidal ve piramidal sistemler, gerçekte, tam anlamıyla bağımsız değil; tersine, yaygın biçimde birbirleri ile bağlantılıdır ve hareketin kontrolü için işbirliği içinde çalışır. Kuşkusuz, bazal gangliyonların motor etkilerine, süplemanter, premotor ve motor korteksler, büyük ölçüde, piramidal sistem üzerinden aracılık eder.

Çok sık görülmeleri nedeniyle, bazal gangliyon düzensizlikleri, klinik nöroloji için her zaman çok önemli olmuştur. Parkinson hastalığı, özgül bir iletici metabolizma bozukluğuna bağlanan ve moleküler hastalık olarak nitelenen ilk nörolojik hastalıktır. Bu nedenle, hastalıklı bazal gangliyonlar üzerindeki araştırmalar, motor kontrolün yanı sıra, duygudurumu, bilişsel ve motor-dışı davranışsal bozuklukların, nörotransmiterler ile ilişkilendirilmesi için de paradigmalar oluşturmuştur. Bazal gangliyon düzensizliklerinin anatomik, moleküler ve nöral görüntüleme teknikleri ile olduğu kadar, hayvan modelleri üzerinde yürütülen araştırmalar da, bu yapıların düzenlenme ve işlevlerine ilişkin önemli bilgiler sağlamıştır. Bunlar sayesinde de, yeni farmakolojik ve cerrahi yaklaşımlar gelişebilmiştir.

 

Bazal Gangliyonlar Dört Çekirdekten Oluşur

 

1) Subkortikal yerleşimli, 2) birbirleri ile çok yönlü bağlantılı, 3) temel uzantıları serebral korteks, talamus ve beyin sapına ulaşan, 4) temel girdilerini serebral korteks ve talamustan alan ve 5) temel çıktılarını talamus üzerinden serebral korteks ve beyin sapına göderen yapılardır.

 

Şekil 43-1

 

 

          Başlıca dört bazal gangliyon vardır: 1) striyatum, 2) globus pallidus (pallidum), 3) substansiya nigra (par retikülata ve par kompakta) ve 4) subtalamik çekirdekler.

 

Şekil 43-2

 

 

          Striyatum, aynı embriyolojik kökenden kaynaklanan üç temel alt bölüm içerir: 1) kaudat çekirdek, 2) putamen ve akümban çekirdeği de içeren ventral striyatum. En ön bölümü dışında, kaudat ve putamen arasında, striyatum boyunca, kapsüla interna (Kİ) uzanır; neokorteks ve talamus arasında iki yönlü akson demetleri içerir.

          Striyatum temel “alıcı” yapıdır; uzantıları da globus pallidus ve substansiya nigraya gider. Benzer nöron morfolojisi olan bu iki çekirdekten kaynaklanan uzantılar da bazal gangliyonların temel çıktılarını oluşturur. Pallidum, putamenin mediyalinde, kapsüla internanın lateralindedir; eksternal ve internal bölümleri vardır. İnternal bölüm, ortabeyinde, Kİnın mediyalindeki SNnın PR bölümü ile işlevsel ilişkilidir. İnternal pallidal bölüm ve PRnın ileticisi, GABAdır. İnternal pallidal bölüm ile substansiya nigra arasında da Kİ bulunur.

          Substansiya nigranın PK bölgesi, PRnın dorsalinde bazan da kısmen örtüşür durumdadır. PK nöronları Daerjiktir ve okside ve polimerize Daden türemiş nöromelanin içerir. Yaş ilerledikçe, lizozomlarda biriken nöromelanin buranın tipik koyu rengini verir. Ayrıca, PKnın mediyaldeki uzantısı, ventral-tegmental alanda da Daerjik nöronlar vardır.

          Subtalamik çekirdek, hem pallidum, hem de substansiya nigranın her iki bölümü ile anatomik bağlantı sergiler. Talamusun hemen altında, substansiya nigranın anteriyör bölümünün üzerinde yer alır. Bu çekirdeğin Gluerjik nöronları bazal gangliyonların tek eksitatör projeksiyonudur.

 

Bazal Gangliyonların Girdi Çekirdeği, Striyatum hem

 

Anatomisi hem de İşlevleri itibariyle Heterojenite Gösterir

 

          Tüm kortikal alanlardan, striyatumun özgül alanlarına Glu-erjik girdiler uzanır. Ayrıca, buraya, talamusun intralaminar çekirdeklerinden eksitatör, ortabeyinden DAerjik uzantılar ve rafe çekirdekten 5-HTerjik girdiler alır.

          Rutin boyamada homojen gibi görünse de, anatomik ve işlevsel olarak çok heterojendir. Matriks ve striyozom (yamalar) denilen iki ayrı bölümü, histokimyasal farklılık gösterir ve reseptörleri de farklıdır. Striyozom bölümü, temel girdisini limbik korteksten alır ve temel çıktısını SNPKya gönderir.

          Striyatumda birkaç belirli nöron tipi bulunsa da, bunların %90-95i GABAerjik ortaboy-dikenli projeksiyon nöronlarıdır; ki bunlar, hem kortikal girdiler için ana hedef ve çıktıların tek kaynağıdır. Hareket ve periferik uyaran etkisi olmadığında, bunlar sessizdir. Primatlarda, bu nöronlar iki alt gruba ayrılır: Eksternal pallidal bölüme uzananlar, enkefalin ve nörotansin; internal pallidal bölüme uzananlar, P maddesi ve dinorfin nöropeptidlerini içerir.

          Striyatumda, ayrıca, iki tip yerel inhibitör nöron vardır: Büyük kolinerjik nöronlar ve daha küçük boydaki, somatostatin, nöropeptid Y veya NOS içeren nöronlar. Her iki inhibitör tipin de yaygın akson kollateralleri vardır, ki, striyatal çıktı nöronlarının etkinliğini azaltır. Sayıları az olmasına karşın, striyatumdaki tonik aktiviteden sorumludurlar.

 

 

Striyatum, Doğrudan ve Dolaylı Yolaklar Aracılığı ile

Çıktı Çekirdeklerine Uzanır

 

Bazal gangliyonların iki çıktı çekirdeği olan İPB ve SNPR, talamus ve beyin sapındaki hedef çekirdeklerini tonik biçimde inhibe ederler. Bu inhibitör çıktıyı, striyatumdan kaynaklanan iki (doğrudan ve dolaylı) koşut yolak modüle eder. Dolaylı yolak: Saf GABAerjiktir, EPBe, oradan subtalamik çekirdeğe, sonunda da Gluerjik çıktı olarak uzanır (Şekil 43-3). Bu yolak, bazal gangliyonların tek eksitatör entrensek bağlantısıdır; diğerleri, tümüyle GABAerjik ve inhibitördür.

 

Şekil 43-3

 

 

          İki çıktı çekirdeğindeki nöronlar yüksek frekansta tonik deşarjlar yapar. Striyatumdan palliduma uzanan doğrudan yolak, geçici olarak fazik eksitatör uyaran ile uyarılınca, pallidumdaki tonik aktivite gösteren nöronlar kısa bir süre baskılanır. Böylece, talamus ve sonuçta korteksin aktive olması sağlanır. Tersine, dolaylı yolağın fazik uyarılması ile talamusun inhibisyonu geçici olarak artar. Striyatum – EPB, EPB – STÇ,  STÇ – İPB arası uzantıların polaritesi gözönüne alınırsa, bu anlaşılabilir (Şekil 43-3).

          Bazal gangliyonlar ile talamus arasındaki devrede, doğrudan yolak, pozitif geribildirim, dolaylı yolak negatif geribildirim sağlar. Bu efernetlerin, bazal gangliyon çıktı çekirdekleri ve onların talamik hedefleri üzerinde zıt etkileri vardır. Doğrudan yolun aktivasyonu, talamus dezinhibisyonu ile talamokortikal yol aktivitesini artırır (hareket fasilitasyonu). Dolaylı yolak aktivasyonu ise, talamokortikal inhibisyonu artırır (hareket inhibisyonu).

          İki striyatal çıktı yolağı, SNPK – striyatum arasındaki DAerjik projeksiyondan farklı biçimde etkilenir. Bu yolaklara doğrudan projekte olan striyatal nöronlarda D1 DA-r vardır; iletiyi hızlandırırlar. Dolaylı yolaklara projekte olan nöronlarda ise iletiyi azaltan D2 DA-r bulunur.

          Sinaptik etkileri farklı da olsa, bu iki yolağa etkili DAerjik girdiler, aynı etkiye yol açar; talamokortikal inhibisyonu azaltıp, kortekste başlayan hareketleri kolaylaştırırlar. Parkinson hastalığında DA azaldığından hareketler yavaşlar. DAerjik sinapslar, pallidum, subtalamik çekirdek ve SNda da vardır; bunlar ve kortikal DAerjik etkiler, bu striyatal etkinliği destekler.

 

 

Bazal Gangliyonlar, Talamus ve Serebral Korteksi Bağlayan Koşut Devreler Grubunun Temel Subkortikal Bileşenleridir

 

        Önceleri, BGın yalnızca istemli harekette rol aldığı düşünülürdü. Oysa, bugün çoğunlukla kabul gören görüşe göre, BGlar, serebral korteks ile etkileşimleri nedeniyle, iskeletomotor, okülomotor, bilişsel, hatta duygusal işlevlerde bile rol almaktadır.

          Gözlemler, ilintili işlev çeşitliliğini ortaya koymuştur. 1) Belirli deneysel ve hastalık-ilişkili BG lezyonları istenmeyen duygusal ve bilişsel etkiler doğurmaktadır. Bu ilk kez Huntington hastalarında farkedilmiştir. Parkinson hastalarında da, duygu, davranış, ve biliş bozuklukları olmaktadır. 2) BGlar ile hemen tüm serebral korteks, hipokampus ve amigdala arasında çok yaygın ve iyi düzenlenmiş bağlantılar vardır. 3) Deneysel hayvanlarda, çok çeşitli motor ve motor-dışı davranış ile BGların farklı yapı ve nöronlarındaki aktivite arasında bağıntılar bulunmuş, insanlardaki görüntüleme çalışmaları sonuçları da bu (davranış ve özgül metabolik etkinlik) bağıntıları desteklemiştir.

          BGlar, topluca, talamus ile korteksi bağlayan subkortikal yapılar olarak görülebilir. Bu devreler, yapı ve işlev anlamında çok ayrılırlar. Her devrenin özgül bir kortikal kaynak yeri ve yine özgül bir BG ve talamus hedef alanı vardır. İlgili talamik çıktı da yine aynı kortikal alana döner. Yani, iskeletomotor devre, presantral motor alanlardan (premotor korteks, süplamenter motor alan ve motor korteks) doğar ve burada sonlanır. Okülomotor devre, frontal ve süplamenter göz alanlarında; prefrontal devreler, dorsolateral prefrontal ve lateral orbitofrontal kortekslerde; limbik devre, anteriyör singülat alan ve mediyal orbitofrontal kortekste başlar ve sonlanır (Şekil 43-4).

 

Şekil 43-4

 

 

          Neokorteksin her alanı, stiryatumdaki özgül bir bölgeye ve çok topografik düzende projekte olur. Asosiyasyon alanları, kaudat ve rostral putamene; sensorimotor alanlar, santral ve kaudal putamene ve limbik alanlar da ventral striyatum olfaktör tüberküle uzanır.

          Bu, ayrılmış / farklı / özgül bağlantı kavramı, farklı hareket bozuklukları yanısıra,  birçok nörolojik ve psikiyatrik hastalığın anlaşılmasına da yol açmıştır. Yapısal konverjans ve işlevsel entegrasyon, tanımlanmış beş BG – talamokortikal devre arasında değil, herbirinin kendi içinde gerçekleşmektedir. Örneğin, iskeletomotor devrenin birçok alt devreleri (bacak, kol, ağız-yüz gibi) vardır.

          Bu herbir alt devrenin kendi içinde bile, motor süreçlemenin farklı yönlerinden sorumlu ayrı yolaklar bulunabilir. Sinapslar arasında taşınarak, retrograd ilerleyen herpeks simpleks virüsü, primer motor korteks, süplamenter motor alan ve lateral premotor alana enjekte edildiğinde, İPBdeki belirli çıktı nöron gruplarını işaretler. Anterograd taşınan virüs çok belirgin farklar gösteren putamen bölgelerini işaretlemiştir. Striyatum – pallidum, pallidum – subtalamik çekirdek arası bağlantıların ileri derecede topografik olduğu düşünülürse, komşu devreler arasında belirgin konverjans olasılığı yoktur. Ancak, bazı anatomik verilere göre, devreler, bir dereceye kadar SNPRde konverjans yapmaktadır.

           

       

İskeletomotor Devre, Serebral Korteksin Özgül Alanları ile Bazal Gangliyonlar ve Talamusu İçerir

 

 

BG hastalıkları arasında, iskeletomotor devre ile ilişkili hareket bozuklukları en ön sıradadır. Primatlarda, bu devre, presantral motor ve postsantral sensorimotor alanlardan doğar ve büyük bölümü putamende sonlanır. Yani, putamen, hareket ve hareket ilişkili duysal geribildirim bilgisinin entegre olduğu önemli bir yapıdır. Primer motor korteks, premotor alanlardan (arkuat ve süplamenter dahil) topoğrafik, somatoduysal 3a, 1, 2, ve 5ten örtüşen lifler putamenin motor alanlarında sonlanır. Burada somatotopik bir düzenlenme vardır. Bacak, dorsolateralde, ağız-yüz ventromediyalde ve kol da bunların arasında temsil edilir (Şekil 43-5). Bu temsil hemen tüm putamen boyunca rostrokaudal eksen yönünde bir gidiş gösterir. Yeni anatomik ve fizyolojik veriler, bu devrenin birçok bağımsız alt devreye ayrıldığını ortaya koymuştur.

 

Şekil 43-5

 

 

          Putamendeki çıktı nöronları, topoğrafik olarak pallidumun iki bölümü ile SNPRnın kaudolateral bölümlerine projekte olur. İPBnın motor bölümleri ve SNPR de, özgül talamik çekirdeklere (üç ventral çek., ventral lateral çek. (par oralis), lateral ventral anteriyör çek. (par parvoselülaris ve par manyoselülaris) ve santromediyan çek.) topoğrafik uzantılar gönderir. Bu devre, sonunda aşağıdaki ters yöndeki uzantılarla kapanır: 1) ventral lateral ve ventral anteriyör (par manyoselülaris) çekirdeklerden süplamenter motor alana, 2) lateral ventral anteriyör (par parvoselülaris) ve ventral lateral çekirdeklerden premotor kortekse ve 3) ventral lateral ve santromediyan çekirdeklerden presantral motor alanlara…

 

Tek Hücreden Yazdırma Çalışmaları, Motor Devrelerin Rolüne İlişkin Doğrudan Veriler Sağlar

 

          BGın harekete katkısını, en doğrudan görebilmenin yolu, hareketli primatların iskeletomotor devresindeki (özellikle, İPBde) nöron aktivitesinin ölçülmesi ile olur. Uyaran ile tetiklenmiş, hızlı ekstremite hareketlerinin ortaya çıkması ile önce kortekste sonra da BGda nöronal etkinlik değişiklikleri belirir. Bu sıralı ateşleme BG – talamortikal devrelerde seri süreçleme olduğunu ve aktivitenin büyük bölümünün kortikal düzeyde başlatıldığını gösterir.

          El bileği fleksiyonu veya ekstansiyonu gibi özgül bir motor hareketin eylemi sırasında, İPB nöronlarının çoğunda deşarjlar artar, bazılarında ise azalır. Deşarjları fazik azalma gösteren nöronlar, ventrolateral talamusu dezinhibe etmek suretiyle (ve eksitatör talamokortikal bağlantılar üzerinden) kortikal kökenli hareketleri kolaylayıp, güçlendirerek çok belirleyici bir rol oynamış olurlar. Deşarjları fazik artma gösteren nöron grupları, tersine etkir; yani, talamokortikal nöronları daha da inhibe ederek, antagonist veya yarışan hareketleri baskılarlar.

          Doğrudan ve dolaylı yolaklardan gelen hareket-ilişkili sinyallerin, BG çıktısını kontrol için İPBde nasıl entegre olduklarına ilişkin bilgimiz çok azdır.  Bir olasılıkla, belirli bir istemli hareketle ilişkili sinyaller, iki yolak üzerinden de aynı grup pallidum nöronlarına yönlendiriliyor olabilir. Böyle bir düzenleme, dolaylı yolak girdilerinin hareketi frenleyip, pürüzsüz kılabilmesini, diğer yolak ise eşzamanlı olarak, hareketin fasilitasyonunu sağlıyor olabilir. Bu çapraz düzenleme, BGın hareketin hız ve şiddetini ölçme / derecelendirmedeki rolünü açıklayabilir. Farklı bir görüş de, belirli bir hareketle ilişkili doğrudan ve dolaylı girdilerin, BGın farklı çıktı çekirdeklerindeki ayrı grup nöronlara yöneltildikleri yönündedir. Eğer, durum böyle ise, iskeletomotor devre, istemli hareket düzenlemesinde ikili bir rol oynuyor demektir: 1) seçilmiş örüntüyü pekiştirerek (dolaylı yol üzerinden) ve 2) potansiyel çatışma örüntülerini baskılayarak (doğrudan yol üzerinden)… Bu ikili rol, herbir istemli harekete - duysal sistemlerdekine benzer biçimde - çevresini ketlemek suretiyle aracı olmak biçiminde odaklaştırma (netleştirme) ile sonuçlanabilir.

          Bu devrenin nöronal aktivitesi çeşitli motor ödevler yaptırılan maymunlarda incelenmiştir. Devrenin tüm aşamalarında (kortikal, striyatal, pallidal), nöronların büyük çoğunluğunun aktivitesinin, kas aktivitesinin örüntüsünden bağımsız olarak, ekstremite hareketinin yönüne bağlı olduğu gözlenmiştir. Bu, “yön veren” hücreler, süplamenter motor alan, motor korteks, putamen ve pallidumun hareket-ilişkili nöronlarının %30-35ini oluşturmaktadır. Hepsi de somatotopik yerleşimlidir. Motor korteks nöron deşarjları kas örüntüsüne bağımlı, BG nöron deşarjları ise değildir. Eğitilmiş primatlarda, İPBün de kol ile ilgili alan nöronları aktivitesi, açık biçimde hız ve şiddetle ilişkili bulunmuştur.

          Davranış eğitimi ve tek hücreden yazdırma tekniklerini birleştiren araştırmalar, iskeletomotor devrenin yalnızca hareketin eyleminde değil, aynı zamanda tasarımında da rol oynadığını ortaya koymuştur. Daha sonra eyleme konacak bir ekstremite hareketinin yönü için bir ipucu sunulduğunda, presantral motor alanların hemen her yanından, deşarj hızına ilişkin çok çarpıcı değişiklikler yazdırılmıştır.  Bu aktivite değişiklikleri, hareketin gerçek tetiği ortaya çıkana kadar sürmektedir. Bu özellik, “motor hazırlık”ı temsil etmektedir.

          Hareketten önce, yön itibariyle seçilmiş aktivite de putamen ve İPBde görülebilmektedir. Bu yapılardaki tek nöronlarda “hazırlık” veya hareket-ilişkili yanıtlar çıkmaktadır. Bu özellik de, aynı devrede, farklı altkanalların işlediğini düşündürmektedir. Bu alt kanallar motor kontrolde farklı işlevler üstlenmiş ve Parkinson veya diğer BG hastalıklarında birbirlerinden farklı ve seçici tutuluş gösteriyor olabilirler…

 

Okülomotor Devre Üzerine Araştırmalar, İskeletomotor Devrenin Nasıl İşlediğine İlişkin Önemli Veriler Sağlar

 

          Bu devre, gözlerin sarkaç hareketinin kontrolünden sorumludur. Frontal ve süplamenter motor göz alanlarından doğar kaudat çekirdeğin gövdesine uzanır. Kaudat çekirdek de doğrudan ve dolaylı yolakları üzerinden SNPRnın lateral bölümlerine uzanır. Bu yapının projeksiyonları ise frontal göz alanlarına geri döner ve süperiyör koliküllere uzanır. SNPRnın tonik aktivitesinin inhibisyonu, sarkaç hareketleri ile ilişkili süperiyör kollikül derin katmanlarındaki çıktı nöronlarda dezinhibisyona yol açar. SNPR nöron inaktivasyonu, karşı tarafta istemsiz sarkaç hareketlerine neden olur. Bu gözlemler, iskeletomotor devrenin, hareket sırasında, benzer biçimde, talamokortikal nöronları, fazik olarak dezinhibe ettiğini ve böylece, niyetlenilen hareketin fasilitasyonunu sağladığını düşündüren en önemli ipuçlarını ortaya koymuştur.

  

 

Bazı Hareket Bozuklukları, Bazal Gangliyonlardaki Doğrudan veya Dolaylı Yolakların Dengesizlikleri Sonucu Ortaya Çıkar

 

        Son yıllarda BGın hastalıkları, özellikle hareket bozuklukları konusunda oldukça bilgi edinilmiş ve bunların yönetimi daha iyi duruma gelmiştir.

Hipokinetik bozukluklar: Ör. Parkinson h. Akinezi (harekete başlama sorunu) ve bradikinezi (hareketin hız ve şiddetinde azalma) ile karakterizedir. Kas rijiditesi (artmış direnç) ve tremor eşlik eder.

Hiperkinetik bozukluklar: Ör. Huntington h. ve hemiballizm. Artmış motor aktivite, istemsiz hareketler (diskinezi), hipotoni ile karakterizedir. Ekstremitelerin yavaş kıvrılma hareketleri (atetoz), ekstremite ve ağız-yüzün rastgele küçük sarsılma hareketleri (kore), şiddetli ve geniş genlikli patlayıcı proksimal ekstremite hareketleri (balizm) ve sürdürülen anormal postür ve yavaş geniş hareketler (eşzamanlı ve düzensiz antagonist ve agonist kasılması ile distoniler) gibi farklı istemsiz hareket bozuklukları farklı bileşim ve derecelerde görülebilir. Altta yatan neden ortaktır.

Son yıllarda, selektif yerel veya sistemik nörotoksinlerle oluşturulan primat hipo ve hiperkinezi modellerinde bu farklı semptomatolojinin altındaki farklı fizyopatolojiyi anlayabilme çaba ve gelişmeleri artmıştır. BGın kendi içlerindeki farklı yolaklar çok ince bir dengede işlerler. Kabaca, Dolaylı yolak egemen olursa, hipokinezi, çekinik kalırsa, hiperkinezi ortaya çıkmaktadır (Şekil 43-6).

 

Şekil 43-6

 

 

       

 

       

Dolaylı Yolağın Aşırı Etkinliği, Parkinsonyan Bulguların Temel Etkenidir

 

Parkinson hastalığı: 1817de James Parkinson tanımlamış. ABDde 1 milyon kişiyi etkilmekte. En sık görülen, en çok araştırılmış ve görece anlaşılmış olan… “… İstemsiz tremor, azalmış kas gücü, öne eğik postür, yürümeden koşmaya geçiş eğilimi, duyular ve zihin etkilenmez…”

Kardinal belirtiler: Spontan harekette azalma ve güçlük, akinezi, bradikinezi, rijidite, tipik tremor (4-5/s), eğilmiş postür, sarsak yürüyüş, denge bozukluğu, maske yüz.

1950lerin ortasında, Arvid Carlson, beyin DAinin %80inin bazal gangliyonlarda bulunduğunu gösterdi. Sonra, Oleh Horynekieewicz P.H. beyinlerinde striyatum, özellikle putamende şiddetli DA azalmasını gösterdi. Erken 1960larda, SNPK dejenerasyonu neden gösterildi. Walter Brickmayer ve Horynekiewicz, i.v. L-hidroksifenilalanin (L-DOPA) enjeksiyonu ile kısa süreli dramatik iyileşmeleri gösterdi. Daha sonra George Cotzias’ın ağızdan giderek artan dozda verdiği L-DOPA ile P.H.nın ilaçla sağaltımında yeni bir dönem açıldı. Yeni geliştirilen daha temiz ve özgül ilaçlara karşın ilk 5 yılın sonunda ilaçlar etkisizleşir ve istenmeyen yan etkiler (motor yanıt dalgalanmaları ve ilaca bağlı diskineziler) ortaya çıkar.

William Langston, meperidin türevi (MPTP) ilaç bağımlılarının Parkinsoniyan tablo ortaya koyduğunu farketmesi ile araştırma alanında yeni bir dönem açıldı. Böylece özellikle primat modellerde, çevresel toksinlerin rolü alanında çok sayıda araştırma yapıldı. PH için işleyen bir patofizyoloji modeli geliştirildi: SNPKdan striyatuma Daerjik girdinin azalması dolaylı yolda aktivite artışına, doğrudan yolda aktivite azalmasına yol açmaktadır (Şekil 43-7). Farklı etkilerin nedeni aracı olan farklı DA-r (D1 ve D2)dir. Bu iki etki de İPBde artmış aktiviteye neden olur. Bu, talamokortikal ve orta beyin tegmental nöronlarda inhibisyona ve genel hipokineziye neden olur.

 

 

MPTP maymun modellerindeki farklı gözlem ve bulgular: 1)

EPBde azalmış, STÇ ve İPBde artmış tonik aktivite; apomorfin ile düzelme…2) STÇ lezyonu ile İPBe uyarıcı girdi azalması ve belirtilerde düzelme… 3) STÇ veya İPBün sensorimotor bölümlerinin seçici inaktivasyonu ile kardinal belirtilerde düzelme (Şekil 43-7)…

          İlaca yanıt vermeyen ileri olgularda, pallidotomi (posteriyör (sensorimotor) İPB cerrahi lezyonu) ile yüksek başarı… Bu girişim son yıllarda popülarite kazandı, özellikle ilaca yanıt vermeyen ileri ve ilaç komplikasyonlu olgularda…

          Bu gelişmeler, akinezi ve bradikinezinin BG işlevsizliğini gösterdiği veya negatif bulgular olduğu görüşünü değiştirdi. Tersine, sağlam yapıların baskınlığını gösteren pozitif bulgular olarak kabul edilmekteler. Patolojik çıktıların frenlenmesi ile düzelme ve yönetim sağlanmakta..

          MPTP maymunlarda, fazik aktivite de değişmekte. BGdaki deşarjın örüntü değişiklikleri, hız değişiklikleri kadar önemli bulunmakta.. Salınımlı deşarjların artmış senkronizasyonu ile tremor açıklanmaktadır. Uzamsal ve zamansal örüntü farklılıkları, çeşitli hiperkinezilerin farklı özelliklerini belirleyebilir…

  

 

 

Parkinson Hastalığında, Bazal Gangliyonlardaki Dopamin Düzeyi Düşer

 

          Putamende, DA alımı çok azalır. Bu doğrudan biyokimyasal deneylerle gösterildiği gibi, son zamanlarda, 18F-DOPA prekürsörünün PET ile görüntülenmesi yoluyla da doğrulanmıştır. Uyarılmış kan akımı görüntüleme çalışmaları PHnda karşı putamen, anteriyör singülat, süplamenter motor alan ve dorsolateral prefrontal kortekste, hem el hareketi hem de dinlenme sırasında sinaptik etkinliğin azaldığını göstermiştir. DA agonistleri verilince bu durum düzelmiştir. Pallidotomi de aynı sonuçlara yol açmaktadır. 

 

 

Dolaylı Yolağın Yetersiz Etkinliği, Hiperkinetik Bozuklukların Temel Etkenidir

 

          İnsanlarda, STÇdeki ufak ve sınırlı bir inme de, karşı ekstremitelerde istemsiz, şiddetli hareketler (balizm) yol açabilir. Sürekli kore tipi bozukluklar da bunlara eşlik edebilir.

          Maymunlardaki benzer deneysel lezyonlarda farklı belirtiler ortaya çıkar. Seçici lezyon, mikroelektrod ile yazdırma ve işlevsel görüntülemeyi birlikte kullanan yaklaşımlarla bu hareket bozukluklarının patofizyolojisi aydınlanma yolundadır. Hemibalizmde İPBden çıktılar zayıflamıştır. Nedeni talamusun dezinhibisyonudur (İPBden tonik ve fazik çıktı azalması nedeniyle)… İşte bu yüzden pallidotomi yarar sağlamaktadır. 

 

 

 

Huntington Hastalığı, bir Kalıtsal Hiperkinetik Bozukluktur

 

        Kadın ve erkekte benzer sıklıkta (5-10/100000) görülür. Beş özelliği vardır: Kalıtsallık, kore, davranışsal veya psikiyatrik bozukluklar, bilişsel yıkım (demans), 15-20 yıl içinde ölüm… Başlangıcı genelde üçüncü-beşinci onyılda ortaya çıkar. Bu zamana kadar hastaların çoğu çoktan çocuk sahibi olurlar.

 

       

Huntington Hastalığının Geni Tanımlanmıştır

 

 

          Tek bir gene bağlı karmaşık bir hastalıktır. Yüksek geçişli, otozomal dominandır. Bozukluk 4. Kromozomdadır. Bu gen büyük bir protein olan ve işlevi henüz bilinmeyen huntingtini kodlar. Normalde sitoplazmada bulunur. Genin birinci eksonunda CAG trinükleotid dizininin (glutamini kodlayan) tekrarları vardır. Normal kişilerde 40 tekrar, Hhda daha fazlası bulunur. 70-100 arası olanlarda çocuklukta HH ortaya çıkar. 40ın üzerine çıkan kopyalar durumunda genetik yatkınlık artar, her kuşakta şiddet artar ve başlangıç yaşı geriye çekilir.

          Modeller: 1) CAG tekrarının anlaşılması için mutant insan huntingtininin birinci eksonu farede tanımlanmış ve ortaya çıkan birikme Hhdakine benzer bulunmuştur. 2) Drozofil modelinde yine tekrar uzunluğu ile klinik gidiş arasında benzer bağıntılar bulunmuştur. 3) Hücresel model: Mutant H geni kültürdeki striyatal nöronlara transfekte edilmiştir. Proteinin çekirdek düzeyindeki etkisi ile apoptotil ölüm oluşmuş, çekirdekteki birikimi önlenince hasar ve ölüm azalmıştır. Ancak, çekirdek içi enklüzyonlar, homeostatik / koruyucu bir yanıt olarak ortaya çıkmaktadır.

          Hhde tüm beyinde hücre kaybı olsa da en çok striyatum etkilenir. Kore ve hemibalizmin altındaki mekanizma ortak gibi görünmektedir. Dolaylı yolağı oluşturan striyatal nöronlar seçici biçimde azalmakta, EPBne inhibisyon zayıflamakta, buradn deşarjlar artmakta, STÇ nöronlarında inhibisyon artmaktadır. Bu da kore ve hemibalizmi açıklar. İlerlemiş HHda görülen akinezi ve rijidite, İPBe projekte olan striyatal nöron kaybına bağlıdır. Bu durum İPBde inhibisyonu azaltıp, ateşlemeyi artıracaktır.

          Sağlıklı olan ve hastalığın başlangıç evresinde bulunan kişilerde L-DOPA’ya bağlı diskinezi görülmez, ancak, uzamış sağaltımlarda, reseptör upregülasyonu, aşırı duyarlık ve farklı reseptör altbirim gen ekspresyonu nedeniyle sıklıkla ortaya çıkar. Sağaltımda, doz, rejim, ilaç seçimi değişiklikleri önemlidir.  

         

Glutamat ile Oluşan Nöron Ölümünün Huntington

Hastalığında Payı Vardır

 

Glu hemen tüm sinir sistemi nöronlarını uyarır ve sonlanmalarda boldur (10-3 M). Özellikle NMDA-r aracılı eksitotoksisite proteaz, fosfolipaz A2 aktivasyonu ile yangı, serbest radikal oluşumu ve yıkıma neden olur.

Bu mekanizma, inme ve nöbet sonrası akut hasarın sorumlusudur. Sıçan striyatumuna Glu agaonisti enjeksiyonu ile oluşan kronik hasar, Hhdakine benzer bir biçim ve gidiş gösterir. Yani, 4. Kromozomdaki değişikliğe uğramış gen, artmış Glu salımı ve / veya NMDA aktivitesine yol açıyor olabilir.

 

 

 

Bazal Gangliyonların Bilişim, Duygudurumu ve Motor-dışı Davranış İşlevinde de Rolü Vardır

 

 

        Dorsolateral prefrontal devre, Brodmann 9 ve 10dan doğar, kaudat başına, orana doğrudan veya dolaylı olarak İPBün dorsomediyal bölümüne ve SNPRnın rostraline projekte olur. Bunlar, ventral anteriyör ve mediyal dorsal talamik çekirdeklerde sonlanır, dorsolateral prefrontal alana geri döner. Bu devrenin sözde “yönetsel işlevler”den (davranışları düzenleyen ve problem çözdüren sözel beceriler gibi bilişsel işlevler) sorumlu olduğu düşünülür… Hasarında, bu işlevler aksar.

          Lateral orbitofrontal devre, lateral prefrontal korteksten doğar, ventromediyal kaudat çekrideğe uzanır, bir önceki devreye benzer bir gidiş sergiler ve orbitofrontal kortekse geri döner. Empati ve sosyal uyum davranışlarının düzenlenmesinde telem rol oynar. Hasarında, huzursuzluk, duygusal kararsızlık, sosyalleşme ve empati zorlukları yaşanır.

          Anteriyör singülat devre, buradan çıkar ve ventral striyatuma uzanır. Aynı yere, hipokampus, amigdala, entorinal kortekslerden de “limbik” girdiler ulaşır. Buradan projeksiyonlar, ventral ve rostromediyal pallidum ve rostrodorsal SNPRya yönlenir. Yolak, buradan talamus mediyal dorsal çekirdeğindeki paramediyan bölüm nöronlarına, oradan da, yine anteriyör singülat kortekse uzanır. Bu yolağın güdülenmiş davranışta önemli rol oynadığı düşünülür. Bu girdiler, prosedürel öğrenmede çok önemlidir. Bu yapının iki yanlı hasarında akinetik mutizm (hareket başlatabilme becerisinin tümüyle yokolması) görülür.

Genelde, prfrontal korteks ve kortikobazal gangliya-talamokortikal devrelerin işlev bozuklukları, duyu algısından çok hareketi olumsuz etkiler. Bu sapmalar, ya abarmış (impulsif), ya da silinmiş (apatik) olabilir. OKD, bir tür hiperaktivite olarak düşünülebilir. Devre disfonksiyonları ile ilişkili duygudurum bozuklukları, mani ve depresyon arasında yer alır. Bu devrelerde önemli rol oynayan biyojen aminler 5-HT ve DA depresyonda önemlidir.

Bu gözlemler, karmaşık davranışsal bozuklukların altında yatan mekanizmaların bu bölümde anlatılan devreler ile analog işlediklerini düşündürmektedir. Bu durumda, şizofreni “düşüncenin PH” gibi görülebilir. Şizofreni semptomları, prefrontal deverelerin modülasyon bozuklukları ile ortaya çıkar. Diğer bilişsel ve duygusal semptomlar, tremor, diskinezi ve rijidite gibi motor bozuklukların karşılığı gibi düşünülebilir. ???????????

 

Genel Özet