EMOSYONEL DURUMLAR VE DUYGULAR
·
Duyguların kaynağı
nedir?
·
Duygular beyinde nasıl eksprese
edilir?
v Emosyon (Duygu) Feeling (duygu)
Emosyonel
bir durumun başlıca 2 komponenti vardır:
1)
Fiziksel duyular 2) Bilinçli
duygular
(Kalbimizin çarptığını hissederiz ve korktuğumuzun farkına varırız)
v Aradaki farkı vurgulamak için emosyon terimi daha çok sadece vücuttaki değişiklikleri ifade etmek için kullanılırken, feeling (duygu) terimi bilinçli duygular için kullanılır.
Emosyonel durumları açıklamaya çalışan teoriler
Geleneksel görüş
v
19. yüzyılın sonlarına dek
geçerliliğini koruyan geleneksel görüşe göre emosyonun
oluşabilmesi ve ifade edilebilmesi için önce önemli bir olay
gerçekleşmelidir (Örneğin evde yangın çıkması
gibi). Bu olay serebral kortekste
bilinçli bir emosyonel deneyim olan korkuyu yaratacak, bu da kalp, kan
damarları, adrenal bezler ve ter bezleri gibi periferik organlarda
değişikliklere neden olacaktır. Kısacası, geleneksel görüşe göre bilinçli bir emosyonel
olay vücutta refleks otonomik yanıtlara neden olmaktadır.
James- Lange teorisi:
v 1884 yılında Amerikalı psikolog William James emosyonel değişikliklerin kognitif aktivite ile başladığını öne süren geleneksel görüşe karşı çıkarak Emosyon nedir ? isimli makalesinde kendi görüşünü dile getirmiştir.
v James, emosyona ait kognitif deneyimin, fizyolojik deneyime sekonder ortaya çıktığını iddia etmiştir. James e göre tehlikeli bir durum karşısında -örneğin yolumuza bir ayının çıktığını varsayalım- bu durumda bizde bilinçli duygu deneyimine yol açan şey ayının yaratmış olduğu korku değildir. Ayıdan kaçmaya başlayana dek korkuyu hissetmeyiz. İçgüdüsel olarak kaçmaya başlarız, bu sırada kalp ve solunum hızında artış gibi değişiklikler oluşur.
v Bu görüşten yola çıkarak James ve Danimarka lı psikolog Carl Lange alternatif bir hipotez geliştirdiler. Bu hipoteze göre duygu durumu yani bilinçli duygu deneyimi- korteksin fizyolojik durumumuzdaki değişiklikleri algılamasından sonra oluşmaktaydı. Bir yangın sırasında korkuya kapılırız çünkü korteksimiz kalp atışımızı, dizlerimizin titremesini ve avuçlarımızın terlemesi ile ilgili sinyalleri alır.
v
James
ağladığımız için üzülürüz, vurduğumuz için
kızarız, ürperdiğimiz için korkarız demiştir. Kısacası bu görüşe göre
duygular çevreden gelen bilgilere karşı oluşturulan kognitif
yanıtlardır.
v
James- Lange teorisini destekleyen
bazı deneysel çalışmalar yapılmıştır. Bu
çalışmalarda objektif olarak birbirlerinden ayrılabilen duygular
otonomik, endokrin ve istemli spesifik yanıtlarla korele
edilebilmiştir. Ayrıca omurilik hasarı gelişen ve otonomik
sinir sisteminden feedback alamayan hastalarda duyguların şiddetinde
azalma gözlenmiştir.
v
Ancak bu teori emosyonel
davranışın bazı yönlerini açıklamakta yetersiz
kalmıştır. Örneğin bir kişide fizyolojik
değişikliklerin (reaksiyonların) yatışmasına
rağmen emosyonel canlılığın devam etmesi, yine
bazı emosyonel değişikliklerin vücutta fizyolojik
değişiklik olmadan oluşması gibi.
v
Bu teoriye karşı en güçlü
karşılık 1920 lerde Walter B. Cannon dan gelmiştir.
Cannon a göre yoğun emosyonel
değişiklikler bir acil durum reaksiyonu olan savaş ya da kaç
yanıtını ortaya çıkarmaktaydı. Cannon bu
yanıtın otonom sinir sisteminin sempatik bölümü ile ortaya
çıkarıldığını savunmaktaydı.
Emosyonel değişikliklerin oluşmasında
hipotalamus ve diğer subkortikal yapıların önemi
(Cannon- Bard teorisi)
v
Cannon ve Bard, emosyonel
değişikliklerin düzenlenmesinde 2 subkortikal yapıyı, hipotalamus ve talamusu
sorumlu tutmuşlardır. Cannon ve Bard, serebral korteksleri
uzaklaştırılmış kedilerde emosyonel
yanıtların tam olarak devam ettiğini gözlemişler ve buna
sahte çoşku (sham rage) adını vermişlerdir. Çünkü
gözlenen bu yanıtlar, bilinçli bir deneyimin göstergesi olan samimi ve
doğal çoşkudan farklı bir şekilde ortaya
çıkmaktaydı.
v
Sahte çoşkunun diğer bir
özelliği de orta şiddetteki bir uyaranla (hafif bir temasla), bazen
de kendiliğinden orataya çıkmasıydı. Uyaranın sona
ermesiyle çabucak yatışması ise açıklanamayan bir
başka özellikti.
v
Bard, kedilerde yapmış olduğu
progresif beyin kesitleri sonucunda koordine yanıtın
kaybolduğunu göstermiştir
(Şekil 50-3).
A) ön beyin seviyesinden yapılan kesit
B) Hipotalamus seviyesinden yapılan bir kesit
C) Posterior
hipotalamus seviyesinden yapılan bir kesit
Schachter teorisi
v
Stanley Schachter ve sonrasında
Antonio Damassio, James ve Lange in
teorisini biraz yumuşatmışlar ve duyguların, çevreden gelen belirsiz sinyallerin kognitif
dönüşümleri olduğunu ileri sürmüşlerdir.
v 1960 larda Schachter, duyguların kortekste inşaa edildiğini vurgulamıştır. James ve Lange in teorisinden farklı olarak, korteks periferden gelen uyarıları spesifik duygulara dönüştürmekteydi. Yani korteks, kişinin beklentileri ve sosyal durumu ile uyumlu olarak, çevreden gelen uyarılara karşı kognitif yanıtlar yaratmaktadır.
v Bir çalışmasında Schachter, gönüllü deneklere epinefrin enjekte etmiş, bu bireylerin bir kısmı epinefrinin yan etkilerinden haberdar edilmiştir. Ardından tüm denekler hoş ve hoş olmayan bazı uygulamalara maruz bırakılmışlardır. Epinefrinin yan etkilerinin anlatıldığı bireyler daha az kızgınlık veya memnuniyet göstermişlerdir. Schachter, bu durumun kişilerin hissettiklerinin ilaçtan kaynaklandığını düşünmeleri nedeniyle ortaya çıktığını ifade etmiştir. Diğer grup ise uygulamalar karşısında daha şiddetli kızgınlık veya memnuniyet göstermişlerdir.
Arnold teorisi
v
Magda Arnold, emosyonu kişi için yararlı veya zararlı bir durum
karşısında bilinç dışı ortaya çıkan bir ürün
olarak tanımlarken; duyguyu (feeling) bunun bilinçli bir
yansıması olarak tarif etmiştir.
v
Arnold un bu görüşü duyguların
nasıl ortaya çıktığı konusunda iyi bir açıklama
getirmiştir:
Başlangıçta bilinç
dışı bir durum söz konusu iken
Periferal
yanıtlar
Bilinçli deneyim
v Duygular
hangi düzeyde bilinçli veya bilinçsizdir ve ne zaman çevreden geri beslenir?
v Cannon un yaptığı
çalışmalar duygu durumu değişikliklerinde periferal yani
otonomik komponentin hipotalamus; değerlendirmeye yönelik
komponentin ise özellikle singulat ve prefrontal korteks
olduğunu göstermiştir. Bu sistemlerin merkezinde ise amigdala
bulunmaktadır.
v Nöral çalışmalar, bir
uyaranın neden olduğu emosyonel değişikliğin bilinç
dışı boyutunun, bilinçli boyutundan daha önce ortaya
çıktığını göstermiştir. Üstelik emosyonel
değişikliklere yönelik bilinç dışı anıların
nöral sistemlerde depolanması, bilinçli anılara göre farklı
olmaktadır.
v Amigdalanın harab edilmesi
durumunda bilinç dışı bir emosyonel yanıt
oluşması engellenmektedir. Tersine bilinçli bellek ile ilişkili
hipokampusun zarar görmesi halinde ise örneğin korkunun kognitif özelliklerinin
( korkuyu provake eden stimulusun tipi, korkunun hangi ortamlarda
oluştuğu gibi) hatırlanması engellenmektedir.
v Bu çalışmalar belleğin
bilinçli (eksplisit) ve bilinç dışı (implisit) olmak üzere 2
formunun olduğunu göstermiştir.
Otonomik
ve somatik yanıtlarla ortaya çıkan emosyonel değişiklikler
implisit
belleği
bilinçli duygular ekspilisit belleği
oluşturmaktadır.
v Hipotalamus emosyonun
fizyolojik ekspresyonunu nasıl düzenler?
Bu soruyu şimdiki bilgilerimizden
yola çıkarak, hipotalamusun özellikle beyin sapındaki etkileri
sonucunda otonom sinir sistemi üzerinden gerçekleştiğini
söyleyebiliriz.
v 1932 de Stephen Ranson anestezi
altındaki hayvanlara sterotaksik yöntemle hipotalamusa elektrod
yerleştirmiş ve elektrodların uyarılmasıyla kalp
hızı, kan basıncı ve GİS motilitesinde
değişiklikler saptamıştır.
v 1941 da Walter Hess, Ranson un
deneyini uyanık durumdaki kedilerde uygulamış ve hipotalamusun
spesifik değişikliklere yol açabileceğini göstermiştir.
Örneğin lateral hipotalamusun uyarılması
kızgınlığı gösteren bazı otonomik ve somatik
yanıtlara yol açmıştır (kan basıncında artma,
tüylerde dikelme, pupillerde daralma, sırtın
kamburlaşması).
v Bu sonuçlar bazı lezyon
çalışmaları ile de desteklenmiştir. Örneğin; lateral
hipotalamusun harabiyeti uysallaştırırken,
mediyal hipotalamusun harabiyeti eksitasyon yaratmaktadır.
Duyguların
kortikal temsili
v Emosyon ve duygu kortekste nasıl temsil
edilir?
v 1937 de James Papez, daha önce Paul
Broca nın tarif ettiği limbik lobu duygunun kortekste ifade
edilmesinden sorumlu tutmuştur. Limbik korteks filogenetik açıdan
serebral korteksin en eski bölümü
(Şekil 50-4 A).
v Limbik sistemdeki tüm yapılar
hipotalamusla karşılıklı yoğun bağlantılar
gösterirler. Örneğin hipokampus forniks aracılığı ile
hipotalamusun mamiller cismi ile bağlantı kurarken, buradan ön
talamik nükleuslara uzanan bir yol da (mamillotalamik traktus) bilginin singulat
girusa aktarılmasını sağlar
(Şekil 50-5).
Emosyon
için önerilmiş nöronal devreler (James Papez ve Paul Mc Lean)
v Duyguların limbik sistemde oluştuğunu
destekleyen ipuçları ilk olarak 1939 da Henrich Klüver ve Paul Bucy
tarafından elde edilmiştir. Bu araştırmacılar, 2
taraflı temporal lobun (amigdala + hipokampus)
uzaklaştırıldığı maymunlarda emosyonel
davranışta önemli değşiklikler gözlemişlerdir.
Ameliyat öncesi oldukça hırçın ve vahşi olan maymunlar ameliyat
sonrasında uysallaşmışlardır. Bunun yanısıra
uygun olmayan cisimleri ağızlarına götürmüşler ve seksüel
davranışlarında artış olmuştur.
Amigdala Limbik Sistemin Özellikle Emosyonel Deneyimle İlgili Parçasıdır.
v Amigdalanın elektriksel olarak
uyarılması hayvanda korku ve endişe yaratır. Aksine
amigdalanın harabiyeti uysallaşmalarına yol açmaktadır.
İzole amigdala harabiyeti insanda nadiren ortaya çıkar, ancak Urbach-Wiethe
hastalığında amigdalanın Ca2+ depolamasına
bağlı dejenerasyona uğramaktadır. Hastalık erken
yaşlarda ortaya çıkarsa, bilateral amigdala harabiyeti nedeniyle bu
hastalar diğer kişilerin duygularını belirten yüz
ifadelerini anlamakta ve aralarındaki farkı tanımlamakta zorluk
çekerler. Ancak aile bireylerinin fotoğraflarını tanımakta
bir problemleri olmamaktadır.
v Bu sonuçlar anatomik olarak 2
farklı nöral sistemin olduğunu ortaya koymuştur:
I)
İnferotemporal
kortekste yerleşmiş ve yüz tanımada önemli olan
ekspilisit belleği içeren bölge
II)
Amigdalada
yerleşmiş ve yüzdeki emosyonu anlamamızı
sağlayan implisit belleği içeren bölge.
v PET ve fMRI gibi gelişmiş
yöntemler ile, farklı yüz ifadelerinin olduğu fotoğrafların
deneklere gösterilmesi halinde amigdaladaki yanıtlar incelenmiştir.
Bu yüz ifadelerinden özellikle korku ve endişeli olanlar yanıtta
artışa neden olurken, mutlu ifade yanıtta azalmaya neden
olmuştur
(Şekil 50-6)
Emosyonel
yanıtlarda amigdalanın rolünü gösteren beyin görüntüleme
çalışması
v Amigdala ~10 farklı nükleustan
oluşan karmaşık bir yapıdır. Amigdala, doğumsal
ve edinsel emosyonel yanıtların oluşmasında
aracılık yapar. En iyi çalışılmış
örneklerden bir tanesi klasik şartlandırılmış
korku dur. Amigdalanın bazolateral kompleksinin bilateral lezyonu
hayvanda öğrenilmiş korku yanıtında bozulmaya yol
açamaktadır.
(Şekil 50-7). Klasik
şartlandırılmış korku deneyi
v Bu deneyde sesin bazolateral komplekse
iletimi 2 yoldan olmaktadır:
I)
Direk ve
hızlı olarak talamustaki odituar duyusal çekirdekten
II)
İndirek ve yavaş olarak korteksteki primer
duyusal alanlardan
v Özellikle korku durumu için talamustan
amigdalaya ulaşan bilgiler önemlidir. Çünkü kısa latanslı bu
bilgiler özellikle acil ve tehlikeli durumlar için yararlı olabilen
primitif emosyonel yanıtlara yol açarlar.
Amigdala, emosyonun hem otonomik ekspresyonunu hem de kognitif deneyimini düzenler
v Amigdala, bilinç dışı
emosyonel durum ve bilinçli duyguların ifade edilmesinde önemlidir.
Dolayısıyla amigdalanın 2 projeksiyonu mevcuttur:
v Amigdalanın nükleusları;
ü lateral hipotalamus
ü beyin sapı
ü hipokampus
ü talamus
ü neokorteks ile
karşılıklı bağlantı yapar.
v Amigdalanın
kullandığı yollar:
1) Stria terminalis 2) Ventral amigdalofugal pathway
(Şekil
50-4B)
v Santral nükleusun elektriksel
uyarılması kalp atım hızını, kan
basıncını ve solunum sayısını arttırır.
Bu nükleusun lezyonu otonomik değişiklikleri bloke eder
(Şekil
50-9).
v Santral nükleus aynı zamanda
hipotalamusun paraventriküler çekirdeğine de projeksiyon yapar.
Dolayısıyla stres ve korku uyaranlarının
yarattığı nöroendokrin yanıtlar da önemlidir.
Frontal, Singulat ve Parahipokampal korteksin emosyonel davranıştaki rolü
v Orbitofrontal korteksin elektriksel
uyarılması;
kan
basıncında , pupil dilatasyonu, GİS hareketlerinde
neden olur. Bu
bölgenin harabiyeti hayvanda emosyonel yanıtları azaltır.
v 1935 de John Fulton ve Carlyle
Jacobsen, şempanzede frontal korteksin
uzaklaştırılmasının hayvanın
uysallaşmasına yol açtığını bildirmişlerdir.
Ardından nöropsikiyatrist Egaz Moniz, ilk olarak bir insanda prefrontal lobotomi
yapmıştır. Lobotominin erken sonuçları ümit verici görünmüştür.
Çünkü hasta eskiye göre oldukça sakinleşmiştir. Ancak ileri dönemde
epilepsi ve kişilik değişiklikleri gibi bazı
komplikasyonlara neden olmuştur.
v Amigala ile neokorteks arasındaki
karşılıklı bağlantılar emosyonel
davranışın kognitif yönünü de anlamamıza yardım eder.
Bir uyaran olmaksızın, sadece düşünerek ve hayal ederek bile
bilinçli emosyonel duyguları harekete geçirmek mümkündür.
v Aynı
zamanda, kortikal yapılar bilinçli düşünme yoluyla bazı
emosyonel yanıtları baskılayabilir. Örneğin karanlıkta
farkettiğimiz ayıya benzeyen bir gölgenin ayı
olmadığını biliyorsak korkumuz yatışır.
v Frontal lobun ventral bölgesinde
meydana gelen lezyonlar sosyal açıdan uygunsuz
davranışların ortaya çıkmasına neden olabilir (Phineas
Gage olgusu, frontal lob yaralanması)
v İlk bilgiler, emosyonel
davranışın nöral kontrolünde ve özellikle hipotalamus ve
serebral korteksin koordinasyonunda hipokampusun çok önemli rolünün
olabileceğini düşündürmüştür. Ancak insan ve hayvan
çalışmaları koordine edici görevin amigdalaya ait olduğunu
göstermiştir.
v Amigdala ve hipokampusun farklı
rolleri 3 tip hastada gözlenmiştir. Bu hastalar ;
1)
Amigdala
lezyonlu
2)
Hipokampus
lezyonlu
1)
Amigdala +
hipokampus lezyonlu
Bu
hastalara monokromatik (yeşil, mavi, sarı, kırmızı)
slaytlar gösterilmiş, hemen ardından ürkütücü bir ses
dinletilmiş ve otonomik yanıtlar kaydedilmiştir (kan
basıncı).
(Şartlandırılmış korku)
u Amigdala hasarı olan hastalarda
şartlanma gözlenmemiş ve hastalar kaç tane slayt gösterildiğini
ve kaç tanesinin sesle eşleştirldiğini doğru
yanıtlamışlar.
u Hipokampus hasarı olan hastalar slayt ve yüksek ses eşleştirilmesine bağlı şartlanma olmuş ancak slaytlarla ilgili soruları doğru yanıtlayamamışlardır.
u Amigdala + hipokampus hasarlı olan hastalarda ise şartlanma olmadığı gibi, soruları da doğru yanıtlayamamışlardır.
Özetle;
v Duyguların mental ve fiziksel komponentleri vardır
v Hipotalamus ve limbik sistemler duyguların oluşumu ve ekspresyonu ile ilgili beyin bölgeleridir.
v Hipotalamus ve limbik sistem arasında yoğun karşılıklı bağlantılar mevcuttur.
v Amigdala, türe özgü ve türün korunmasına yönelik davranışlar için gerekli olan davranışsal, otonomik ve endokrin yanıtları koordine eder.
v Amigdala lezyonları emosyonel stres sırasında görülmesi beklenen otonomik ve davranışsal yanıtları azaltır.