Motivasyon:
Davranışı başlatan, sürdüren ve yönlendiren nöronal ve
fizyolojik faktörlerin tümünü kapsayan genel bir terimdir.
Motivasyonel durumlar klasik olarak 2 tipte
sınıflandırılır:
1) Basit dürtüler ve iç ortamdaki fiziksel değişikliklerle ortaya
çıkan daha karmaşık düzenleyici güçler
2) Deneyimle elde edilen kişisel ve sosyal istekler
¨
Dürtülerin 3
fonksiyonu vardır:
1) Davranışı spesifik bir amaca yönlendirir
veya uzaklaştırır
2) Davranışları amaca yönelik bir sıraya
sokar
3) Gereken durumlarda harekete geçmek üzere bireyi tetikte
tutar
¨
Dürtüsel durumlar
özellikle nörobiyologlar tarafından yoğun olarak
çalışılmış, vücut ısısının
düzenlenmesi, susama ve acıkma gibi olaylarla olan ilişkisi
araştırılmıştır.
¨
Dürtüsel
durumları, makinelerin çalışmasını düzenleyen kontrol sistemlerine (servomekanizma) benzetebiliriz.
Henüz fizyolojik servomekanizmalar direkt olarak gösterilmemekle birlikte,
böyle bir mekanizma homeostazın karmaşık düzenlenmesini
anlamamıza yardım eder.
¨
Kontrol sistemi
veya servomekanizma yaklaşımı vücut ısısının
düzenlenmesi için kullanılmıştır. Ancak yine de beslenme,
susama ve çiftleşme gibi internal uyaranın tam
anlaşılamadığı ve ölçülemediği durumlar için
kontrol sistemi yaklaşımı yetersiz kalmaktadır.
¨
Servomekanizmalar,
içlerinde belirli sınırlar içinde kontrol edilebilen bir değişkeni barındırırlar
Feedback sinyali kontrollu değişkenin
set-point in (ayar noktası) altında veya üstünde olduğunu
bildirirse
hata sinyali oluşur
Hata sinyali
mekanizmayı kontrol eden elementler
(endokrin,
davranışsal ve otonomik) üzerinde (+) veya (-) etki eder
Kontrollu
değişken istenilen biçimde yeniden oluşturulur
Şekil
51-1. Homeostatik düzenlemelerin kontrol sistemi olarak analizi
Vücut ısısının düzenlenmesi, otonomik,
endokrin ve kas-iskelet sistemi yanıtlarının entegrasyonunu
gerektirir.
¨ Vücut ısısının düzenlenmesinde, normal vücut ısısı sistemin set-point ini yapar. Isının düzenlenmesini kontrol eden birçok eleman hipotalamusta yer alır. Vücut ısısı ile ilgili bilgiler ise başlıca 2 kaynaktan gelir:
a) Tüm vücutta ( deri, omurilik, visseral organlar) yagın bir şekilde bulunan ısı reseptörleri
b) Hipotalamusta bulunan santral reseptörler
¨ Düşük ve yüksek ortam ısısını ölçebilen dedektörler anterior hipotalamusta bulunmaktadır. Buradaki reseptörler ateşleme hızları lokal temperatüre bağlı olan nöronlar olup, kanın ısısından etkilenmektedirler.
¨ Anterior hipotalamus temperatür değişikliklerine karşı duyarlı olmakla birlikte hipotalamusun diğer bölgeleri de ısı düzenlenmesinde görev yaparlar. Ancak temel olarak ;
Anterior hipotalamus ısının düşmesini
Posterior hipotalamus ısının yükselmesini düzenlemektedir.
(Şekil 51-2):
Isı korunumu ve kaybı ile ilgili hipotalamik bölgeler
¨ Anterior hipotalamusun elektriksel olarak uyarılması;
Ciltte damarların genişlemesine
Soluk alıp verme hızında artışa yol açar, vücut ısısı düşer.
¨
Posterior
hipotalamusun elektriksel uyarılması;
Tam tersi ayarlamalar ile vücut
ısısını korumaya yönelik çalışır.
¨
Hipotalamusta
yapılan lezyon çalışmaları bu bölgenin ısı
düzenlemedeki rolünü daha iyi anlamamıza yardım etmiştir.
Anterior
hipotalamus lezyonları
kronik hipertermiye
posterior
hipotalamus lezyonları
oda sıcaklığında ise soğuk ortamda ise
çok etkili değil hipotermi
gelişir
(Homeostatik mekanizmalar bozulduğu için ısı
korunamamaktadır)
¨
Hipotalamus
aynı zamanda temperatür değişiklikleri sırasındaki
endokrin yanıtları da kontrol eder. Uzun süreli soğuğa
maruz kalınması durumunda tiroksin salınımı artar,
metabolizma hızı artar.
¨
Isı kontrol
sistemlerinde ortaya çıkabilecek bir hata canlıyı bu hatayı
minumuma indirecek hareketlere yönlendirir.
¨
Örneğin;
sıcak bir ortamda yaşatılan sıçana bir düğmeye
basması halinde serin hava alabileceği öğretilirse ortam normal
sıcaklığında olduğu zaman hayvan bu hareketi yapmaz.
Ancak anterior hipotalamus ılık su ile perfüze edilirse hayvan arka
arkaya serinletici düğmeye basar.
¨
Periferal ve
santral inputların hipotalamik integrasyonu bir deneyle
gösterilmiştir. Hipotalamus ve çevrenin her ikisi birden
ısıtılırsa sıçan düğmeye daha hızlı
basmaktadır. Sıcak bir ortamda bulunan sıçanın hipotalamusu
soğutulursa düğmeye basma sayısı azalmaktadır.
(Şekil 51-3): Temperatür
ile ilgili periferal ve santral bilgi hipotalamusta toplanır.
¨
Lokal hipotalamik
doku ısıtıldığı zaman ateşleme
hızları artan nöronlara sıcağa duyarlı nöronlar;
¨
Lokal olarak
soğutulduğunda ateşleme hızları artan nöronlara ise soğuğa
duyarlı nöronlar denir.
¨
Sıcağa
duyarlı nöronlar, lokal ısıtılmalarının
yanısıra ciltte ve omurilikteki ısı artışına
bağlı olarak uyarılırlar. Soğuğa duyarlı
nöronlar da bunun tam tersi davranırlar.
¨
İnsanda temperatürün
kontrolunda set-point 98.6 ° F (37 °C) dır.
(Diurnal değişiklik göstermekle ve uykuda minumum düzeye inmekle
beraber). Bu ayar noktası pirojen maddelerin varlığında
değişebilir. Makrofajlarca sentezlenen IL-1
bir sistemik pirojen olup, kan beyin bariyerinin
zayıfladığı bir bölge olan preoptik
alandan beyine girer ve ayar noktasını
değiştirir. Vücut
ısısı yeni bir set-point e ulaşılıncaya dek
yükselir.
¨
Bunun aksine,
hipotalamik preoptik alanların ön tarafında septal çekirdekleri
içeren bölge ise antipiretik bölge olarak isimlendirilir. Bu bölge nörotransmiter
olarak vazopressini kullanan nöronlarla innerve edilir. Ayrıca bu bölgeye
vazopressin enjeksiyonu antipiretik ilaçların (aspirin, indometasin)
etkilerine benzer etkiler ortaya çıkarması bu ilaçların
bazı etkilerinin vazopressin üzerinden olduğunu
düşündürmektedir.
¨
Beslenme
davranışı da temperatür düzenlemesi gibi bir kontrol sistemi
olarak düşünülebilir. Çünkü vücut ağırlığı da bir
set- point ile düzenlenmektedir. Kişi yıllarca aynı kilosunu
koruyabilir ve bazen besin alımındaki artış nedeniyle
kiloda artış olması halinde feedback sinyaller ile besin
alımı ve metabolizma tekrar kontrol altına alınır.
¨
Besin
alımının kontrolu en iyi aç bırakılmış ya da
zorla beslenen hayvanlarda gözlenebilir.
(Şekil 51-4):
Hayvanlar normal vücut ağırlığına sahip olabilmek için
besin alımlarını düzenlerler.
Her iki durumda da hayvanlar normal
kilolarına dönebilmek için besin alımını arttırır
veya azaltırlar.
¨
Besin
alımı hipotalamusun ventromediyal ve lateral bölgelerince kontrol
edilir.
¨
1942
de Hetherington ve Ranson ventromediyal
nükleusun (VMN) harabiyetinde hiperfaji ve ciddi obesite geliştiğini
göstermişlerdir. Tersine bilateral lateral hipotalamus lezyonlarında
ise afaji ortaya çıkmakta ve hayvan zorla beslenmedikçe açlıktan
ölmektedir. Yine VMN un elektriksel stimülasyonu beslenmeyi suprese ederken,
lateral hipotalamusun stimulasyonu beslenmeyi provake eder.
¨
Bu
çalışmalar, hipotalamusun lateral bölgesinin yeme merkezi, mediyal
bölgesinin de tokluk merkezi olarak yorumlanmasına yol
açmıştır.
¨
Lateral
ve mediyal hipotalamik lezyonların beslenme üzerindeki etkileri 3 faktörün
etkisiyle ortaya çıkamaktadır:
1)
Duyusal
bilgilerde değişiklik
2)
Set-pointin
değişmesi
3) Dopaminerjik
liflerin harabiyeti
¨
Lateral
hipotalamik lezyonlar trigeminal ve dopaminerjik liflerin de harabiyetine
bağlı olarak bazı duyusal ve motor bozukluklara yol
açmaktadır. Bunun
sonucu olarak tek taraflı bir lezyon (lateral hipotalamusta)
karşı tarafta görme, koku alma ve somatik duyulara yönelik uyaranlara
karşı yanıtları bozabilir. Duyusal yanıtlardaki
değişiklik VMN lezyonlu hayvanlarda da ortaya çıkabilir. Bu
hayvanlar lezyonu olmayan hayvanlara göre daha çok yerken, yemeğe acı
tat veren bir maddenin eklenmesi halinde normal hayvanlara göre daha az
yemeğe başlarlar (normal hayvanlara göre daha fazla tepki verirler).
¨
Hipotalamik
lezyonlar sistemin set point ini değiştirebilirler. Lateral hipotalamusta lezyon
oluşturulacak hayvanlar operasyon öncesinde aç
bırakılırlarsa normalden daha fazla besin alırlar. Kontrol
hayvanları (aç bırakılmayanlar) besin alımını
azaltarak kilo kaybederler.
(Şekil 51-5): Lateral
hipotalamus lezyonları vücut ağırlığının
set-point ini değiştirebilirler.
¨
Lateral
hipotalamik lezyonlar substantia nigradan kaynaklanan ve striatuma uzanan
dopaminerjik liflerde de hasara yol açabilirler. Bu durumdaki hayvanlarda aşırı
inhibisyon ve ölümcül afaji gelişebilir.
¨
Tek
başına dopaminerjik nöronların harabiyeti veya lateral
hipotalamus harabiyeti (Kainik asid gibi bir eksitotoksin ile) sonucu ortaya
çıkan durum klasik lateral hipotalamus harabiyeti sonrasında ortaya
çıkan durumdan daha hafiftir. Çünkü klasik sendromda hem fizyolojik
feedback yollarını monitorize eden substrat hem de nöral sistemler
bozulmuştur.
¨
Organizmanın
besin alımını düzenleyen mekanizmalar nelerdir?
¨
Genel
olarak kabul edilen görüş her öğünde yenilen besin
miktarının kısa süreli ; vücut
ağırlığının ise uzun süreli mekanizmalarla
düzenlendiğidir.
(Şekil
51-6): Memelilerde enerji dengesini düzenleyen mekanizmalar
¨
Günlük
enerji tüketimi vücut kitlesi esas alındığı zaman oldukça
sabittir. Besin alımının azaltılması durumunda
feedback mekanizmalar yeniden düzenlenerek yeni bir set point yaratılarak
vücut ağırlığı sabitlenmeye
çalışılır.
(Şekil
51-7): Günlük enerji tüketimi vücut ağırlığının
bir fonksiyonu olarak ele alındığında sabit seyretmektedir.
¨
Beslenme
davranışını düzenleyen birçok humoral mekanizma
gösterilmiştir. Örneğin hipotalamusta kan glukoz düzeylerine
duyarlı glukoreseptörler bulunmaktadır. Bu sistem özellikle kan
şekerinin hızla düştüğü acil durumlardaki beslenme
davranışını düzenlemektedir.
¨
Kısa
süreli düzenlemede duodenumdan salgılanan kolesistokinin de rolü
vardır. Bu peptid özellikle beyin sapı ve hipotalamik bölgelerle
ilişkili visseral afferentleri etkileyerek doygunluk üzerinde etkili olur.
Düşük dozlardaki kolesitokinin lateral hipotalamusa enjeksiyonu besin
alımını inhibe etmektedir.
¨
Ob geni, besin alımının uzun süreli kontrolunda
önemli role sahiptir. Ob geninin
ürünü olan leptin yağ hücrelerinde eksprese edilir ve kana verilerek
yağ depolarının durumu hakkında hipotalamusu bilgilendirir.
¨
Leptin
iştahı baskılayarak ve metabolik hızı arttırarak
ağırlık kaybına neden olur. Fizyologlar uzun süredir enerji
tüketiminin ve vücut ağırlığını yıllar
boyunca + % 1 lik bir sapma ile yürüten bir feedback mekanizmayı
biliyorlardı. Leptinin bulunması
bu mekanizmada kritik bir bağlantı görevinin olduğunu da
ortaya koymuştur.
¨
Sıçanda
yağ kitlesinin uzaklaştırılması halinde hayvanın
günlük besin alımı yağ depoları normale dönünceye dek
artmaktadır.
¨
Dolaşım
sistemini paylaşan iki hayvandan (parabiyotik deneyler) bir
tanesi yediği yemek miktarını azaltınca diğeri de kilo
kaybetmektedir. Tersine hayvanlardan bir tanesinde VMN harabiyeti
oluşturulunca obezite gelişmekte, diğer hayvan ise besin
alımını azaltmakta ve kilo kaybetmektedir. Bu deneyler
dolaşımda var olan ve beslenme davranışını
etkileyen hormon (faktör) benzeri maddelerin varlığını
düşündürmüştür.
¨
Leptin
kendi reseptörlerine bağlanarak etkili olduğundan reseptör
düzeyindeki mutasyoları da yağ dokularının düzenlenmesini
bozabilir. db/db olan sıçanlara
(leptin reseptörlerinde mutasyon) leptin enjeksiyonu tabloyu düzeltememektedir.
¨
Leptin
beslenme davranışında nasıl bir değişikliğe
neden olmaktadır?
¨
Çalışmalar
leptinin bazı etkilerinin Nöropeptid Y (NPY) üzerinden ortaya
çıktığını göstermiştir. NPY arkuat nükleustan
salgılanan bir nöropeptid olup beslenme davranışını
düzenler. NPY nin kronik uygulaması hiperfaji, obesite ve GH üretiminde
azalmaya yol açar.
¨
Arkuat
nükleusta leptin reseptörleri saptanmış olup leptinin bu reseptörlere
bağlanarak NPY sentezini inhibe ettiği düşünülmektedir.
Su içme davranışı doku osmolalitesi ve vaskuler tonus ile düzenlenir.
¨
Hipotalamus
vücut su dengesini Antidiüretik Hormon (ADH) ile düzenler. Su içme
davranışının da düzenlendiği yer hipotalamustur. Besin
alımından farklı olarak minumun gereksinimin
karşılandığı sürece alınan su
miktarının çok önemi yoktur. Geniş sınırlar göz önüne
alındığında ise alınan aşırı
miktarlardaki sıvı böbrekler tarafından atılıma
uğrar.
¨
Su
alımı başlıca doku osmolalitesi ve vaskuler volüm ile
kontrol edilir. Bu iki değişkenle ilgili sinyaller periferal
reseptörlerden kaynaklanan afferent lifler veya beyindeki reseptörler üzerine
etkili humoral faktörler aracılığı ile iletilir.
¨
İntrasellüler
kompartmanın sıvı miktarı ekstrasellüler kompartmanın
~ 2 katıdır. Kompartmanlar arası bu denge başlıca
sodyum iyonu ile sağlanır. Bu nedenle sodyum susamanın
düzenlenmesinde anahtar rolü üstlenmektedir.
¨
Su
ihtiyacının düzenlenmesi için gerekli feedback sinyaller birçok
dokudan kaynaklanmaktadır. Ozmotik uyaranlar özellikle hipotalamustaki
nöronlarda bulunan osmoreseptörler üzerinde etkili olurlar.
¨
Düşük kan volümü ve sodyum düzeylerini
düşüren diğer nedenler böbreklerden renin salgısını
uyarırlar. Renin bir proteolitik enzim olup anjiotensinojen üzerine
etkilidir.
Anjiotensin I
Anjiyotensin
II
¨
Anjiyotensin
II vazokonstriksiyon, aldosteron ve vazopressin salınımını
arttırma gibi etkileri ile su kaybını kompanze eder.
¨
Anjiyotensinin
su içme davranışına neden olabilmesi için kan beyin bariyerini
geçmesi gereklidir. Subfornikal
organ 3.
Ventriküle doğru uzanan küçük bir nöronal yapı olup uygun kapiller
yapıya sahiptir. Bu bölge kandaki
düşük anjiyotensin düzeylerine duyarlıdır. Bu bilgi preoptik
alana bir nöral pathway ile taşınır.
¨
Preoptik
alan tüm vücutta yaygın olarak bulunan baroreseptörlerden de gerekli
bilgileri almaktadır. Aynı bilgiler paraventriküler nükleusa da
iletilir ve vazopressin salgısına yol açarak suyun tutulumunu
sağlar.
¨
Motivasyonel
durumlar sadece dokuların fizyolojik açıkları nedeniyle ortaya
çıkmaz. Örneğin seksüel yanıtlar ve seksüel arzular dokulardaki spesifik
bir maddenin eksikliğine bağlı olarak çıkmamaktadır.
¨
Motivasyonel
durumları düzenleyen başlıca 3 faktör; ekolojik
sınırlamalar, Sezgisel mekanizmalar, hedonik (hazza ait) faktörler
u Ekolojik koşullar her hayvan türü için en uygun beslenme biçimini belirlemektedir. Beslenme davranışında besinin bulunması için harcanan çaba ve zaman belirleyici faktörlerdir. Örneğin etoburlarda gözlenen hızlı yeme davranışı hayvanın yiyeceğini paylaşmak istememesinin bir göstergesi olabilir.
¨
Homeostatik
mekanizmalar intrensek sirkadiyan saat ile regüle edilmektedir. 24 saat boyunca tekrarlanan bir sinyal için
sirkadiyan ritm 24 saat devam eder (Örneğin
aydınlık-karanlık siklusu).
¨
Hemen her
homeostatik fonksiyon için bir sirkadiyan ritm söz konusudur. Ritmlerin
koordinasyonu ise hipotalamustaki Suprakiazmatik nükleus tarafından yürütülür.
¨
Suprakiazmatik
nükleusunda lezyon yaratılan hayvanlarda kortikosteron
salınımı, beslenme, su içme, lokomotor aktivite gibi birçok
fonksiyonda var olan 24 saatlik ritm bozulur.
¨
Haz duygusu insanda motivasyonun en belirleyici
faktörlerinden bir tanesidir. İnsanlar, bazen daha fazla zevk duyabilmek
uğruna o anki ihtiyaçlarını erteleyebilirler (akşam
yemeğinden daha fazla keyif alabilmek için öğle yemeğini atlamak
gibi) veya başka bir
ihtiyacını tatmin edebilmek için zevk aldığı bir
şeyden vazgeçebilir (çekici görünmek için diet yapmak gibi).
¨
Haz
subjektif bir kavram olduğu için hayvanlarda
çalışılması güçtür. Ancak insanlardakine benzer olarak
hayvanlara da örneğin çikolata, salam gibi yiyecekler verildiği zaman
yedikleri besinin miktarı normal zamana göre daha fazla olmaktadır.
Box 51-1
Kokain arzusu kokain
kullanımını anımsatan çevresel uyaranlarla ortaya
çıkarılabilir.
¨
1954
yılında James Olds ve Peter Milner hipotalamus ve ilgili bölgelerin
elektriksel stimülasyonunun hayvanda hoşa giden (ödül) durumlara yol
açtığını göstermişler. Bu çalışma
motivasyonun ortaya çıkışı hakkında önemli ip
uçları sağlamıştır.
¨
Ödül merkezleri
başlıca mediyal ön beyin demeti boyunca, özellikle hipotalamusun
lateral ve ventromediyal çekirdeklerinde bulunur.
¨
İnsanda
dopaminerjik nöronlar substantia nigra ile ventral tegmental alan arasında
yer almaktadır.
S. nigradan kaynaklanan tegmental
alandan nöronlar kaynaklananlar
nigrostriatal pathwayi, mesokortikolimbik
proj.
yaparlar.
¨
Hayvanın
kendi kendini elektriksel olarak uyarması dopaminerjik nöronları
aktive eder ve dopamin salınımını arttırır. Haloperidol gibi reseptör blokerleri,
intakraniyal kendi kendi uyarma ve yiyecek alımı ile ortaya
çıkan ödüllenmeyi azaltmaktaır. Bu nedenle dopaminin özellikle limbik
bölgede pekiştirme mekanizmalarından sorumlu olduğunu
söyleyebiliriz.
¨
Dopaminerjik
nöronların ödüle bağımlı öğrenmeden sorumlu
olduğunu gösteren bazı çalışmalar
yapılmıştır. Dopamin aynı zamanda duyusal ve motor
koordinasyon da sorumludur. Dopaminin selektif olarak bu bölgelerdeki
blokajı dokunma ve koku alma ile ilgili uyaranlara karşı
yanıtları bozduğu gibi motor koordinasyonu da etkilemektedir.
¨
Maymunlarda
yapılan bir çalışmada iştah açan yiyeceklerin (örn. Meyve
suyu) sunulması halinde dopaminerjik nöronlarda kısa süreli fazik
patlamalar şeklinde aktivite değişikliklerine neden olduğu
gösterilmiştir. Ancak örneğin ağıza damlatılan tuzlu
su gibi cazip olmayan bir uyaran halinde bu aktivite gözlenmemiştir.
¨
Aynı deneyde
maymuna sunulan ödül yiyeceğin hemen arkasına görsel veya
işitsel bir başka uyaran eklendiğinde ise dopaminerjik
nöronlardaki ateşlenme yanıtı ödülü elde ettiği andan
eşleştirilmiş uyarıyı aldığı ana taşınmıştır. Bu sonuçlar
dopaminerjik nöronların dışarıdan gelecek ödüle
karşı beklentilerimizi de belirlediğini göstermektedir.
¨
Kokain,
amfetamin, opiyatlar ve nikotin pozitif pekiştirici ajanlardır. Deney
hayvanlarındaki çalışmalar hayvanın bir düzenek
yardımı ile kendi kendine amfetamin gibi
bağımlılık yapan bir ajanı intravenöz veya mikrokanül
yardımıyla direkt beyin bölgesine uygulayabileceğini
göstermiştir. İlaçların deney hayvanlarındaki pozitif
pekiştirici etkileri insanda da gösterilmiştir.
¨
İlaçlar
elektriksel olarak kendi kendi uyarma sırasında ortaya çıkan
hazzı arttırmaktadır.
(Şekil
51-9): Kokain ve nikotin beyinde kendi kendine uyarılmanın
oranını etkiler.
¨
Psikoaktif
ilaçlar ventral tegmental alanlardan salınan dopamin düzeylerini de
arttırmaktadır. Kokain ve
amfetamin ise dopamin transporteini bloke ederek dopamin düzeylerinde
artışa neden olurlar.
¨
Marc
Caron ve ark. dopamin transporterini kodlayan geni bozarak elde ettikleri
homozigot farelere sistemik olarak kokain ve amfetamin verdiklerinde
davranışsal olarak bir aktivite artışı
olmadığını bildirmişlerdir.
¨
Çok
yaygın olarak kullanılan nikotin de mesokortikolimbik pathwayda
dopamin salınımını arttırır.
Şekil 51-10: Sıçan beyninde ödül merkezi
¨
İlaç kullanma
alışkanlığı sadece ilaç kullanımına
bağlı (+) pekiştirme ve öfori duygusunun ortaya
çıkması ile oluşmaz. Tolerans ve bağımlılık
gibi 2 önemli özellik alışkanlığın ortaya
çıkışında önemlidir.
¨
Tolerans; ilacın
kullanılan dozuna adaptasyon gelişmesi nedeniyle aynı öforik etkinin
ortaya çıkması ilaç dozunun arttırılmasıdır.
¨
Bağımlılık;
ilacın uzaklaştırılmasına bağlı olarak
özellikle visseral yapılarda bazı istenmeyen belirtilerin ortaya
çıkmasıdır (bulantı).
¨
Sonuçta madde
bağımlılığı sadece o maddenin vermiş
olduğu öfori nedeniyle değil aynı zamanda yoksunluğunun
yarattığı kötü etkilerden uzaklaşmak nedeniyle de ortaya
çıkabilir.