KANDEL 50

 

EMOSYONEL DURUMLAR VE DUYGULAR

 

·        Duyguların kaynağı nedir?

·       Duygular beyinde nasıl eksprese edilir?

 

 

v    Emosyon (Duygu) Feeling (duygu)

Emosyonel bir durumun başlıca 2 komponenti vardır:

1) Fiziksel duyular               2) Bilinçli duygular

(Kalbimizin çarptığını hissederiz ve korktuğumuzun farkına varırız)

v    Aradaki farkı vurgulamak için emosyon terimi daha çok sadece vücuttaki değişiklikleri ifade etmek için kullanılırken, feeling (duygu) terimi bilinçli duygular için kullanılır.

 

Emosyonel durumları açıklamaya çalışan teoriler

 

Geleneksel görüş

 

v    19. yüzyılın sonlarına dek geçerliliğini koruyan geleneksel görüşe göre emosyonun oluşabilmesi ve ifade edilebilmesi için önce önemli bir olay gerçekleşmelidir (Örneğin evde yangın çıkması gibi).  Bu olay serebral kortekste bilinçli bir emosyonel deneyim olan korkuyu yaratacak, bu da kalp, kan damarları, adrenal bezler ve ter bezleri gibi periferik organlarda değişikliklere neden olacaktır. Kısacası, geleneksel görüşe göre bilinçli bir emosyonel olay vücutta refleks otonomik yanıtlara neden olmaktadır.

James- Lange teorisi:

v    1884 yılında Amerikalı psikolog William James emosyonel değişikliklerin kognitif aktivite ile başladığını öne süren geleneksel görüşe karşı çıkarak “ Emosyon nedir ?” isimli makalesinde kendi görüşünü dile getirmiştir.

v    James, emosyona ait kognitif deneyimin, fizyolojik deneyime sekonder ortaya çıktığını iddia etmiştir. James’ e göre tehlikeli bir durum karşısında -örneğin yolumuza bir ayının çıktığını varsayalım- bu durumda bizde bilinçli duygu deneyimine yol açan şey ayının yaratmış olduğu korku değildir. Ayıdan kaçmaya başlayana dek korkuyu hissetmeyiz. İçgüdüsel olarak kaçmaya başlarız, bu sırada kalp ve solunum hızında artış gibi değişiklikler oluşur.

v    Bu görüşten yola çıkarak James ve Danimarka’ lı psikolog Carl Lange alternatif bir hipotez geliştirdiler. Bu hipoteze göre duygu durumu – yani bilinçli duygu deneyimi- korteksin fizyolojik durumumuzdaki değişiklikleri algılamasından sonra oluşmaktaydı. Bir yangın sırasında korkuya kapılırız çünkü korteksimiz kalp atışımızı, dizlerimizin titremesini ve avuçlarımızın terlemesi ile ilgili sinyalleri alır.

v    James “ağladığımız için üzülürüz, vurduğumuz için kızarız, ürperdiğimiz için korkarız” demiştir. Kısacası bu görüşe göre duygular çevreden gelen bilgilere karşı oluşturulan kognitif yanıtlardır.

v    James- Lange teorisini destekleyen bazı deneysel çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalarda objektif olarak birbirlerinden ayrılabilen duygular otonomik, endokrin ve istemli spesifik yanıtlarla korele edilebilmiştir. Ayrıca omurilik hasarı gelişen ve otonomik sinir sisteminden feedback alamayan hastalarda duyguların şiddetinde azalma gözlenmiştir.

v    Ancak bu teori emosyonel davranışın bazı yönlerini açıklamakta yetersiz kalmıştır. Örneğin bir kişide fizyolojik değişikliklerin (reaksiyonların) yatışmasına rağmen emosyonel canlılığın devam etmesi, yine bazı emosyonel değişikliklerin vücutta fizyolojik değişiklik olmadan oluşması gibi.

v    Bu teoriye karşı en güçlü karşılık 1920’ lerde Walter B. Cannon’ dan gelmiştir. Cannon’ a göre yoğun emosyonel değişiklikler bir acil durum reaksiyonu olan “savaş ya da kaç” yanıtını ortaya çıkarmaktaydı. Cannon bu yanıtın otonom sinir sisteminin sempatik bölümü ile ortaya çıkarıldığını savunmaktaydı.

 

Emosyonel değişikliklerin oluşmasında hipotalamus ve diğer subkortikal yapıların önemi

(Cannon- Bard teorisi)

v    Cannon ve Bard, emosyonel değişikliklerin düzenlenmesinde 2 subkortikal yapıyı, hipotalamus ve talamusu sorumlu tutmuşlardır. Cannon ve Bard, serebral korteksleri uzaklaştırılmış kedilerde emosyonel yanıtların tam olarak devam ettiğini gözlemişler ve buna “sahte çoşku” (sham rage) adını vermişlerdir. Çünkü gözlenen bu yanıtlar, bilinçli bir deneyimin göstergesi olan samimi ve doğal çoşkudan farklı bir şekilde ortaya çıkmaktaydı.

v    Sahte çoşkunun diğer bir özelliği de orta şiddetteki bir uyaranla (hafif bir temasla), bazen de kendiliğinden orataya çıkmasıydı. Uyaranın sona ermesiyle çabucak yatışması ise açıklanamayan bir başka özellikti.

v    Bard, kedilerde yapmış olduğu progresif beyin kesitleri sonucunda koordine yanıtın kaybolduğunu göstermiştir

 

(Şekil 50-3).

A) ön beyin seviyesinden yapılan kesit

B) Hipotalamus seviyesinden yapılan bir kesit

C) Posterior hipotalamus seviyesinden yapılan bir kesit

 

Schachter teorisi

v    Stanley Schachter ve sonrasında Antonio Damassio,  James ve Lange’ in teorisini biraz yumuşatmışlar ve duyguların, çevreden gelen belirsiz sinyallerin kognitif dönüşümleri olduğunu ileri sürmüşlerdir.

v    1960’ larda Schachter, duyguların kortekste inşaa edildiğini vurgulamıştır. James ve Lange’ in teorisinden farklı olarak, korteks periferden gelen uyarıları spesifik duygulara dönüştürmekteydi.  Yani korteks, kişinin beklentileri ve sosyal durumu ile uyumlu olarak, çevreden gelen uyarılara karşı kognitif yanıtlar yaratmaktadır.

v    Bir çalışmasında Schachter, gönüllü deneklere epinefrin enjekte etmiş, bu bireylerin bir kısmı epinefrinin yan etkilerinden haberdar edilmiştir. Ardından tüm denekler hoş ve hoş olmayan bazı uygulamalara maruz bırakılmışlardır. Epinefrinin yan etkilerinin anlatıldığı bireyler daha az kızgınlık veya memnuniyet göstermişlerdir. Schachter, bu durumun kişilerin hissettiklerinin ilaçtan kaynaklandığını düşünmeleri nedeniyle ortaya çıktığını ifade etmiştir. Diğer grup ise uygulamalar karşısında daha şiddetli kızgınlık veya memnuniyet göstermişlerdir.

 

Arnold teorisi

v    Magda Arnold, emosyonu kişi için yararlı veya zararlı bir durum karşısında bilinç dışı ortaya çıkan bir ürün olarak tanımlarken; duyguyu (feeling) bunun bilinçli bir yansıması olarak tarif etmiştir.

v    Arnold’ un bu görüşü duyguların nasıl ortaya çıktığı konusunda iyi bir açıklama getirmiştir:

                     Başlangıçta bilinç dışı bir durum söz konusu iken

 

Uyaran

 

  Eylem

 

 

 

                                                Periferal yanıtlar

 

 

 

 

                                              Bilinçli deneyim

 

 

v    Duygular hangi düzeyde bilinçli veya bilinçsizdir ve ne zaman çevreden geri beslenir?

v    Cannon’ un yaptığı çalışmalar duygu durumu değişikliklerinde periferal yani otonomik komponentin hipotalamus; değerlendirmeye yönelik komponentin ise özellikle singulat ve prefrontal korteks olduğunu göstermiştir. Bu sistemlerin merkezinde ise amigdala bulunmaktadır.

v    Nöral çalışmalar, bir uyaranın neden olduğu emosyonel değişikliğin bilinç dışı boyutunun, bilinçli boyutundan daha önce ortaya çıktığını göstermiştir. Üstelik emosyonel değişikliklere yönelik bilinç dışı anıların nöral sistemlerde depolanması, bilinçli anılara göre farklı olmaktadır.

v    Amigdalanın harab edilmesi durumunda bilinç dışı bir emosyonel yanıt oluşması engellenmektedir. Tersine bilinçli bellek ile ilişkili hipokampusun zarar görmesi halinde ise örneğin korkunun kognitif özelliklerinin ( korkuyu provake eden stimulusun tipi, korkunun hangi ortamlarda oluştuğu gibi) hatırlanması engellenmektedir.

v    Bu çalışmalar belleğin bilinçli (eksplisit) ve bilinç dışı (implisit) olmak üzere 2 formunun olduğunu göstermiştir.

 

Otonomik ve somatik yanıtlarla ortaya çıkan emosyonel değişiklikler

 

 

implisit belleği

 

bilinçli duygular                      ekspilisit belleği oluşturmaktadır.

 

Hipotalamus emosyonel durumların ekspresyonunu düzenlemektedir

v     Hipotalamus emosyonun fizyolojik ekspresyonunu nasıl düzenler?

Bu soruyu şimdiki bilgilerimizden yola çıkarak, hipotalamusun özellikle beyin sapındaki etkileri sonucunda otonom sinir sistemi üzerinden gerçekleştiğini söyleyebiliriz.

v    1932 de Stephen Ranson anestezi altındaki hayvanlara sterotaksik yöntemle hipotalamusa elektrod yerleştirmiş ve elektrodların uyarılmasıyla kalp hızı, kan basıncı ve GİS motilitesinde değişiklikler saptamıştır.

v    1941 da Walter Hess, Ranson’ un deneyini uyanık durumdaki kedilerde uygulamış ve hipotalamusun spesifik değişikliklere yol açabileceğini göstermiştir. Örneğin lateral hipotalamusun uyarılması kızgınlığı gösteren bazı otonomik ve somatik yanıtlara yol açmıştır (kan basıncında artma, tüylerde dikelme, pupillerde daralma, sırtın kamburlaşması).

v    Bu sonuçlar bazı lezyon çalışmaları ile de desteklenmiştir. Örneğin; lateral hipotalamusun harabiyeti                        uysallaştırırken, mediyal hipotalamusun harabiyeti                       eksitasyon yaratmaktadır.

 

      Duyguların kortikal temsili

v    Emosyon ve duygu kortekste nasıl temsil edilir?

v    1937 de James Papez, daha önce Paul Broca’ nın tarif ettiği limbik lobu duygunun kortekste ifade edilmesinden sorumlu tutmuştur. Limbik korteks filogenetik açıdan serebral korteksin en eski bölümü

Text Box: Limbik lob
singulat girus, parahipokampal girus, parahipokampal girusun içinde yer alan parahipokampal oluşumu kapsamaktadır

 

 

 

 

Text Box: Limbik sistemin sınırları daha sonra Paul MacLean tarafından  genişletilmiş ve hipotalamus, septal bölge, nükleus accumbens, orbitafrontal korteks ve amigdala da sisteme dahil edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

 (Şekil 50-4 A).

v    Limbik sistemdeki tüm yapılar hipotalamusla karşılıklı yoğun bağlantılar gösterirler. Örneğin hipokampus forniks aracılığı ile hipotalamusun mamiller cismi ile bağlantı kurarken, buradan ön talamik nükleuslara uzanan bir yol da (mamillotalamik traktus) bilginin singulat girusa aktarılmasını sağlar

 

(Şekil 50-5).

Emosyon için önerilmiş nöronal devreler (James Papez ve Paul Mc Lean)

v    Duyguların limbik sistemde oluştuğunu destekleyen ipuçları ilk olarak 1939’ da Henrich Klüver ve Paul Bucy tarafından elde edilmiştir. Bu araştırmacılar, 2 taraflı temporal lobun (amigdala + hipokampus) uzaklaştırıldığı maymunlarda emosyonel davranışta önemli değşiklikler gözlemişlerdir. Ameliyat öncesi oldukça hırçın ve vahşi olan maymunlar ameliyat sonrasında uysallaşmışlardır. Bunun yanısıra uygun olmayan cisimleri ağızlarına götürmüşler ve seksüel davranışlarında artış olmuştur.

 

Amigdala Limbik Sistemin Özellikle Emosyonel Deneyimle İlgili Parçasıdır.

v    Amigdalanın elektriksel olarak uyarılması hayvanda korku ve endişe yaratır. Aksine amigdalanın harabiyeti uysallaşmalarına yol açmaktadır. İzole amigdala harabiyeti insanda nadiren ortaya çıkar, ancak Urbach-Wiethe hastalığında amigdalanın Ca2+ depolamasına bağlı dejenerasyona uğramaktadır. Hastalık erken yaşlarda ortaya çıkarsa, bilateral amigdala harabiyeti nedeniyle bu hastalar diğer kişilerin duygularını belirten yüz ifadelerini anlamakta ve aralarındaki farkı tanımlamakta zorluk çekerler. Ancak aile bireylerinin fotoğraflarını tanımakta bir problemleri olmamaktadır.

v    Bu sonuçlar anatomik olarak 2 farklı nöral sistemin olduğunu ortaya koymuştur:

I)                 İnferotemporal kortekste yerleşmiş ve yüz tanımada önemli olan ekspilisit belleği içeren bölge

II)              Amigdalada yerleşmiş ve yüzdeki emosyonu anlamamızı sağlayan implisit belleği içeren bölge.

v    PET ve fMRI gibi gelişmiş yöntemler ile, farklı yüz ifadelerinin olduğu fotoğrafların deneklere gösterilmesi halinde amigdaladaki yanıtlar incelenmiştir. Bu yüz ifadelerinden özellikle korku ve endişeli olanlar yanıtta artışa neden olurken, mutlu ifade yanıtta azalmaya neden olmuştur

 

(Şekil 50-6)

Emosyonel yanıtlarda amigdalanın rolünü gösteren beyin görüntüleme çalışması

 

Öğrenilmiş Emosyonel Yanıtlar Amigdalada İşlenir

v    Amigdala ~10 farklı nükleustan oluşan karmaşık bir yapıdır. Amigdala, doğumsal ve edinsel emosyonel yanıtların oluşmasında aracılık yapar. En iyi çalışılmış örneklerden bir tanesi “klasik  şartlandırılmış korku” dur. Amigdalanın bazolateral kompleksinin bilateral lezyonu hayvanda öğrenilmiş korku yanıtında bozulmaya yol açamaktadır.

(Şekil 50-7). Klasik şartlandırılmış korku deneyi

v    Bu deneyde sesin bazolateral komplekse iletimi 2 yoldan olmaktadır:

I)                 Direk ve hızlı olarak talamustaki odituar duyusal çekirdekten

II)              İndirek  ve yavaş olarak korteksteki primer duyusal alanlardan

v    Özellikle korku durumu için talamustan amigdalaya ulaşan bilgiler önemlidir. Çünkü kısa latanslı bu bilgiler özellikle acil ve tehlikeli durumlar için yararlı olabilen primitif emosyonel yanıtlara yol açarlar.

Amigdala, emosyonun hem otonomik ekspresyonunu hem de kognitif deneyimini düzenler

v    Amigdala, bilinç dışı emosyonel durum ve bilinçli duyguların ifade edilmesinde önemlidir. Dolayısıyla amigdalanın 2 projeksiyonu mevcuttur:

Text Box: 1)	Otonomik yanıtın doğuşu amigdalanın hipotalamus ve otonomik sistemle yaptığı bağlantıların sonucudur. 
2)	 Bilinçli duygular üzerindeki etkisi ise, singulat girus ve prefrontal kortekse yaptığı projeksiyonlar yoluyla olmaktadır.

 

 

 

 

 

 

v    Amigdalanın nükleusları;

ü     lateral hipotalamus

ü     beyin sapı

ü     hipokampus

ü     talamus

ü     neokorteks ile karşılıklı bağlantı yapar.

v    Amigdalanın kullandığı yollar:

1) Stria terminalis       2) Ventral amigdalofugal pathway

 

(Şekil 50-4B)

v    Santral nükleusun elektriksel uyarılması kalp atım hızını, kan basıncını ve solunum sayısını arttırır. Bu nükleusun lezyonu otonomik değişiklikleri bloke eder

 

 (Şekil 50-9).

v    Santral nükleus aynı zamanda hipotalamusun paraventriküler çekirdeğine de projeksiyon yapar. Dolayısıyla stres ve korku uyaranlarının yarattığı nöroendokrin yanıtlar da önemlidir.

 

Frontal, Singulat ve Parahipokampal korteksin emosyonel davranıştaki rolü

v    Orbitofrontal korteksin elektriksel uyarılması;

kan basıncında ­, pupil dilatasyonu, GİS hareketlerinde ­ neden olur. Bu bölgenin harabiyeti hayvanda emosyonel yanıtları azaltır.

v    1935 de John Fulton ve Carlyle Jacobsen, şempanzede frontal korteksin uzaklaştırılmasının hayvanın uysallaşmasına yol açtığını bildirmişlerdir. Ardından nöropsikiyatrist Egaz Moniz, ilk olarak bir insanda prefrontal lobotomi yapmıştır. Lobotominin erken sonuçları ümit verici görünmüştür. Çünkü hasta eskiye göre oldukça sakinleşmiştir. Ancak ileri dönemde epilepsi ve kişilik değişiklikleri gibi bazı komplikasyonlara neden olmuştur.

v    Amigala ile neokorteks arasındaki karşılıklı bağlantılar emosyonel davranışın kognitif yönünü de anlamamıza yardım eder. Bir uyaran olmaksızın, sadece düşünerek ve hayal ederek bile bilinçli emosyonel duyguları harekete geçirmek mümkündür.

v    Aynı zamanda, kortikal yapılar bilinçli düşünme yoluyla bazı emosyonel yanıtları baskılayabilir. Örneğin karanlıkta farkettiğimiz ayıya benzeyen bir gölgenin ayı olmadığını biliyorsak korkumuz yatışır.

v    Frontal lobun ventral bölgesinde meydana gelen lezyonlar sosyal açıdan uygunsuz davranışların ortaya çıkmasına neden olabilir (Phineas Gage olgusu, frontal lob yaralanması)

 

Hipokampusun emosyondaki rolü

v    İlk bilgiler, emosyonel davranışın nöral kontrolünde ve özellikle hipotalamus ve serebral korteksin koordinasyonunda hipokampusun çok önemli rolünün olabileceğini düşündürmüştür. Ancak insan ve hayvan çalışmaları koordine edici görevin amigdalaya ait olduğunu göstermiştir.

v    Amigdala ve hipokampusun farklı rolleri 3 tip hastada gözlenmiştir. Bu hastalar ;

1)    Amigdala lezyonlu

2)    Hipokampus lezyonlu

1)    Amigdala + hipokampus lezyonlu

Bu hastalara monokromatik (yeşil, mavi, sarı, kırmızı) slaytlar gösterilmiş, hemen ardından ürkütücü bir ses dinletilmiş ve otonomik yanıtlar kaydedilmiştir (kan basıncı). (Şartlandırılmış korku)

u Amigdala hasarı olan hastalarda şartlanma gözlenmemiş ve hastalar kaç tane slayt gösterildiğini ve kaç tanesinin sesle eşleştirldiğini doğru yanıtlamışlar.

u Hipokampus hasarı olan hastalar slayt ve yüksek ses eşleştirilmesine bağlı şartlanma olmuş ancak slaytlarla ilgili soruları doğru yanıtlayamamışlardır.

 u Amigdala + hipokampus hasarlı olan hastalarda ise şartlanma olmadığı gibi, soruları da doğru yanıtlayamamışlardır.

 

Özetle;

v    Duyguların mental ve fiziksel komponentleri vardır

v    Hipotalamus ve limbik sistemler duyguların oluşumu ve ekspresyonu ile ilgili beyin bölgeleridir.

v    Hipotalamus ve limbik sistem arasında yoğun karşılıklı bağlantılar mevcuttur.

v    Amigdala, türe özgü ve türün korunmasına yönelik davranışlar için gerekli olan davranışsal, otonomik ve endokrin yanıtları koordine eder.

v    Amigdala lezyonları emosyonel stres sırasında görülmesi beklenen otonomik ve davranışsal yanıtları azaltır.